Top
Ali Esad Göksel

Ali Esad Göksel

aliesadgoksel@htgazete.com.tr

22/07/2009

Dünyanın merkezinde bir yemek!

BİR İKTİDAR VE EGO KOVANI

İyi bir mimar olmanın iki koşulu vardır, dermiş Phillip Johnson: “Uzun yaşamak ve şanslı olmak!” Kendisi dalyaya ramak kala ölen ünlü mimar, bugünün mimarisini hem doğrudan hem de dolaylı etkileyen önemli isimlerdendi. Johnson bazıları için dönek, bazıları için ise Amerikan mimarisinin “şeyh’ül muharririni” olabilir. Bunu tartışmak da bizim işimiz değil. Mimarlık ve sanat tarihçilerinin bütün dünyada Johnson’ı ele alan akademik yazıları yayınlandı, yayınlanıyor...

Bizim konumuz şu: Philip Johnson “prestiji açısından” bugün hâlâ bütün dünyanın en “fiyakalı” lokantalarından birisinin de mimarı idi. Üstelik de her şeyin değişip durduğu, hızla tüketildiği günümüz dünyasında yapıldığı gün gibi duran bir lokantanın. New York’taki The Four Seasons’ın (aynı ismi taşıyan otel zinciri ile hiçbir ilgisi yok) 1955 yılında inşaasına başlanmış. İşte konumuz bu lokanta.

Yiyecek içecek sektörü bütün dünyada tasarım ve mimari ile o denli iç içe ki. Bugün bu bizi şaşırtmıyor. Ama 1950’lerden söz ediyoruz (Lokantanın içinde bulunduğu Seagram Binasının planlanması 1954’te başladı, yapının tümü ile bitip açılması ise 1959). Yani dile kolay, yarım asır öncesi. Lokanta ve bulunduğu binayı planlayanlar Johnson ve Mies van der Rohe idi. Günümüz modern mimarisi için Mies, işe Alman Bauhaus okulunda koyulmuş, çıkışını da Amerika’da sürdürmüş bir ahir zaman peygamberi gibi idi. Johnson ise ev sahibi ile hami arasında durdu!

Bu proje ortak işlerinden. Lokantanın koltukları Eames tarafından tasarlanmıştı. Giriş duvarındaki resim Miro tarafından çizilmişti. Grill ve Havuzlu Salonu bağlayan geçişteki devasa duvarda asılı resim ise Picasso’nundu! Lokantanın neler vaat ettiği belli olmuyor mu?

Her şeyi anlattık. Ya binayı, lokantayı yaptıran? S. Bronfman. Johnson ve Mies projeyi kendisine anlattıklarında sormuş: “Gökdeleni bu kadar geri çekmemiz gerekli mi? Giriş platformunda inşaa edebileceğimiz ‘metrekare’ bize yılda 5.000.000 USD kira geliri sağlardı!” Mimarlar “Bu giriş parkı mimari için hayati” deyince “Tamam” demiş. Bugün herkes Bronfman’ı, Medici’lerle kıyaslıyor, haklı olarak!

Ayrıca listede şunlar da var: Halıları tasarlayanlar, lambalar, tuvaletler, vd. Her birisi daha o günlerde dahi birer yıldız olan sanatçıların bugün artık bir müze gibi olan binayı tasarlamak için nasıl bir heyecan duyduklarını bilmeyen yok. O günün New York’unda gelen teklifi reddeden Rothko olmuş: New York’un, kendi deyimiyle “en varlıklı haydutları” için inşaa olunan lokantayı daha baştan telin etmiş.

“Varlıklı haydutları” bugün Fortune dergisi şöyle tanımlıyor: The Four Seasons lokantasında metrekare başına düşen güç, Beyaz Saray’dakinden fersah fersah fazla!

ŞARAP SEVERLERE HABERLER

Şarap severleri ilgilendirecek iki not. İkisini de daha detaylı olarak ele alacağız gelecek haftalarda. Bugün bir tadımlık.

İngiliz Financial Times Gazetesi’nin çok etkili şarap eleştirmeni İstanbul’da idi. Geçtiğimiz hafta sonu Jancis Robinson ve eşi Nicolas Lander (aynı gazetenin yemek eleştirmeni) Veritas – Y. E. Kocabaşoğlu’nun daveti üzerine geldiler. Swissotel’de oldukça yaygın, nerede ise belli başlı tüm üreticilerin temsil olundukları bir şarap tadımına katıldılar. Tadımı takiben Mikla’da baş başa geçirdiğimiz üç dört saat içinde de buradaki izlenimlerini, değerlendirmelerini, dünyada olup bitenleri konuştuk. Bu organizasyonun Türk şarapçılığı ve İstanbul turizmi için çok ama çok önemli olduğunu söyleyelim. İkinci ve detaylı yazı için ise Robinson ve Lander’in değerlendirmelerini Financial Times’da yayınlamalarını bekleyelim.

İkinci dip not: Kayra Akademi’nin Türk Şarabı ve Mutfağı temalı iki günlük “arama konferansı” Haziran’ın başında. İki güne yayılan konuşmaların konu ile ilgilenen herkes için izlemeye değer olacağını umuyorum.

Ele alınacak başlıca konular şunlar:

Türk Mutfağı ve Şarap İlişkisinin Tarihi

Türk Mutfağı ve Şarabın Bugünü

Türk Mutfak ve Şarabı Nasıl Algılanıyor

Türk Mutfak ve Şarap Kültürünün Ülkeye Yapacağı Katkılar

Konuşmacılar içinde yer alan Vedat Başaran’ın konunun tarihi ile ilgili, aşçı Mehmet Gürs’ün ise günümüzü ele alan konuşmalarını merakla bekliyoruz. Ayrıca “Türk Yemekleri ve Şarabın Teknik Uyumu” konulu bölümde dünyanın en önde gelen sommeliyelerinden İsa Bal’ın neler anlatacağı hiç kuşkusuz çok önemli!

Bizim Food and Travel dergisi de bu organizasyonun yayın sponsoru! Düzenleyenlere daha önceden söylediğimiz gibi ileride konuşma ve tartışmaların bir kitapçık halinde yayınlanması da

çok iyi olacaktır: Malum söz uçar, yazı kalır!

ŞEN DULUN KATEDRALİ  50 YAŞINDA

Burası bir “club“ gibi. Müşteriler nerede ise hep aynı insanlar. Kimler mi? Kim yok ki. Binanın müelliflerinden Johnson 42 yıl her öğle yemeğinde buraya gelmiş. Aynı masaya, aynı koltuğa; Numara 32. Yerini sadece gelmeyeceği beyan olunduğunda başkasına veriyorlarmış.

Sair müşteriler? Başka kimler var? Jacqueline Kennedy burası için “Bizim katedral“ dermiş. “İlk kocasının” kırk beşinci doğum günü partisini burada vermiş. Yine Elton John ve Rolling Stones da buranın müdavimlerinden. Sonra kadınların gözdesi, meşhur “kozmetik kralı” Lauder buraya her gün gelenlerden. Henry Kissenger, E. Koch... Vanity Fair’in son sayısında yayınlanan ‘50 yılın hatıra fotoğrafı’na bir göz atmak yeter! CNN’in Lou Dobbs’ı, CBS’in CEO’su Carmerson, emlak kralı J. Spyer, Conde Nast’ın CEO’su Newhouse Jr., Vanity Fair’in genel yayın yönetmeni... Kısacası bu lokanta New York’taki etkili ve yetkili herkesin favori adresi...

İçerisi nasıl bir yer? Onu da anlatalım: 15 metre tavan yüksekliği, duvarlardaki ceviz lambriler, ölçülü aydınlatma, içeriye gerçekten bir mabet havası veriyor. Peki müşterilerin görünüşleri, üstleri başları? İçki tröstü Seagram’ın medya ve müzik devi Vivendi ile evliliğinden beri “yüksek katlardan” gelen müşterilerin bir kısmı, koyu elbiseli de olsalar kravatsız, hatta bir kısmı casual chic dediğimiz üslupda rahatça giyinmiş insanlar.

Ya mutfak ekibi ve baş aşçı? Uzun yıllardan beri mutfak, İsviçre doğumlu Christian Albin’in elinde. Ne yemekler var? Mutfak ana hatları ile sık değişmiyor. İsviçreli şef ve 30 aşçıdan oluşan ekibi, Rosti‘den başlayıp Dover Dil Balığı’na uzanan eklektik bir menüyü servis ediyorlar. Peki mutfak başarılı mı? New York Times’ın yemek eleştirmeni son sözü söylemiş: “Müşteriler buraya diğer masalarda oturanlarla yan yana olmak için para ödüyorlar.” Öyle ya da böyle, 21. yüzyıl dünyasının merkezinde “modern mimari anıt tescili” altındaki bir lokantayı kimse görmezlikten gelemez.

Bir şey daha: geçenlerde The Four Seasons’a gittiğimizde yönlendirildiğim masayı sevmiyoruz, hemen Niccolini geliyor. Buranın ortağı, yöneticisi olduğunu öğreniyoruz. Birbirimizi tanıyor değiliz. Kaldı ki bu iktidar ve ego kovanında kıymeti harbiyesi de olmazdı. Nasıl yardımcı olabileceğini soruyor. Oturmak istediğimiz köşeyi gösteriyoruz. Bizi bara alıyor. Bir içki ikram ediyor. Gözü üzerimizde. 15 dakika sonra bizzat eşlik ederek tercih köşemizdeki bir masaya oturtuyor. Nakletmek istedim: Bu işler nasıl yapılıyor, bizde yapanlar da haberdar olsunlar diye!
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları