Top
Ali Esad Göksel

Ali Esad Göksel

aliesadgoksel@htgazete.com.tr

04/10/2019

Asilleştirme / asileştirme

 

      Malum “Arter” açıldı!

      Merakla bekleniyordu…

      Acep ne söyleyecek?

      “Kodu mu oturtsun!”

 

      Halkımız iyice sever:

      Sözü söylesin / dinletsin!

      Tam bilemiyorum:

      Arz talebi karşıladı mı?

 

      Bana kalırsa “evet”…

      Yankı hacmine bakarsak:

      Sanki öyle değilmiş gibi!

      Ortalıkta gürültü yok da…

 

      Aman aldanmayasınız.

      Sakın ha… Az sabır lazım…

      Bazen “artçılar” belirleyicidir.

      Ayrıca şunu da görelim:

 

      “Arter” yeni doğmadı ki…

      Şimdi ortaya çıkmadı.

      Uzun zamandır ergendi.

      Şunu da kayda geçelim:

 

      “Arter” bir rüya idi.

      Bu rüyayı ilk gören:

      Ömer M.Koç idi.

      Arkasını getirdi…

Ömer M. Koç

      İlmik ilmik örerek.

      İşinin ehli bir ekip ile.

      Hiç acele etmeksizin.

      Hedeften şaşmaksızın.

 

      Bence “Arter” çok önemli.

      Bizi zenginleştirecek :

      Kültür ve Sanat Dünyamız…

      Başka bir lige geçiyor!

 

      SEMTE NUR YAĞDI?

 

       Bilmiyorum gördünüz mü?

       Tavsiye ediyorum. Gidiniz.

       Ve tez elden görünüz!

       Ama hassaten ricamdır:

 

       Alıcı gözle bakınız!

       Şimdi soracaksınız:

       O da ne demek yahu?

       Ne olacak. Adı üstünde!

 

       Binayı satın alacakmışçasına.

       Yani sağına soluna. Komşulara…

       Neler olup bitiyor oralarda.

       Ya mahalle? O ne alemdedir…

 

       Bakın benden size bir ipucu.

       Son beş yıl neler oldu bitti.

       Bir özetleyerek anlatayım ki…

       Bugünü anlamak daha kolay ola…

 

       Ne zaman ki laf ortaya düştü.

       Koç buraya müze yapacakmış…

       Dolapdere Filmi’ne heyecan geldi:

       Burada ekmek var! Hem de çok…

 

       Zaten yer heyecana namzetti.

       Taksime iki dakika. Yürüyerek.

       Haliç’e de iki dakika. Yürüyerek.

       Çevre yollarının da çeperinde…

 

       Daha ne olsun istersiniz.

       İmar durumu zenginleri?

       Bıçkınlar nerede idiler?..

       Uyumada? Rehavette?

 

       Saf olmayasınız…

       Para asla uyumaz.

       Önüne yanı başına…

       Kolay işlere bakar.

 

       Ne zaman devran döndü.

       Kolay işler sona erdiler…

       İşte o vakit kulağını diker.

       Kürecik Radarı sanırsınız…

 

       Ömer Koç’un ismi var ya.

       Dolapdere’ye düştüğü vakit.

       Bıçkınlar ne onu bilirlerdi?

       Ne de mevzuyu: Müze/Sanat?

Arter Dolapdere...

       Resim ve de heykel şudur budur…

       Bu işler ne ola? Para eder mi?

       Hal ve ahval bu idi. İnan olsun…

       Ama bu taifeyi hafife de almayın!

 

       Sakın ha!

       Bıçkınlar…

       Asla ve asla…

       Kata ve kata!

 

       Saf olamazlar…

       “Koç” buraya geliyor.

       Hayır ola? Hayırdır:

       Ne iş? İmarı nasıl…

 

       Bakın bunu unutmayın:

       Semt yeniden inşa olundu.

       Bitti falan da sanmayasınız.

       Daha filmin başındayız…

 

       Ne vakit ki işaret fişeği atıldı.

       Ömer Koç: Arter/ Dolapdere!

       Altına Hücum start alıverdi.

       Dolapdere’ye gidin göreceksiniz.

 

       İşte bu sürecin bir de ismi var.

       Mimarlar, şehirciler, sosyologlar…

       Buna gentrification demedeler:

       O da ne demek? Asilleştirme!

 

       Elbette biz keşfetmedik…

       Yerkürenin her köşesinde.

       Olmuşluğu var. Ve olmada…

       Örnek mebzul mü mebzul!

 

       Muhtelif özellikleri ile…

       Ele alınmaya hazır bir yerdir.

       Göz diker ve takibe alırsınız.

       Sonrası mı? Allah Kerim!

 

       İmar faaliyetlerinizi takiben…

       Paracıkları da tahsil etmişseniz…

       Olay mahallini terk etmek vaciptir.

       Neden mi? Mahalle asilleşti ya…

 

       Asilleşince iki şey olur.

       Bıçkınlar zenginleşiverir.

       Ya mahalle? Jeune Premier?

       O da kılık kıyafet değiştirir.

 

       Bu temel bir değişimdir.

       Mahallenin yaşamı değişir.

       Hijyenik bir hayat başlar…

       Tuhaf ama zorunlu bir dipnot:

 

       Oraları bir zamanlar “cazip kılan bir renk.”

       Artık oralarda barınamaz, yaşayamaz…

       Bu konular bizim buralarda çok yeni…

       Ama küresel ölçekte çok kafa yoruluyor.

 

       Örneğin Arter ve Ömer Koç.

       Ki her ikisi de asilleştirmeden:

       Sıfır yekun ile çıktılar:

       Yani nemalanamadılar!

 

       Ama onlar orada kalacaklar.

       O zaman şuna kafa yorsalar.

       Keşke! Yerel Yönetim ile birlikte:

       Mahalle “müze” ile nasıl bütünleşebilir?

Arter İstiklal Caddesi

      MECLİSİ MEBUSAN

 

      Zaman nasıl geçiyor.

      Hızla. Koşarak. Akarak.

      Vicdansızca. Acımadan.

      Kaç yıl oldu, geçeli…

 

      Hatırlamıyorum.

      Hesap etmeliyim.

      Etmeyeceğim ki…

      Bilmek istemiyorum.

 

      Meclisi Mebusan’dayım.

      Fındıklı’da bir vaha burası.

      Güzel Sanatlar Akademisi!

      Mektebi ne temsil ediyor?

 

      Şaşıracaksınız…

      Siz de haklısınız.

      Neden mi?

      Ben şaşırmıştım.

 

      Baykuş.

      Ne kadar da güzeldir.

      Ama güzelliği geçiniz:

      Karanlıkta dahi görmekte…

 

      Akademi bize bunu öğretti.

      On sekiz yaşında bir çocuk…

      Sert bir Alman Eğitimi almış.

      İhtilaller ile savrulan bir ülke.

 

     Akademi’de mimarlık okuyacağım.

      Ama az durun. Öncesi de mevcut.

      Ki bir ömre değer: Hep beraberiz?

      Resim, heykel ve mimari aynı sınıfta…

 

      “Temel Sanat Eğitimi” diye bir ders.

      Meclisi Mebusan’ın cadde tarafında.

      Artık namevcut bir binanın üst katı.

      Bizim “Neşeli Günler’in” mekanı idi…

 

      Ben Altan Gürman’ı orada tanıdım.

      Sakin, sessiz, sıcak ve güler yüzlü...

      Bu inanılmaz enerjiden aklımda kalan…

      Halen gözümün önünde durmakta…

 

      Fevkalade muhtemeldir.

      Onlar da eğleniyorlardı…

      Hem de bizden daha fazla.

      Bu işin sırrı da bu olmalı…

 

     O dersin muhibbi olduk başka.

      O ekibin de müridi olmuştuk.

      Enerji böyle bir şey: Saridir!

      Ama az durun ve soluklanın.

 

      Her nimetin külfeti de vardır.

      Akademinin müesses nizamı?

      Bu sevimli asiyi sineye çeker mi…

      Altan Gürman vakitsiz gitti?

 

      Çok sonra çok düşündüm.

      Gerçekten de öyle mi acaba?

      Belki de çekmeden gidiverdi.

      Müesses Akademi ona çektirecekti.

 

      Biliyor musunuz?

      Ben kendi adıma müteşekkirim.

      Arter çok değerli bir iş yaptı:

      Açılış Sergisinde Altan Gürman var.

 

      Kırk yıl önce yapılanlar oradalar…

      Ve ne tuhaf sanki dün yapılmışlar.

      O zaman sevmiştim. Şimdi anladım.

      Zaten Altan Gürman vaktinden önce gelmişti. 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları