Top
Ayşe Özek Karasu

Ayşe Özek Karasu

akarasu@htgazete.com.tr

28/05/2017

Kuşaklararası Bond çatışması

 

Bir Amerikan kanalıysanız, “007 James Bond rolüyle ünlenen Roger Moore öldü” diye altyazı geçebilirsiniz. Ama Türk televizyonlarında asla!

Televizyonda altyazı geçiyor... “James Bond rolüyle ünlenen Roger Moore 89 yaşında hayata veda etti.” Hayır, Bond rolüyle ünlenmedi, ünlü olduğu için Bond oldu. Saint dizisinin Simon Templar’ı; Kaygısızlar’ın Lord Brett Sinclair’iydi o. Tony Curtis’in canlandırdığı, Bronx’tan yetişme hergele Amerikalı Danny Wilde’ın yanındaki züppe İngiliz’di. Fransız Rivierası gibi havalı mekânlarda aksiyon kovalayan iki milyarder playboyun serüvenleri eğlenceliydi ama dizi Amerika’da tutmadı. İngiltere, Avrupa ve TRT ekranlarında ise kaçırılmayan dizilerdendi.

Yani, Sean Connery’den Bond rolünü devraldığında süksenin doruğundaydı Roger Moore. Amerikalıların tanıması için iyice Bond olması gerekecekti, o ayrı.

Yeni kuşak dış habercilerin evvel zaman birikimi biraz zayıf. Yeni teknolojiler, dijitalize genç kuşakların global ufkunu açıyor ama bu aynı zamanda kuşaklar arası sözel iletişim kopukluğuna da yol açıyor galiba. Biz tanık olmadığımız zamanları, anne babamızın zamanlarını bilirdik. Cahide Sonku’dan Joan Crawford’a. Çocukken benim Tommiks-Teksas’lara babam “Pecos Bill...” derdi. Pecos Bill ne miydi? Onun zamanlarının kovboyu. Sözel iletişim kodu, evdeki hafızalardı.

Geçenlerde “Dalida” filmiyle ilgili haberde “İtalyan yıldız Dalida” satırı vardı mesela. Yanlış yok, Kahire doğumlu İtalyan ama Dalida’yı tanımlayan sözcükler bana kalsa, “Fransız şarkıcı” olurdu; fonda Alain Delon, Parole Parole’yi söyleyen Fransız şarkıcı. Dalida İtalyan vatandaşlığını da bırakmamıştı ama gerçek bir Fransız’dı.

İşte bütün Bond’lar: Sean Connery, Roger Moore, Timothy Dalton, George Lazenby, Pierce Brosnan ve Daniel Craig. Sizinki hangisi?

X KUŞAĞI’NIN BOND’U

Dönelim Bond’a... Fatih Altaylı yazdı; evet benim favori Bond’um da Roger Moore’du. Kuşak gereği belki de. Çünkü sinema perdesinde gördüğüm ilk Bond oydu. Sean Connery gibi gergin, maço ve kasıntı değil, matrak ve daha yakışıklıydı. Daha bir İngiliz centilmeni, daha bir majestelerinin ajanıydı. Genelde 68 kuşağının “Üstüne Bond tanımam” dediği

Sean Connery’nin hayvan cazibesi ve katil içgüdüsünden uzak, hayatı daha hafife alan, eğlenceli tarzıydı Roger Moore’un çekici tarafı. Sadece perdede değil set dışında da espriliydi. Bir keresinde “Bond’un gerçek casuslar dünyasıyla asla alakası olamaz. Şehrin bütün barlarında tanınan ajan olur mu hiç” demişti. “Benim oyunculuk menzilim, bir sol, bir de sağ kaşımı kaldırmak suretiyle iki uç nokta arasında gelip gider” gibi laflarla kendisiyle de dalga geçerdi. Şimdilerde okuduğuma göre, dönem eleştirmenlerinin, İngiliz deyişiyle “kaşlarını kaldırarak” çok soğuk karşıladığı espriler; Bond ciddiyetine aykırı bulunan hafifliklerdi. Ama işte seyirci Roger Moore tarzı Bond’u sevdi.

Sean Connery’den kült bir figürü devralmak kolay iş değildi; Roger Moore başka bir Bond çıkararak bu işi başardı. Hatta Ian Fleming’in orijinal 007’sine daha yakın bir karakter olduğu da söylenir. Connery’den Moore’a geçerken Bond kadınları da daha yumuşak hatlar kazandı sanki. Dr. No’da efsane bikinisiyle denizden çıkan Ursula Andress’in vahşi cazibesinden, “For Your Eyes Only”de Carole Bouquet’nin romantik güzelliğine geçiş gibi. Ya da Altın Tabancalı Adam’da Britt Ekland’ın çıtı pıtı seksapeli gibi.

Roger Moore, 1973’te ‘Live and Let Die’ ile başlayarak 7 Bond filminde oynadı, son Bond’u çektiğinde 57 yaşındaydı, dünya çapında milyarlarca dolarlık gişe yaptı.

Roger Moore’un 007 unvanını bıraktıktan sonra UNICEF’in iyi niyet elçisi olarak az gelişmiş ülkelerin çocukları için milyonlarca dolar bağış toplaması, Bond filmleri çektiği Brezilya’ya, Hindistan’a bu sefer gönüllü olarak gitmesi de kaydadeğerdi. Bu çalışmalarıyla 2003’te sör unvanı almıştı.

Bana göre en iyi Bond’du. Peki şimdiki Milenyum kuşağına göre kim? New York Times’ın X kuşağı yazarından aktarıyorum, şöyle yazıyor: “Roger Moore’un ölüm haberini duyduğumda Brooklyn’de yürüyüşteydim. Yolda genç bir baba telefonuna baktı ve ‘Bütün zamanların en kötü James Bond’u ölmüş’ dedi. Bana değil, yanındaki çocuğa söylüyordu. Çocuk habere tamamen kayıtsızdı. Ah zamane çocukları...”

Milenyum kuşağından o babaya göre muhtemelen en iyi Bond, Daniel Craig’di. Bu arada kuşak bağımlısı da değilim; Pierce Brosnan’dan da şahane bir Bond çıktı.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp