Top
Ali Esad Göksel

Ali Esad Göksel

aliesadgoksel@htgazete.com.tr

15/05/2010

Şarapları ile kültür satanlar!

Özellikle 90'lı yıllardan beri, uluslararası otoritelerin dile getirdikleri bir gerçek var. "Alman Şarapçılığı doğuş" yaşıyor. Buna "yeniden doğuş" demek daha doğru. Neden? Çünkü Alman Şaraplarının Eski Kıta'nın Şarap Kültürü'nde zaten bir yeri olmuştu. Yoktan var olmuş değiller. Belki çoğu insan şu kısa yola sapabilir: Canım, efendim; Almanya ölçeğinde teknoloji üretim ve ihracatı yapan bir ülkenin uluslararası pazara sattığı şaraptan ne çıkar? Satsa ne olur, satmasa? Topu topu kaç para? Toplam ekonomi içinde hangi paydan söz ediyoruz? Oysa işin ucu öyle değil! Gelin fotoğrafı ayrıştırarak baştan okuyalım.


TARANTİNO'YU SEVDİNİZ Mİ?

Bir kere Avrupa Topluluğu içinde son sözü söyleyebilecek ağırlıkta önemi olan eski müttefikimizi iyi tanımamız önemli. Alman Toplumu insanlığın kültür tarihine ismini defalarca yazdırmış önemli "evlatlara" sahiptir. Hem de her alanda. Bugün batı kültürünün geçmişindeki bütün alanlarda Almanlar her daim önlerde yer aldı. Müzikten edebiyata, felsefeden resme, mimarlıktan arkeolojiye. Bunu bir kenara yazalım!

İkincisi, batıdaki aristokrasinin, kraliyet ailelerinin çoğu bir şekilde "Alman akrabalara" bağlanır. Avrupa'nın önemli aristokrasi geleneklerinden birine sahip bu toplumda oluşmuş iklimin, kültürün günlük hayata da yansıyan unsurlarına hamilik etmemesi düşünülemez. Velhasıl Almanların hayatını sakın ha, Oktober Fest'den ibaret, kısa deri pantalonlar giyen, tüylü fötr şapkalarla, sosis yiyip bira içen, vakit ilerledikçe bir o yana bir bu yana kaykılıp yüksek sesle şarkılar söyleyen insanlardan ibaret sanmayın. Çünkü bu yüzeysel resme bakıp sonuç çıkarmak hata.

DON VE ŞARAP

Şimdi dönelim, şu Alman şarapçılığına. Bugün zeytinyağ ve şarap küresel ölçekte yükselen değerler mi? Evet. Hem de en önde gelenleri. Peki bunları layıkıyla imal edip küresel pazara "Bakın ben bu işte buraya kadar kadirim" demek size para kazandırır mı? Ona da evet. Ama ondan mı ibaret? Başka ne kazandırır? Hadi açık açık konuşalım. Bu ürünlerde "şampiyonlar liginde" oynayabilecek seviyede olanların sahip oldukları prestij inanılmazdır. Şöyle söyleyelim de tam okunsun. Elinizde uluslararası otoritelerden 100 üzerinden 95'in üzerinde not almış beş tane şarabınız varsa, bunun size kazandıracağı itibar Galatasaray'ımızın UEFA Kupası'na eşdeğerdir. Bilmem şimdi daha iyi anlaşılıyor mu? Klasik müttefikimizin Riesling ve Eiswein'larının değeri?

MOSEL SIRTLARINDAKİ BAĞLAR

Peki almanlar bu yeniden doğuşu nasıl becerdiler? Öyle ya, on yıllardan beri orta kategorinin alt diliminde, çoğu tatlı, ucuz şaraplar üreten germen coğrafyası nasıl oldu da bu SC (sweet-cheap) etiketinden kurtuldu? Yeniden doğuş elbette bağlarda başladı. Hektar başına 150 hektolitre ürün aldıkları bağlardan daha kaliteli şarap için 75 hektolitrenin altına rıza gösteren şarap üreticileri, Fransa'daki gibi kaliteli asma-kütüklerine yöneldiler. Tescilli şarapları öne çıkardılar. Yani "appellation controlle". Hangi bölge, hangi bağ ve üzümden, ne kadar mahsül alındığını takibe başladılar. Terroir denilen "toprağın" önemini keşfettiler. Ren ve Mosel nehirleri kıyı boylarında, yamaçlara yerleşen bağlardaki görüntü şiirseldir. Oraları gezenler, nehir gemilerinden gördüklerini unutamazlar. Ama bu bağlar aynı zamanda fevkalade meşakkatlidir...

TARIM VE TEKNOLOJİ

Dünyanın altıncı şarap üreticisi olan Almanlar zor bağlarda gururla tekrar "tarım ülkesi" sıfatını keşfediyor. Artı değeri yüksek ürünlerden biri ile. Alman Riesling'lerinin uluslararası otoriteler olağanüstü 2001 mahsulünden sonra, sıradışı 2002 mahsulünü anlatıyor. Bu öyle bir alan ki, siz her şeyi yapıyor, oyunu kurallarına göre eksiksiz oynuyor olabilirsiniz. Ama son sözü "doğa" söylüyor. 2001 şarap tarihine geçen bir yıl! 1971'deki büyük mahsulden tam 30 yıl sonra ortaya çıkan en heyecan verici Riesling. Sakın bunların tümü jet sosyetenin içebileceği pahada ağır şaraplar sanmayın. Evet en önde gelenler artık çok pahalı. Ama meraklıların kaliteli ve mazbut Riesling'lere ulaşması hiç de güç değil.

250 YILIN SOFRA KÜLTÜRÜ

Geçen hafta Metlach Mosel kıyısında Villeroy Boch'un 250 yıllık manastırındayız. Napolyon'un "Hadi tamam, laiklik icabı buraya kadar" diye tahliye ettirdiği manastırlara yerleşen yatırımcılar hâlâ orada. Hem geçmiş çeyrek bin yılı hem de 21. yüzyılı okuyorlar. Kristal kadehlerden, bone china'lara kadar. "Eski kıtanın biriktirdiği sofra kültürü geleceğe nasıl ayak uydurmalı?" Günümüzün her kulvardaki can alıcı sorusu bu değil mi? Karşımda oturan, ailesine, geleceğine, kültürüne bağlı yaşlı ev sahibim Boch ile şatosunun salonundaki Steinway Piyano'nun önünde Eiswein yudumluyoruz. Boch "Biliyor musun?" diyor, "Artık tabakların arkasına bone china yazmayacağız." Neden ki? "Çünkü Çin malı sanıyorlar." Nasıl? Siz değişmeyi okumazsanız değişen de sizi okumayıp kendi kafasına göre değiştirebiliyor!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları