Top
Ayşe Özek Karasu

Ayşe Özek Karasu

akarasu@htgazete.com.tr

08/07/2019

Kaçak göçmen trajedisi: Toplama kampında ölüm için gaz odasına gerek yok

Suriyeliler bahsinde çok kolay suçluyoruz birbirimizi ırkçılıkla. “Kardeşime dokunma” etiketi altında yazılanlara bakınca, yeni bir kamplaşma, kutuplaşma modeli çıkıyor karşımıza. “Din kardeşimize dokunma” teması da problemli. Yani din kardeşi olmayanlara dokunulabilir mi? Oysa ırkçılık şartlarının oluşması o kadar kolay ve ucuz değil. Irkçılık ve buna karşı sözlü değil eylemli hümanizmi görmek için gözlerimizi biraz dışarı, mesela Akdeniz’de kara kıta ile “medeniyet” arasındaki sırat köprüsüne çevirmemiz yeterli.

İnsani yardım örgütlerinin gemileri, Libya üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışan Afrikalı kaçak göçmenleri denizden topluyor, sonra bir kovalamaca başlıyor, İtalya limanlarını kapatıyor, Macaristan’ın jiletli tellerinin yerini, sahillere dikilmiş kapı gibi İtalyan polisi alıyor. Sea Watch yardım örgütünün Hollanda bayraklı 3 numaralı gemisinin Alman kaptanı Carola Rackete’nin 40 göçmeni İtalya’nın Lampedusa adasına çıkardığı için ev hapsine alınıp İtalya İçişleri Bakanı Salvini tarafından azılı suçlu ilan edilmesiyle kızışıyor mücadele. Aslında nicedir süren mücadele, “siyahları kurtaran beyaz kadın kaptan” mitiyle medya ve kamuoyu nezdinde seksapele bürünüyor. Kadın kimilerine göre mağdurları kollayan gözüpek bir korsan ya da bir Jan Dark; kimilerine göre de azılı bir haydut. Der Spiegel “Kaptan Avrupa” diye kapak yapıyor.

2015’te Avrupa’ya yönelik karayoluyla yaşanan göçmen akınının deniz versiyonunu önlemeye yeminli Lig partisinin sağ popülist lideri Salvini bu yardım örgütlerine hiddetinden köpürüyor adeta. İnsan kaçakçılığına alet olmakla suçluyor, karaya kaçak göçmen çıkarmaya çalışan her gemiye 1 milyon Euro ceza kesileceğini söylüyor. Almanya’nın kaçaklara yardım eli için AB Komisyonu nezdindeki girişimini, Alman İçişleri Bakanı Seehofer’in yazdığı rica mektubunu, kesin bir “hayır”la, elinin tersiyle itiyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp