Top
25/12/2023

Vatansızlarla mücadelede cepheler: Siyaset cephesi

Emperyalistlerin kiralık, maaşlı katiller sürüsü PKK'nın son saldırısında şehit verdiğimiz askerlerimizin acısı yüreğimizde. Türkiye son yıllarda ABD'nin ve taşeronu olan PKK'nın Türkiye içine yönelik tüm projelerini tek tek çökerterek ülkeyi PKK'dan temizledi. Aynı şekilde Suriye ve Irak'ın kuzeyine yaptığı operasyonlarla terörü ininde vurması da bu bakımdan büyük hamlelerdi. Yani Türkiye terörle mücadelenin askeri boyutunda gerekeni yaptı, yapıyor. Maalesef bu büyük mücadelede şehitler de verdik, veriyoruz ama terörü askeri anlamda ezmeye devam ediyoruz.

Yalnız terörle mücadeleyi askeri mücadeleden ibaret görmek büyük bir yanlış. Yıllardır yazılarımda terörle mücadelenin siyasi ve kültüre boyutunun önemine; siyaset ve kültürün de bu mücadelede bir cephe olduğuna vurgu yapıyorum. Güvenlik güçleri görevini yaparken, Türkiye'nin belli bazı siyasal ve kültürel unsurları ne yapıyor?

PKK'nın içeride ezilmesi konusunda PKK uzantısının elindeki belediyelere kayyum atanarak, o belediyelerin imkânlarının terör faaliyetlerine destek vermesinin engellenmesi terörle mücadelede siyasetin rolünün ne olması gerektiğine dair güzel bir inisiyatif örneğidir. Hâl böyleyken tüm seçim dönemi boyunca "kayyumları kaldıracağız" diyen, genel başkan değiştirdikten sonra da buna devam eden CHP'ydi. Dahası PKK'nın 6-8 Ekim katliamlarından ve çukur eylemlerinden sorumlu olan siyasetçi kılığındaki terör elebaşına özgürlük vaat edip, selam gönderen de CHP'ydi. Bunların üzerine sınır ötesi operasyon tezkereleri Meclis'e geldiğinde "hayır" oyu veren de CHP'ydi. Nitekim o kadar şehidimize rağmen Meclis'te PKK'yı kınayan bildiriye imza atmaması da bunun devamıydı.

Burada bu durumun PKK'nın partisiyle yapılan kirli ittifakların ve iğrenç pazarlıkların tek başına bir sebep teşkil ettiğini düşünmek aldatıcı. Çünkü Baykal'ın devrilmesinden sonra dönüştürülmüş CHP'de ideolojik atıflardan siyasal dile, kadrolardan CHP etrafındaki medya, akademya ve entelijansiyaya kadar PKK uzantısı partilerle bir akıl ve gönül birliği teşekkül etti. Aslında bu birliğin teşekkülünü de ancak uluslararası güç mücadelelerinin bir parçası olarak gördüğümüzde tam bir anlam kazanıyor.

CHP tarihsel olarak Türkiye'de Batıcılığın kültürel ve siyasal ayağı olarak zuhur etmiş olsa da Baykal'ın devrilmesine kadar birçok kritik anda emperyalistlerin ve taşeronu terör örgütlerin çizgisine hiçbir zaman tam olarak getirilememişti. Kılıçdaroğlu ile başlayan, Özel'le de devam eden sonraki süreçte CHP'nin hem Türkiye içindeki hem de Türkiye dışındaki Amerikan çıkarlarıyla paralel hareket ettiğini, Amerikancılığı Türk dış politikasının temel ekseni olarak kabul ettiği ve dolayısıyla da ABD'nin taşeronu PKK'nın siyasi partisiyle paralel bir çizgiye evrildiğini, Suriye'nin ve Irak'ın kuzeyinde ABD'nin kurmak istediği "PKK Devleti" projelerine halel gelmemesi için tezkerelere hayır oyu verdiğini görmek gerekiyor.

Sadece PKK meselesi de değil, 17-25 Aralık'tan MİT TIR'larına ve 15 Temmuz'a kadar FETÖ'ye cephe almayan ve hatta FETÖ'ye cephe alanlara cephe alan CHP'nin Doğu Akdeniz meselesinden Libya'ya ve Karabağ'a kadar Türk milletinin millî meselelerine duyarsız kalması da bu meselenin PKK uzantılarıyla olan pazarlıklardan çok daha öte bir durum olduğunu ve CHP'nin ABD'nin "stratejik müttefik"i gibi davrandığını gösteriyor.

Şehit cenazesine katılıp, şehit annesinin gözlerinin içine bakıp sadece ve sadece 36 dakika sonra o şehidin katillerinin partisini ziyarete gitmenin ise bırakın Amerikancılıkla veya PKK partileri ile yapılan seçim ittifaklarına; insanlık ile alakasının olmadığını söylemek gerek.

Bu durumda teröristleri dağda, mağarada ne kadar ezersek ezelim; ülkenin başkentinde, meclisinde, ana muhalefetinde siyasal söyleminin bu kadar tekrarlanması Türkiye için ciddi bir "iç cephe" zaafı yaratıyor. İşte bu nedenle siyasal mücadele büyük önem taşıyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp