BİZİM usta yemek şeflerimizden Arda Türkmen’in yemek yapma dışında bir bisiklet âşığı olduğunu bilmeyen yoktur. Arda boş bulduğu her an dere, tepe düz demeden bisiklet kullanıyor. Bu tutkusuna hayran olmamak mümkün değil. Şahsen ben çok kıskanıyorum ama bir türlü harekete geçemiyorum. Arda bu tutkusunu şimdi yararlı bir duruma çevirmiş durumda. Kurdukları 5 kişilik bir ekiple şimdi uzanabildikleri her çocuğa ulaşmak ve hayallerini gerçekleştirmek için yollara düştüler. İlk olarak Soma’ya gidip bisiklet dağıtan Arda Türkmen, Okan Can Yantır, Aydın Diricanlı, Sarper Günsal, Berkem Ceylan bugün de ikinci kez bisiklet dağıtmak için yola çıkıyor. Siirt, Muş, Bitlis’te 500 çocuğa bisiklet dağıtacaklar. Peki nedir bu VeloTürk diye Arda Türkmen’e sordum. O da bana “Beş kişi çocuklara bisiklet alıp hediye ediyorduk. Sonra bu işi büyütmeye karar verdik ve bir bisiklet takımı kuralım dedik. Yurtdışındaki yarışlara katılıyoruz. Günlük hayatta sıradan işleri olan insanların da bu işlerinden vakit ayırıp biraz spor yapmaları gerektiğini, biraz da çocuklar için bir şeyler yapmaları gerektiğini düşündük. Hem insanları spora özendirmek hem de çocukları motive etmek açısından firmaların ve insanların destek olacağı küçük bir kampanya. 1200 kişi tişört satın aldı mesela. Bunların tüm gelirleri ile de bisiklet alıyoruz. Ve firmalar da bize destek oluyor. Sponsorlarımız var. Bugün de ikinci tura çıkıyoruz” dedi. Helal olsun. Bu durumu desteklememek, görmezden gelmek olmaz. Bir kere her çocuğun hayali değil midir bisiklet. Hangi çocuk bisikleti olsun istemez. O yüzden bu beş kişilik ekibin büyüyeceğini hatta kocaman olacağını düşünüyorum. Bu yazıyı da bir bisiklet cenneti olan Amsterdam’dan yazıyorum. Buraya gelen ya da gelmeyen birçok kişinin fikri vardır ki, bu memlekette bisiklet kullanmayan yok gibi. Hatta bisiklet kullanmamak ayıp. Ve bisiklet çok kıymetli. Eğer sizin de gücünüz varsa bu ekibe destek olun derim. Çünkü harika bir iş yapıyorlar. Size iyi yolculuklar.

Amsterdam’da SİMİT YEMEK

MECİDİYEKÖY, Zincirlikuyu, Karaköy ve Kabataş gibi ana arterlerdeki tüm simitçilerin kaldırılmasını ben Hollanda’da öğrendim ve soluğu Simit Sarayı’nda aldım. Amsterdam Dam Meydanı’nın hemen girişinde bulunan Simit Sarayı maşallah tıklım tıklım. Türklerden daha çok Hollandalılar ilgi gösteriyor. Simitlerimiz onlara pek güzel geliyor anlayacağınız. Ama ben de kapısının önünden geçerken “Memleketi özledim. İçeriye girip şöyle tavşan kanı bir çay içelim” cümlelerini de duymadım dersem yalan olur. Hatta bizim ekipten biri bile “Kesinlikle bir çay içeceğim” diyerek soluğu ilk Simit Sarayı’nda aldı. Yanında da bir simit yemiş tabii. Sizi bilmem, bu kadar saraylar maraylar ben anlamam. Sokakta satılan simidin yerini hiçbir şey tutmaz. Zenginin, fakirin, her kesimin herkesin en güzel yemeği ya da atıştırmalığıdır. Özellikle Taksim Meydanı’nda bulunan simitçiler gazeteye gelip giderken uğradığım hatta yıllardır aynı işi yaptığım arkadaşlarıma götürdüğüm en keyifli lezzetimdi. Çayın yanında olmazsa olmazımızdır. Tabii saraylardan, dükkânlardan alırız ama meydanların klasiğidir. Ne olursa olsun.

Klasik yurtdışı sayıklamaları

■ Neden bizim ülkemizde her yerde böyle internet bedava değil?
■ Yıllardır buraya geliyorum; her şey yerli yerinde. Hiçbir yer değişmiyor.
■ En yüksek katlı bina 10 kat. Bizim neredeyse sokak aralarımız bile gökdelen oldu.
■ Bizim şöyle bir meydanımız yok. Taksim Meydanı’nın normalde böyle olması gerekiyor ama maalesef korkunç.
■ Ne zaman yurtdışına çıksam deniyorum. Ayağımı bastığım anda arabalar duruyor. Ama maşallah bizde de ezip geçmek için uğraşıyorlar.
■ Ne kadar çok bisiklet var.
■ Biz Uzakdoğu yemeklerini memlekette ne kadar pahalı yiyoruz. Ne kadar az hesap geliyor.
■ Alkol ne kadar ucuz. Gerçekten bizim her şeyimiz çok pahalı.
■ Farkında mısınız yerler tertemiz. Yok kardeşim biz bu işi beceremeyeceğiz.
■ Yıllar önce “Benim ülkemde de olacak, umudum var” diyordum. Ama ben bunu 20 sene önce de söylüyordum, hâlâ söylüyorum. Bizde hiç mi bir ilerleme olmaz.