Top
11/12/2023

Balina

Enis Arıkan oyunculuğunu seven biri olarak "Balina"ya koşa koşa gidenlerden oldum elbet ve geçtiğimiz Cuma akşamı Samuel D. Hunter'in aynı isimli oyunundan uyarlanan oyunu izledim. Oyunun başlamasından kısa bir süre önce salona girdiğimde Enis Arıkan da; geçen sene Brendan Fraser’a da sinemada ‘En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazandıran Charlie karakteri şeklinde koltuğunda oturuyordu.

İzleyiciler yerlerine geçerken Enis salonda koltuğunda otururken bizi karşıladı. Haliyle içimden, "Acaba bu durum onun konsantresini bozmayacak mı?", "Acaba o kostümün içinde nasıl bir ruh halinde", "Acaba o ruh halini bize iyiden iyiye hissettirmek için mi şu an karşımızda" diye diye geçen 20 dakikalık o süre sonrasında oyun başladı.

Daha ilk dakikadan bir veda, bir ayrılık, ayrılığın getirdiği pişmanlık; pişmanlığın arasına saklanıp, nerede olduğunu bilemediğin, o geçmişin seni yenmesine göz yumduğun bir kabulleniş hikâyesinin içine dalıverdik. Tanıtım metninde de, söylediği gibi "affetmek" üzerine bir oyun izleyeceğimiz için hazırdık elbet. Aynı zamanda, duyguların suçlusunu da tespit ediyorduk.

Oyun akarken, "Bunu Enis'ten başkası oynayamazdı" diye sayıklarken buldum kendimi. Çünkü duyguları, hissiyatları, duygusallığı, insanlara yaklaşma biçimi bildiğim Enis Arıkan, o kostümün içindeki kişiliğe o kadar bürünmüş hatta kendi duygusundan da öyle bir katmış ki, bir an bile bizi koparmadı Charlie'nin hikayesinden.

Peki nedir bu Balina; bir okyanusun kıyısında, balinaların hayaliyle bekleyen, iki yaşında terk edildiği için aşırı hırçın kızı ile vicdan azabın en büyük prangasında olan bir babanın öyküsü de diyebiliriz aslında. Keza iki yaşında bir kızı terk eden bir babanın vicdanı çok büyük olsa gerek. İşte tam da bunun öyküsü Balina. İşte tam da hayattan kopmaya hazırlandığı zamanlarda hayat ile muhasebe yapan bir adamın öyküsü.

Yani diyeceğim odur ki, mendilleri hazırlayın. Çünkü ciddi duyguların savaşı içinde bir keşfe çıkartıyor sizi "Balina".

Ve işte tam da bu duygu karmaşasında yeme bozukluğu baş gösteren insanların öyküsünü de, gözler önüne seriyor. Hassas, kırılgan ve tam da her an kırılabilir insanların öyküsü.. Ve bu öyküde Enis Arıkan’a Şebnem Bozoklu, Yağız Can Konyalı, Helin Kandemir ve Emine Evirgen eşlik ediyor.

Oyun esnasında o bedenin içinde hareket etmek ve nefes almanın zorluğunu bizlere öyle bir yaşattı ki, Enis Arıkan ben de sık sık kendimi de sorguladım. Keza duygusal çöküntüler içinde kurtulma yolunu yemeklerde bulanlardanım bazıları gibi. Bazıları da yemeden, içmeden kesilir. Oyunda bunu da hissedeceksiniz elbet. Ve bencilce vedalaşmalar ile de yüzleşeceksiniz. Gidin, izleyin, izlettirin. Özellikle bu tarz sıkıntılarınız varsa.

Oyundan çıkarken sayıkladıklarım;

-Şebnem Bozoklu ve Enis Arıkan'ın uyumunun oyunu nasıl da sürükleyip götürdüğüne de izleyeceksiniz.

-İkili sanki sahnede değil de, evlerinin salonunda o kostümlerin içindeki karakterler olmuşlardı. Bu duyguyu nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama ikilinin röportajlarına ya da ev hallerine denk geldiyseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız.

-Yazımda da bahsettiğim gibi bu oyunu tam da Enis Arıkan canlandırabilirdi.

-Oyun sonrasında yarım saatten fazla kostümü üzerinden çıkartması sürdü Enis Arıkan'ın.

-Uzun zamandır görmüyordum o kostümü giymekten sanırım bir hayli fit gözüküyordu.

***

Bitmeyen mevzu kilo kilo kilo

Cuma günü, tanımadığım ve karşılaştığım birçok insan daha merhaba demeden, "Ay sizi inceltme yapıyor zannediyordum sosyal medyada. Ne kadar zayıflamışsınız" diye diye bir hal oldu.

Sizi bilmiyorum ama ben çok sıkılıyorum şu kilo mevzusundan.

Hele ki, Charlie'nin öyküsünü izledikten sonra "Offff yeter!" diye bağırmak istiyorum.

Bakın ben zorlu bir sene geçirdim. Sağlık ile sınandım ve çok ciddi ilaçlar kullandım. Hala da tedavim devam ediyor. Yani şunu demek istiyorum; bir insana merhaba demeden önce direkt kilo ile ilgili muhabbete girmeyin. Keza o insanın ne sorunlar yaşadığını, ne duygular içinde olduğunu bilmiyorsunuz.

İşte "Balina"da tam bunu anlatıyor. O yüzden bence bu tarz konuların yer aldığı film, oyun, kitap gibi bazı şeyler izleyin ve okuyun. İnanın iyi gelecektir. Bazen insanları öveyim derken daha da garip durumlara sokuyorsunuz.

Şahsen ben kendi ile barışık bir insanım. Beni pek etkilemiyor bazılarının sözleri. Fakat bazılarını etkiliyor. Öncelikle insanım ve yarın yine kilo alabilirim.

Kilo mevzu değil. Mevzu; siz o durumdan geçerken insanların, dostlarınızın, ailenizin, arkadaşlarınız, çevrenizin size nasıl davrandığı. Bence bunları iyi gözlemleyin.

Kilo zaten verilir, alınır. Yeter ki, kararlı ol ve iradeni koru.

***

Sizi bilmem ama ben çok sıkıldım

-Engin Polat ve Dilan Polat haberlerinden aşırı sıkıldım. Onu da geç en sıkıldığım nokta hala din konusunda haberlerin yapılması. Yok Engin Polat sakallarını kesmiş namaza başlamış. Yok Dilan Polat İnşirah suresini okuyormuş. Yapmayın Allah aşkına yapmayın. Bu tipler zaten dini kullanarak insanların duygularını sömürdü en başta. Şimdi hala devam etmeye çalışıp, bu tarz haberleri yapanları da kullanıyorlar. Yapmayın yeter!!! Yıldık bu tiplerden yıldık.

-Eylül Öztürk açıyor kamerayı ağlıyor. Yok öyle olmuş, yok böyle olmuş. Tutumlu kadınmış biriktirmiş. Bir sürü çalışanı işsiz kalmış. Sus ve madem o kadar vicdan azabı çekiyorsun Eylül Öztürk gelip ifade ver. Amerika'da on evin var çalışanlarına destek ol. Ne bileyim böyle ağlamak ile sanki sürekli suç bastırıyormuşsun gibi geliyor. Yeter!!! Bıkmadınız insanların duygularını sömürmekten.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp