Top
13/08/2023

Doymamak veya doyamamak; Had bilmez tüketim alışkanlığı: Oburluk

Bireyler olarak temel ihtiyaçlarımızdan olan yemek-içmek, barınmak, giyinmek gibi konularla ilgili bir mesuliyet tablosunu inşa etmekteyiz. Bu tabloda yer alan ve dünyanın belini büken ve aynı zamanda içinde nispeten bir yüz karartısı barındıran oburluk ve dolayısıyla had bilmez tüketim alışkanlıklarına değinmek istiyorum kıymetli okurlarım.

Kimilerinin bulup doyamadığı, kimilerinin ise yiyip yiyip doymadığı bir dünyadayız. Oburluk, dünya çapında ve ülkemizde hızla artan sayıda insanı etkileyen kronik, bir doymama hastalığıdır.

Oxford Üniversitesi'nin "Our World in Data" araştırmasında incelenen 184 ülkenin 173'ünde, insanların, her iki cinsiyet için önerilen günlük 2 bin-2 bin 500 kaloriden fazla besin tükettiği gözlemlenerek şu kanaatlere varılmıştır:

Hemen belirteyim ki, araştırmada kullanılan veriler, araştırmaya dahil edilen ülkelerde bulunan her evin satın aldığı ortalama yiyecek miktarı üzerinden hesaplanmıştır.

Türkiye'nin, ortalama 3 bin 762 kalori ile 5'inci sırada yer aldığı araştırmada, aşırı yemek tüketiminin, verimsiz uyku düzeni, uzun süreli çalışma, ışık kirliliğine maruz kalma ve stresli yaşam sürme gibi nedenlerden kaynaklandığının altı çizildi.

Araştırmada, aşırı gıda tüketiminin obezitenin birinci sebebi olduğu ve 1970 yılında dünya genelinde 175 milyon olan vaka sayısının günümüzde 1 milyara ulaştığı kaydedildi.

Artan obezite oranlarının tehlikesine dikkati çekilen araştırmada, söz konusu hastalığın hipertansiyon, kalp rahatsızlıkları, Alzheimer ve diğer sağlık sorunlarına sebep olabileceği ifade edildi.

Oburluk, sağlık sorunlarının yanı sıra sarsıcı mali ve sosyal etkilere de sahiptir. Oburluğun doğal bir sonucu olan obezite, yüksek vücut kitle indeksinin küresel olarak sağlık hizmetlerine toplam maliyetinin yılda 990 milyar ABD doları olduğu tahmin edilmektedir.

Evet sevgili okurlarım, kısaca değindiğim bu istatistiklerin ötesinde maddi ve manevi bir yüktür oburluk. Aslında oburluk, tüketmeye yönlendirilen ve küresel bir müşteri haline getirilen insanın tüketme ve tükenme çılgınlığının ürünüdür diyebiliriz.

Açlıktan ölümlerin yaşandığı bir dünyada "doyumsuzluk" hastalığı olarak tanımlayabileceğim oburluğun, insani ve vicdani yüküne dikkat çekmek istiyorum. Temiz su kaynaklarına ulaşmak için yıllarca bekleyen ve belki ulaşamadan yitip giden canların, bir lokma ile çiğneme talimi yapan ve hatta yutkunmayı unutmuş insanların gözlerini, sanırım afiyetle yiyip içerken hatrımıza getirmeliyiz.

Bu vesileyle Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle dünyayı ve özellikle yoklukla boğuşan ülkeleri olumsuz etkileyen tahıl krizinin bir an önce çözüme kavuşmasını diliyor ve umuyorum.

Bu sorunun çözümü için inanılmaz bir mücadele veren Sayın Cumhurbaşkanımızı bir kez daha saygı ve minnetle selamlıyorum.

İsraftan men eden bir öğretinin mensupları olarak bu konudaki sorumluluğumuzun daha da öne çıktığını düşünmekteyim. "Kardeşi açken tok yatmaması" tembihlenen bizler için bu listede obur olarak ilk beşte yer almak hiç de makul olmasa gerek. Hem oburluğu sadece yemek-içmek ekseninde de düşünmemek lazım. Yeten ve muhtaçlık halini gideren tüm gereksinimlerin fazlası olarak değerlendirebileceğimiz bir konu olarak görülmelidir. Gardrobunu şişirenle göbeğini şişiren israf çizgisinde aynı hizada olsa gerek. Kullan-at akımlarının tesirinde dünyayı bir atık obur-obez coğrafyaya dönüştürmek de sanırım bu tabloda dikkate almamız gereken diğer bir husustur.

İhtiyaçtan fazla olanın kamuyla, komşular başta olmak üzere ihtiyaç sahipleriyle paylaşılması ve içtimai dolaşıma katılması bu anlamda çok büyük önem arz etmektedir diye düşünüyorum. Bir lokma, bir hırka mottosu ile insanın yetinme duygusuna atıfta bulunan değerlerimiz bu anlamda bize yol gösterici olacaktır.

Açın halinden anlayan toklar, yoksulu gözeten varsıllar gerçek bir dönüşümün mimarları olabilirler. Ama "ille de çocuklar ve gençler" diyorum ben. Fast food tüketim alışkanlığına yem edilen evlatlarımızı sağlıklı ve bilinçli tüketiciler olarak yeniden kucaklamalıyız ki onlar bilinçlenirse dünya değişir. Fast food yani "hızlı" yemek alışkanlığının ve tüketim marazının sonuçları da "hızlı" tükenen bir insan sağlığı olacaktır.

Çanakkale'de şehitliği gezerken boğazdan geçecek ve karnını doyuracak insanlara tahıl götürecek gemileri görmeyi arzu ettim.

Şehitlikte ülkemizin her ilinden vatan müdafaası için gelip burada feda-i can eyleyen şehitlerimize Fatiha'lar okuduk. Üsküp'ten, Bakü'den, Beyrut'tan, Yanya'dan gelenlerin yanısıra Afganistan'dan, Irak'tan, Suriye'den gelip şehit olanlara okuduk. Şimdilerde ülkemizi işgal için gelen İtalyan, Yunan, Fransız, İngiliz ve Rusları el üstünde tutanların, alkışlayanların; Çanakkale'de şehit olan Afganistan, Irak ve Suriyeli'lerin torunlarına burun kıvırmalarını gerçekten çok tuhaf bir dilemma olarak görüyorum.

Ezcümle, tüketici olarak tanımlanan insanın tükenme yolculuğuna dönüşen ve büyüyen bedeniyle küçülen ruhu arasında sıkışan bireyin bir kurtuluş mücadelesine başlama zamanı gelmiştir. Geç olmadan "doyumsuzluk" üzerine kurulu bir tüketim çılgınlığının son bulmasını diliyorum.

Birileri doymazken başkalarının kolay kolay doyamamasını insani bir davranış olarak göremiyorum.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp