Top
Ali Esad Göksel

Ali Esad Göksel

aliesadgoksel@htgazete.com.tr

26/07/2019

Semtin rüştü

 

       Biz Türklerin kafası karışık.

       Bunu anlamak zor mu sizce?

       Hayır! Hem de hiç değil…

       Sosyolog olmak da gerekmiyor.

 

       Bakın, şayet orta yaşta iseniz…

       Etrafa bakmayı biliyorsanız.

       Bilmeyi de geçin. Talipseniz…

       Kafidir, emin olun, göreceksiniz…

 

       Gelin şuradan başlayalım.

       Muhafazakar insanlarız.

       Tamam mıdır? Elbette…

       Çoğumuz az ya da çok öyleyiz.

 

       Geliniz bu yolda nefeslenelim:

       Madem ki bu patikaya girdik.

       Devam: Muhafazakar nasıl olur?

       Ani değişiklikten hoşlanmaz…

 

       Hele hele günlük hayatında.

       Örneğin en yakın ölçekte…

       Yani, evinde, sokağında, semtinde.

       Bunlara dokunulmamasını ister.

 

       Mutabık mıyız?      

       Buraya kadar…

       Sanıyorum evet.

       Fikren kesinlikle…

 

       Peki ama?

       Ya fiilen…

       İşte orada:

       Durasınız.

 

       Hem de frenle.

       Ani bir duruşla.

       Neden mi?

       Buyurun bakalım.

 

       Kentlerimize bakalım.

       Yakınca geçmişlerine.

       Ne göreceğiz? Parayı!

       Paranın hareketini…

 

       Paranın iki yolu var.

       Yeni semtler oluşturur.

       Para sahipleri var ya…

       Yeni semte taşınırlar.

 

       Burada şunu eklemeliyiz…

       Bu saydıklarımız bizde olur:

       Gelişmekte olan ekonomilerde.

       Neden mi? Nasıl mı?

 

       Batı ekonomilerinde…

       Şehir dokunulmazdır.

       Dokundurtmazlar da…

       Hem kamu izin vermez.

 

       Hem de bireyler…

       Burjuvazi engeller.

       Koruması altındadır.

       Dokunamazsınız.

   

       ŞEHRİN SAHİBİ

 

        Ben şahidim.

        Duramıyoruz.

        Bir semt söyleyin.

        Beş nesillik olsun.

 

        O ne demek?

        Değişmemiş olsun.

        Ne nüfusu…

        Ne de fiziği…

 

        Aynı aile.

        Aynı ev…

        Aynı sokak…

        Aynı semt…

 

        Var mı böyle bir yer.

        Böyle bir semt var mı?

        Hayır yok. ”Pamuk” yazdı:

        “Cevdet Bey ve Oğulları”

 

 

        Biliyorsunuz.

        Kendi hikayesi idi.

        Ailesinin romanı…

        Ona ait semtin.

 

        Sonra ne oldu.

        Taşındı gitti…

        Sadece o mu?

        Olur mu canım…

 

        Herkes gitti.

        Önce “burjuva” gitti.

        Arkasından da “semt”.

        Bu “Nişantaşı” var ya…

 

        İsmi var…

        Kendi yok!

        Son elli yıla bakın.

        Üç kere değişti…

 

        Baştan aşağı.

        Tepeden tırnağa.

        Binaları ile…

        Nüfusu ile…

 

        Nereden çıktı bu hikaye?

        Nostalji diye soracaksınız.

        Haklısınız. Mazi oldu.

        Geri dönüş mümkün mü?

 Nişantaşı asfalt olsun arabalar rahat etsin..

 

 

        Katiyen.

        Diyalektiğe aykırı.

        Şu halde?

        Ne yapmalıyız…

 

        Ne yapıla bilinir.

        Tartışmalıyız.

        Şuradan başlayarak.

        Yaşanabilir olmalı…

 

        Ve de ismi ile müsemma:

        Nişanlık taşlardan mürekkep.

        Artık yanlış yapmayalım.

        Şehir çok ama çok yıprandı.       

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları