Top
Ali Esad Göksel

Ali Esad Göksel

aliesadgoksel@htgazete.com.tr

07/03/2010

Habsburg ve kahvehanelerin imparatorluğu

Çok merak duyduğum konulardan birisi doğu ve batı arasına yerleşmiş fay hatları. Öyle ya, o gerilimin içinde yetişen birisi nasıl olur da etrafına bakınmaz, kendine özgü bu coğrafyalara lakayt kalabilir? Ne olursa olsun hafızamızın özel bir çekmecesine yerleştirdiğimiz alameti kendine mahsus şehir efsaneleri yok mu? Benimkilerden birisi de Viyana'dandır. Kimden duydum, nerede okudum? Uçtu gitti, şüpheleniyorum: Kendim "yazmış" olabilir miyim? Önemi de yok! Artık faili meçhulleşmiş...

DOĞUYA GELDİK: VİYANA

20'nci yüzyıla kadar dünyanın efsanevi ulaşım araçlarından tren, Viyana'da Gara ulaştığında, kondüktör: "Bayanlar baylar, doğuya geldik!" diye seslenirmiş! Batıya merak duyarak yetişen birisinin merak duyduğu coğrafyanın sınırını ötelemesi hem tuhaf hem de anlaşılır değil mi? İşte Viyana'm! Viyana'ya ilk gelişim bugün gibi! Davet eden "teen age Romy Schneider dublörünün" Viyana'daki evi, kuşaklardan birine yerleşmiş, 18'inci yüzyılın ihtişamlı planlamasını yeniden mobilyalandıran komünal bir hayata yataklık ediyordu. Mimarlık öğrencisi olarak, yapıya tecavüz karşısında neye uğradığımı, ne diyeceğimi şaşırıp nutkumun tutulduğu hatırımda! Kendimi sokağa atıp rehabilite ettiğim de hakeza... Tabii o günün bugün artık olmayan sokaklar, caddeler, meydanlar da! Küresel marka işgali başlamamış! Mevcut her şey 19'uncu yüzyıldan arta kalanlar...

TÜRK MARŞI

O Viyana bir dönem filmi dekoru izi bırakmış... Sadece dükkanları, kahveleri ile değil, nüfusu ile de! Ya doğuya geldik anonsu? Hiç kuşkusuz öyle! Kara Mustafa Paşa'nın muvaffakiyetsizliği, Viyanalıların eline düşen ganimetler, Mozart'la birlikte notalaşan, bu kendine özgü doğu merakını hazırlayıp kamçılamış, tek defaya özgü bir karakter içeriği haline sokmuş olmalı...
O gün, bugün Viyana'ya sayısız defa geldim. Çok iyi bilenler ile dolaşmak gibi deneyimlerim de oldu. Bu konfor doğu batı fay hatları için iyi mi? Emin değilim. Bazen keşfetmenin baştan çıkarıcılığı hiçbir şeye değişilemez...
Viyana Avrupa'nın en hızlı dönüşen şehirlerinden. Her gidişimde yeni bir rengini keşfettiğim bir menzil! Bu iyi mi, kötü mü bilemiyorum. Ama kendine has bir cazibesi olmalı... Zaten değişim mukadderse, ayak diremek beyhude değil mi? Çoğu zaman Viyana'ya bu defa yeni neler var diye gidiyorum. Kendime bile itirafa utandığım bu değişim taraftarlığını saklı tutmak için ilk önce "Habsburg'lar Tedarikçilerine" uğruyorum. Tavaf saati!
Duyar gibiyim: Habsburg'lar da kim, hele tedarikçileri? Bir aile düşünün. 1020 yılında ortaya çıkmış ve nerede ise 900 yıl sahnede kalmış. Avrupa'nın en güçlü ailesi olarak. 13'üncü yüzyılda "Rudolf" kral olunca ortaya çıkan yeni ölçek 20'nci yüzyıla kadar sürmüş. Yani ailenin Osmanlılarla paralel dönemleri olmuş: yükseliş ve çekilişleri. Viyana bu ailenin şehri. Güç ve tercihlerin ev sahibi.

TÜRK KAHVESİ ÇUVALLARI
Viyana'da öyle sokaklar var ki. Dedi idik ya. Ayakkabıcıdan kuyumcuya, terziden kahvehaneye Habsburgları yaşıyor. Demel'e yollanıyorum. Burası Hofburg'a, yani "Hanedanın Sarayı'na" nerede ise seslenme mesafesinde. THY ile Turkish DoCo'nun ortaklarından Doğudan'ın. Bugüne arta kalan 100 adet Habsburg Tedarikçisinin belki de en parlağı. Demel bir yıldız, Kahvehaneler İmparatorluğu'nun tektaşı. Sokağa oturup oyalanıyoruz. Ne zaman böyle zaman öldürsem aklıma önce Kolschitzky, sonra da Polgar geliyor. Kolschitzky, Viyana Muhasarası sırasında saraya Türkçe tercümanlığı yapan muhterem. Bizimkiler çekilirken eline geçen 500 kahve çuvalını sermaye ediyor. İlk Viyana Kahvesini açıyor: "Mavi Şişe". Artık Avusturya yıkılmaktadır. "Türklerden arta kalan "kahve" ülkeyi bir daha terk etmemek üzere ele geçirmiştir!" Bir de Alfred Polgar var: "Kahveye, cemiyetin içinde olup yalnız kalmak için gelinir". Bu ne tam isabet teşhis! Gerçekten de Viyana'da bütün hayatını aynı kahvede, aynı masada geçiren, hatta adres olarak orayı verenler vardır: P. Altenberg, I. Viyana, Cafe Central.

ARİSTOKRASİ HALKLA KUCAKLAŞTI
Viyana kahvelerinin şöhreti yataklık yaptıkları edebi ve politik şahsiyetlerle parlar. Ya da parlak kahveler kerameti kendinden menkul muhteremlerin şöhretini parlatıyordu. Central, de l'Europe, Imperial. Hiç kuşkusuz beherinin kendine mahsus bir cemaati vardı. Hem de her ulustan, Troçki'den Brecht'e... Kahvehaneler İmparatorluğu'nda şu ya da bu kahve içilecek diye tavsiye olmamalı. Hepsini deneyip kendi gözdenize ulaşmalısınız. Peki ne yenilecek? İşte o biraz daha kolay: Sacher Torte. Viyana'ya mahsus çikolatalı bir kek! Hotel Sacher'in ismi ile anılıyor. Bir de Sacher ve Habsburgları birlikte kucaklayan şahane sahne var! Eminim bugün için bile sansasyonel: Bütün zamanların en yakışıklı hanedan mensubu diye şöhretli ikinci derecedeki veliaht; "Güzel Otto" bir akşam üstü iyice içmiş ve sadece bir tül perdeye sarınmış olarak Sacher'e gelir: Viyana Halk Operası'ndaki bir balerin hanımın peşindedir! İşte Viyana "Hanedan ile Halk'ının candan kucaklaşmasına" sahne olmuş şehirdir. Bu nevi hatıralar dekoruna direnmek kolay mı? Gidin, kahvehanelerde sürtün ve Chopin Yılı'nın tadını çıkarın...
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları