Top
Ayşe Özek Karasu

Ayşe Özek Karasu

akarasu@htgazete.com.tr

10/07/2011

Akvaryumseverlere duyurulur: Balıklar alık değildir!

Yoğun gündem arasında İstanbul Akvaryum'da yaşanan ilkelliği çoktan unuttuk. Vatozlara pet şişe atılması, flaşlar yüzünden balıkların ölmesi mazi oldu. Ama orada acı çekiyor, stresten "boğuluyorlar". Çünkü alık alık yüzdüğünü sandığımız o balıkların kendi doğal ortamlarında bir hayatları, kültürleri var. Alet kullanıyor, sosyal ilişki kuruyor, birlikte avlanıyor, intikam alıyorlar. Hatta insan çehresini bile tanıyorlar

"Müstehcen tabiatlı belgeselleri izlemiyoruz. .Müstehcen derken, aslanın zebrayı, çitanm ceylanı kapışını iştahla gösterenleri, zayıf halkaları iyice ezenleri kastediyorum.
Gerçi aslanların ziyafetinden sonraki sırtlan sofraları hoşuma gidiyor. Ama kızım izin vermiyor, av sahnelerini zaplıyoruz.
Fakat geçen gün Nat Geo Wild'da Kamçatka şaheserini izlerken baktım, ayıların somon avlamasına itiraz etmiyoruz. Hatta eğleniyoruz da.
Yani otçulların melul gözlerindeki acıklı bakışı yüreğimiz kaldırmıyor. O ürkek tetikte duruşu takip eden kovalama ve teslimiyet sahnesi insana dokunuyor. Ama balıklara gelince, onlar doğuştan av ya, yüreğimizde hiç kıpırtı hissetmiyoruz. Aman ne de şeker tutuyorlar balıkları diye, ayıları seviyoruz.
Tam da aynı günlerde İstanbul Akvaryum açılıyor. İlk üç günü ücretsiz olduğu için bir izdiham, bir izdiham. Sonunda Çevik Kuvvet müdahale ediyor. Gelen haberlere göre birbirini ezerek içeri giren vatandaşlar, vatozlara pet şişe atıyor. Balıkların psikolojisini bozduğu için flaşla çekim yasak. Ancak peşpeşe patlayan flaşlar yüzünden 70 balık ruhunu teslim ediyor.
Darıca'daki olayı hatırlıyorum. Yıllar önce, hayvanat bahçesine yeni gelen bir timsah yavrusu atılan taşlar altında can vermişti.
Peki 70 balığın canı can değil mi? Elbette can. Hayvanlara etik muamele mücadelesi veren Peta'nın literatürünü karıştırıyorum, balıkların yaşadıklarının ne kadar farkında olduklarını anlamak için.
Pekâlâ farkındalar. Onlarca bilimsel araştırma var, hepsi aynı şeyi söylüyor: Doğal ortamlarından, mercan kayalıklardan koparılıp camekânda yaşamaya mahkûm edilen, o harikulade, rengârenk tropikal yaratıklar fena halde acı çekiyor. Okyanusun enginliklerini bırakıp, birkaç metreküp su içinde biteviye dönmeye mahkum ediliyorlar.
Alık olmadıkları için de nasıl bir zulme maruz kaldıklarının idraki içindeler. "Fish and Fisheries" dergisinde yayınlanan bir makaleye göre balıkların da zihinsel faaliyeti var. Hatta zihinsel yetenekleri, pek çok primatın kapasitesini geride bırakacak kadar ileri düzeyde. İnsan yüzlerini tanıyabiliyor, alet kullanıyor ve karmaşık sosyal ilişkiler içine girebiliyorlar.
Bir sosyal zekâ örneği olarak inanılır gibi değil ama, biyologların tespitine göre Makyavelist stratejiler bile geliştirebiliyorlar. Birtakım manipülasyonlara girişiyor, cezalandırıyor, misillemede bulunuyor, kültürel gelenekleri bulunduğuna dair işaretler veriyor, çevrelerindeki tehlikeyi beraberce teşhis edip, ortaklaşa avlanıyorlar.
Birbirleriyle düşük frekansta seslerle haberleşiyorlar ki, insanoğlu bu sesleri işitme kapasitesine sahip değil. Aralarındaki duygu akışı ya da herhangi bir alarm durumuna dair iletişimi ancak özel cihazlarla algılayabiliyoruz. İşin en acıklı yanı, duyma yeteneğine sahip olmadığımız o sesleri bir güzel de bozuyoruz. Ev akvaryumlarında kullanılan pompa ve filtrelerin gürültüsü parazit yapıyor, balıkların iletişimini bozuyor.
300 MİLYON DOLARLIK HOBİ
Nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bazı türlerin avlanması ve ticareti, uluslararası anlaşmalarla engellenirken, yaşamları akvaryumda son bulan pek çok balık türü koruma altına alınmıyor.
Bugün dünyanın dört bir köşesinde pet shoplarda satılan tuzlu su balıklarının yüzde 95'i Filipinler, Fiji ve Pasifik adalarından geliyor. Yılda 300 milyon doları bulan süs balığı hobisine yaklaşık 20 milyon balık, 12 milyon mercan, deniz lalesi ve kabuklular gibi diğer 10 milyon deniz canlısı kurban ediliyor. Bu canlıları toplu halde yakalamak için mercan kayalıklarına siyanür bırakılıyor. Operasyonlarda hayvanların yarısı ölüyor, geri kalanı sersemletilip yakalanıyor. Yeterince renkli olmayan balıklar floresanlı boya enjeksiyonuyla parlatılıp iyice maskara ediliyor.
Memelilerin maskaralığı da içler acısı. Aquaparklarda yiyecek karşılığı türlü şaklabanlık yaptırılan yunuslar, katil balinalar el kadar havuzlarda yaşıyor. Fiziksel çizgileri gereği sürekli güldüğü sanılan yunuslar, o daracık dünyada birlikte yüzdüğü çoluk çocuğu eğlendirirken acı çekiyor. Hatta bazıları öyle ıstırap çekiyor ki, kafasını havuz duvarlarına vura vura hayatına son veriyor.
Jean-Michel Cousteau, havuzlarda eğlence niyetine katil balina oynatmayı, bir insanı kör karanlık hücrede gözü bağlı tutmaya benzetmişti. Düşünün, ömür boyu.
Bırakın o koca orkaları, kavanozlara layık gördüğümüz minicik Japon balıkları bile mağdur. Onlar da ihtiyaçları olan oksijenden mahrum yaşıyor. Bu yüzden İtalya nın Monza kentinde yasaklanmış kavanoz içi Japon balıkları.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp