Top
Ayşe Özek Karasu

Ayşe Özek Karasu

akarasu@htgazete.com.tr

26/12/2023

Sürdürülebilir yakıtla uçarken yemekleri yakmak

Kral Charles Buckingham Sarayı’ndan Noel kutlama mesajını “sürdürülebilir” ağaçla vermiş. Yanı başındaki canlı ağacın dekorasyonunda ahşap objeler, kurutulmuş portakal, kahverengi cam, kozalak ve kağıt gibi doğal malzemeler kullanılmış, ağaç da yeniden dikilecekmiş.

İklim krizine karşı sürdürülebilir davranmak çok moda ama Britanya kralı da modaya uyuyor diyemeyiz. Veliaht prensliğinin erken yıllarından itibaren doğal yaşamı korumak, iklim değişikliğiyle mücadele gibi çevrecilik gayretleri içinde olduğunu biliyoruz, iklim krizinin daha küresel gündemde yer edinmediği günlerden beri. Geçen ay da Dubai’deki COP28 İklim Zirvesi’nin açılışında konuştu.

Boylu poslu küresel şirketler de iklim krizine bağlı sürdürülebilirlik akımının paydaşı olup gezegeni korumak için canla başla çalışıyor. Çalışıyor mu, yoksa çevre dostu paketlemelerle (sadece ambalaj değil, reklam ve imaj dahil) “yeşil yıkama” mı yapıyor; sürdürülebilirlik kadar viral kavram haline gelen “greenwashing” kuyruğuna mı giriyorlar? Greenwashing, hileli pazarlama yöntemleriyle markaları gerçekte olduğundan daha sürdürülebilir göstermeye yarıyor. Yanıltıcı PR etkinlikleri ve reklamlardan, eski içeriğe “doğal” damgalı yeni ambalaja varıncaya kadar.

Gerçi foyalar da çıkıyor.

Dünyanın en büyük fast food zinciri, plastikle savaş adına kağıt pipetle sürdürülebilir atak yaptığını iddia ediyor ama geri dönüştürülebilir malzeme olmadığı ortaya çıkıyor. Tek kullanımlık pipetler için kesilen ağaçlar da cabası.

Dünyanın en büyük içecek firması daha sürdürülebilir ve sağlıklı iddiasıyla bazı ürünlerde yeşil logo kullanıyor ama yüzde 6.6 şeker içeriği sağlıklı olmaktan uzak.

Dünyanın en büyük mobilya zinciri, sürdürülebilir malzeme kullandığı iddiasında ama Ukrayna’nın Karpat dağlarında kaçak kesim yaptığı ortaya çıkıyor. Ayı, vaşak, kurt ve bizonların tükenme tehlikesinde olduğu bölgedeki illegal kesime, uluslararası bir kereste konseyi sertifika veriyor üstelik. Mobilyacının memleketlisi dev giyim firması ise geri dönüştürme kampanyasında topladığı kıyafetleri Afrika’ya yolluyor, orada neredeyse tamamı çöp dağlarını boyluyor.

GREENWASHING HAVAYOLLARI

Hele havacılık şirketlerinin greenwashing faaliyetleri artık toplu tüketici davalarına konu oluyor, reklamları budanıyor.

Ucuz ve fakat rahatsız koltuk satan Ryanair, kendisini “Avrupa’nın en düşük emisyon hacmine sahip havayolu” olarak tanıtıyor, halkı yanılttığı için reklamı yasaklanıyor. İngiliz reklam denetim otoritesi ASA, Lufthansa’nın “Geleceği koruyoruz” sloganını ve Etihad’ın “Sürdürülebilir havacılık” iddiasını da yasaklıyor.

Air France sahipliğindeki Hollandalı KLM yargıda zorlu mücadele veren en büyük şirket; “Biletinizi almadan önce çevreye etkisini düşünün ve sorumlulukla uçun” kampanyası çok eleştiriliyor ve Hollandalı bir aktivist çevre grubu greenwashing iddiasıyla KLM’i mahkemeye veriyor. KLM, emisyon hacmini daraltmakta ve sürdürülebilirlik iletişiminde sektör lideri olmayı hedeflediğini açıklıyor, ancak çevre grubuna göre “Bugün sorumlu uçmanın tek yolu, hiç uçmamak”. Bu bakımdan havayolu şirketi tüketiciyi yanıltmış bulunuyor.

Delta Havayolları ise karbon ofset alımlarına dayanarak kendisini “karbon nötr” ilan ettiği için şirket aleyhinde Los Angeles federal mahkemesinde dava açılıyor. Piyasalardan satın alınan emisyon azaltım sertifikasıyla emisyonu denkleştirmek bir havayolu şirketini sıfır karbonlu hale getirir mi? Davayı açan tüketici grubuna göre getirmez. Şirket ise “Bu dava temelsiz. Biz karbon ofsetlemeyi çoktan aştık. Yeni uçaklar alıyoruz ve 2050’de sıfır karbon hedefiyle sürdürülebilir yakıta yöneldik” diyor.

Orası doğru, sıfır karbon için biçilen hedef 2050, çünkü bugün sürdürülebilir hava taşımacılığı imkan ve ihtimal dahilinde değil. Virgin Atlantic’in sadece sürdürülebilir yakıt kullanarak yaptığı ilk Atlantik aşırı uçuş başarı sayılıyor. Şirket açıkladı, fosil yakıtla yapılan uçuştan yüzde 70 daha az karbon salımı sağlanmış. Fakat küresel çapta havayolu şirketleri yıllık karbon emisyon hacmine giderek artan miktarda katkıda bulunuyor. Sektör, pandemi öncesi 2019’da pik yapmıştı, 2023 itibariyle uçuşlarda rekor bekleniyor.

MISIR VE SOYA JETLERE YEM OLURSA

İşte bu nedenle net sıfır gelecek için, Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı (Sustainable Aviation Fuel – SAF) üretimine geçiş planlanıyor. Mısır, soya ve şeker kamışından elde edilen etanol üretimiyle hayvansal yağlar ve kullanılmış yemeklik yağlar ön plana çıkıyor.

Ancak fosil yakıtlara göre kat kat maliyet görünüyor. Şimdilik hayvansal yağ atıkları ve yemeklik atık yağdan elde edilen SAF’lar, dünya çapında yakılan jet yakıtının sadece yüzde birini oluşturuyor. Havayolu şirketleri kerosenden uzaklaştıkça bu kaynakların tükenmesi de kaçınılmaz. Bu nedenle iklim hedefleri doğrultusunda SAF üretimi için devlet teşviki gerekiyor.

Biden Yönetimi hava trafiğini iklim dostu kılarak küresel ısınmayla mücadele kapsamında eylem planını geçenlerde açıkladı. Buna göre biyoyakıt üretimine teşvik geliyor. Benzinin yarısından fazla karbon emisyonuna yol açmayacak her bir galon (3.78 litre) sürdürülebilir yakıt üretimi için 1.75 dolar vergi indirimi sağlanacak. Beyaz Saray, bu sayede ABD’nin kırsal kesiminde refah seviyesinin yükseleceğini ileri sürüyor.

Refah seviyesi artabilir de ne pahasına! Çevreciler ve bilim insanları temiz havacılık uğruna tarım arazilerinin gıda üretiminden yakıt üretimine kayacağı kaygısında. ABD Tarım Bakanı Tom Vilsack, 2050 itibariyle 35 milyar galon (130 milyar ton) yakıta ihtiyaç duyulduğunu söylüyor ki, bu rakam ABD’nin bir yılda her türlü ihtiyaç için ürettiği mısır bazlı etanolün iki katından fazla. Princeton Üniversitesi’nden araştırmacı Tim Searchinger “ABD’de tarımsal üretimi bırakan arazilerin açığını kapatmak dünyada daha fazla ormansızlaşmaya yol açacak” diyor.

GIDA GÜVENLİĞİ TEHLİKEDE

Hava trafiğinde karbon salımını azaltacak önlemler iklim ve insanlık için ille de olumlu sonuç verecek diye bir şey yok. ABD’nin teşvik politikası, iklim krizini daha da derinleştirip küresel gıda güvenliğini tehlikeye atacak bir adım olarak görülüyor.

Kâr amacı gütmeyen küresel araştırma kuruluşu World Resources Institute Direktörü Dan Lashof, sübvansiyon kararına itirazını şöyle dile getiriyor: “Yakıt için tarımsal üretim, gıda üretiminin yerini alırsa yemekleri uçaklarda yakmış olacağız. Bu açıdan bakınca, yapılan çok saçma bir iş. Hedeflenen 35 milyar galon yakıtın tamamı mısır bazlı etanol olsa – ki bu mümkün değil – bugün mısır üretilen toplam araziden daha fazla alan gerekecek. Soya üretimi de yakıt alanına kaydırılırsa, dünya piyasasından çektiğin soyanın ekimi için ya Amazon ormanlarında daha fazla yer açılacak veya Endonezya ve Afrika’da palm yağı üretimi artırılacak.”

Bazı araştırmalar, kara araçlarında kullanılan etanolün benzinden daha fazla küresel ısınmaya yol açtığını gösteriyor, çünkü tarım alanlarıyla birlikte gübre kullanımı da artıyor.

Bir başka küresel düşünce kuruluşu ise yoksul ülkelerde mevcut gıda açığının SAF üretimiyle daha da tırmanacağı görüşünde. Sosyal, ekonomik ve ekolojik konularda düşünce geliştiren Oakland Enstitüsü’nün “Eco-Skies: The Global Rush for Aviation Biofuel” başlıklı raporuna göre biyoyakıt üretimi için gelişmekte olan ülkelerde tarım arazisi açılması gıda güvenliğini tehlikeye sokacak. Biyoyakıt stratejisinin gelecekteki başarısına dair bir kanıt olmadığı gibi, çevresel etki ve insan hayatı üzerindeki olumsuz etkileri de hesaplanmış değil.

Sürdürülebilir yakıt olarak yemeklik atık yağ kullanımı en makul yol gibi görünse de kaynak yetersiz. Oakland Enstitüsü raporuna göre Amerika’daki atık yağların tamamı havacılık sektörüne aktarılsa bile mevcut miktar Amerikan uçaklarını üç gün uçurmaya bile yetmez.

Zaten ABD’de biyoyakıt tesislerine yatırım yapanlar etanole temel element gözüyle bakıyor. Yönetim, 2030 itibariyle SAF üretiminin yüzde 10’unu etanol ile karşılamayı öngörüyor. Ve Biden iddialı konuyor: “Sözlerimi bir yere not edin: Önümüzdeki 20 yılda, sürdürülebilir havacılık yakıtının yüzde 95’i çiftçilerimizden gelecek.”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp