Top
26/12/2022

Kadınlara koyulan yasaklar ve erkeklik krizi

Modern dönemde bir ülkenin toplumsal gelişmişlik seviyesi ile kadınların kamusal alandaki etkinliği arasında bir ilişki vardır. Kadınların eğitimde, istihdamda, yönetici pozisyonlarda, siyasette, ticarette, medyada, kültür ve sanat alanlarında ne kadar etkin olduğu bunlar için temel göstergelerdir.

Dahası bir toplumun erkeklerinin özgüven seviyesi ile kadınların haklarının gelişmişliği ve toplumdaki etkinliği arasında da bir ilişki vardır. Çünkü kadınlara yönelik her türden baskı ve ayrımcılık ne kadar da çeşitli ideolojik veya siyasal kılıfların arkasına gizlenirse gizlensin mutlaka bir erkeklik krizinden kaynaklanmaktadır.

Bu, kadınlara yapılan baskılar sebebiyle aylardır büyük eylemlerle karşı karşıya kalan, kılık kıyafet zorlaması ve ahlâk polisinin şiddetinin hâkimiyetindeki İran için geçerli...

Kadınları her türlü kamusal alandan dışlanan, araba sürmelerine bile daha yeni izin verilen, restoranlarda erkekler olmadan sipariş bile veremeyen ve yine kıyafet dayatmalarına maruz bırakılan Suudi Arabistan için de geçerli.

Daha birkaç sene öncesine kadar kadınlarının çoğunluğu sadece başörtüsü taktıkları için eğitim, çalışma ve seçilme hakkından (hani seçme ve seçilme hakkını veren ilk veren ülkelerden biriydik?) yoksun bırakılan; kadınların en temel insan haklarını gasp eden cinsiyetçi 28 Şubat Kemalizmi'nin hâkim olduğu eski Türkiye için de geçerli.

Özellikle son aylarda İran rejiminin kadınlara yönelik politikaları sadece rejimlerin toplumsal destekleri ve meşruiyetleri bakımından sorunlar çıkarmıyor; aynı zamanda da kendi toplumlarının taleplerini, toplumsal değişimlerini okuyamadıklarını da ortaya koyuyor.

Bütün tanımları, müdahaleleri kadın bedeni üzerinden geliştirmeye çalışan anti-demokratik anlayışlar kendi iktidarlarını kadınları baskılamak üzerinden kurabileceklerini sanan özgüvensiz ve "iktidar" krizi yaşayan bir erkekliği de karşımıza çıkarıyor.

Bazı Müslüman ülkelerdeki bu durumun İslam'dan değil o ülkelerin geçmişten kalan kültürel çarpıklıklardan kaynaklandığını vurgulamak gerek. Cinsiyetçi politikaları uygulayan Taliban, İran veya Suudi Arabistan gibi rejimler bu kültürel çarpıklıkları birtakım ideolojik argümantasyonun arkasına saklayarak bir baskı aracına dönüştürebiliyor.

İran'da kadınların toplumsal, kültürel ve ekonomik hayattaki güçleri bölgedeki diğer pek çok ülkeden çok daha yüksek seviyede olmasına rağmen İran'da bunların hâlen yaşanması ise düşündürücü.

İran'daki seviyenin çok altında olan, çok farklı bir sosyolojik bağlama oturan Afganistan'da Taliban'ın koyduğu son yasaklara karşı kadınların eğitim hakları için yaptıkları direnişi de daha fazla desteklemek gerekiyor. Oradaki olumsuzluklar da yine oryantalistlerin iddia ettiği gibi dinden değil Peştun kültüründen kaynaklanıyor.

Çeşitli rejimler veya siyasal hareketler tarafından din adına uygulanmaya çalışılan bu kadın düşmanı politikalara bakınca Türkiye'nin tarihte olduğu gibi bugün de bir model ülke olarak parladığını yine görüyoruz. Üstelik bu bazılarının zannettiği gibi Cumhuriyet dönemi ile sınırlı da değil; Cumhuriyet öncesinde de medeniyet ve imparatorluk kurucusu bir millet olan Türklerin tarihinde kadın haklarında erken zamanlardan itibaren nasıl göreli bir gelişmişlik olduğunu tekrar tekrar vurgulamak gerekiyor.

Türkiye daha 1800'lerin başında kız çocuklarının eğitim imkânlarını düzenlemiş; 1800'lerin ortalarında kız çocuklarına ilköğretimi zorunlu kılmış ve ortaokul-lise öğretimine katılımlarını mümkün kılmıştı. Hatta 1870'lerle birlikte kadınların öğretmen olabilmelerini sağlayacak politikalar yürürlüğe koyulmuş, yüzyılın sonunda kadınlar öğretmenlik yapmaya da başlamıştı. 1900'lerin başında da yine İmparatorluk hükümetinin aldığı kararla kadınların yüksek öğretime katılımı sağlanmıştı.

Netice itibarıyla kadınların dönüştürücü bir özne olduğunu kabul etmeyen, nesneleştirmeye ve eskimiş yönetim anlayışlarını ve siyasal rejimlerini kadın karşıtı bir noktada konumlamaya çalışan anlayışların özellikle günümüz toplumlarının geldiği aşamada aynı şekilde devam etmeleri kolay olmayacaktır.

Yine kadın düşmanlığı hangi siyasi veya kültürel gerekçe arkasına saklanmaya çalışılırsa çalışılsın meselenin esasında bir erkeklik krizi vardır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp