Top
Ayşe Özek Karasu

Ayşe Özek Karasu

akarasu@htgazete.com.tr

28/11/2010

Cacık macık derken döneri de kaybettik

Herhangi bir ülkede Türk lokantasına davet edilmek kadar sinir bozucu bir şey olamaz. O öğüne yapılmış sabotaj sayarım. Memlekette âlâsını yiyorum zaten, bırak başka tatlarla buluşayım.
Almanya'daki döneri öve öve göklere çıkarırlar. Sayısını hatırlayamayacağım kadar çok sefer gittim, tekinde bile döner yemedim. Sırf keşfedebileceğim yeni bir tadı ıskalamamak için.
Almanlar hastasıymış, umurumda bile değil. Almanlar Yunan dönerinin de hastası. "İkisi de dönüyor, arada ne fark var?" diyecek olursanız; biri dana ve tavuktan, diğeri domuzdan dönüyor. Bir de tabaktaki sunuşları farklı.
Ve Alman basınına bakarsanız, UNESCO Yunan dönerini, insanlığın manevi kültür mirası ilan etti.
Hani UNESCO geçenlerde Kırkpınar yağlı güreşleri ile Alevi-Bektaşi semahını kültür mirası listesine aldı ya, Akdeniz diyeti de aynı listeye girdi. Yunanistan, İspanya, İtalya ve Fas 4 yıl önce ortak başvuru yapmışlardı. İnsan sağlığına faydası ve sosyal neşeye katkısı nedeniyle Akdeniz tipi beslenme de kültür mirası kabul edildi.
Bizim bildiğimiz Akdeniz mutfağı deyince akla sebze, meyve, balık, zeytinyağı, şarap filan gelir. Ancak Alman, Yunan'ın dönerini tanıdığı için, onu Akdeniz mutfağı bellemiş olmalı ki, basını bodoslama "UNESCO, Yunan dönerini kültür mirası ilan etti" diye yazıyor. Domuz etinden yapılmış yağlı döner yetmiyor, pizza ve makarna gibi şişmanlatıcı hamur işlerini de katıyor.
Almanlar, Akdeniz tipi beslenmeden bihaber diyelim, peki Akdenizliler bu kültürden ne kadar haberdar? Akdeniz sofralarının ortak kültürü var mı gerçekten?
UNESCO'ya başvuranlar arasında olmasak bile, biz de kıyısından köşesinden bulaştığımız için soruyorum: Biz Akdeniz tipi besleniyor muyuz?

AMERİKAN İCADI
İşin doğrusu böyle bir kültür yok. O yiyeceklerin tamamı mevcut da, ortak bir kültür şeklinde bir araya gelmiyorlar. "Akdenizlilerin ortak kültürü, Amerikan tarzı fast food beslenmedir" deseniz, o bile daha doğru olur.
Meselenin ilginç yanı, "Akdeniz diyeti" denilen şey de Amerikan icadı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, yiyeceklerin insan sağlığı üzerindeki etkisiyle ilgili araştırmalar yapan Ancel Benjamin Keys'in meşhur ettiği bir beslenme tarzı. Aşırı yağlı yiyeceklerin kalp ve damar hastalıklarına yol açtığını tespit eden Keys, bugünkü obezite salgınında payı olan tıkınma türüne alternatif olarak Akdeniz diyetini lanse etmişti.
Neticede Akdeniz havzasında, bir endokrinoloji uzmanı aksi yönde tavsiyede bulunmadığı takdirde hiç kimse Akdeniz tipi beslenmez. UNESCO da Amerikalı adamın kolesterolle mücadele adına ortaya attığı diyeti insanlığın manevi kültür mirası ilan etmiş olur.
Yunanlı ve İtalyan kültür, tarım ve bu işlere bakan bilumum bakanlar da çıkar basın önünde makarna filan yiyerek, "Dört yıllık mücadelemiz zaferle noktalandı" diye açıklamalar yaparlar.
İstediği kadar Amerikan icadı olsun, herkes Akdeniz tipi beslense iyi olur. Sebzesi, meyvesi, balığı, zeytinyağı ve şarabıyla bütün insanlığa iyi gelir. Listeye yeni giren diğer kültür miraslarından Fransız gastronomisi, Çin'in akupunkturu, İran'ın halısı tamam da, birtakım Lüksemburglu adamların her bahar kasaba meydanında zıplamasından, Arapların şahin uçurmasından, La Gomera Adası halkının ıslık dilinden insanlığa ne fayda gelir onu anlamadım.
Aynı şey, İspanyolların piramit kuran adamları ile kıspetli adamlar için de geçerli.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp