Top
25/03/2024

Fırtınalı denizde gemiyi limana kim götürecek?

Dünya adım adım büyük bir kasırganın ortasına doğru ilerliyor. 1. Dünya Savaşı öncesindeki atmosferi hatırlatan bir atmosfer var ve şu an tek eksik Avusturya-Macaristan Veliahtı'nın vurulması...

Bir yandan Rusya-Ukrayna Savaşı tüm şiddetiyle devam ederken Fransa gibi devletlerin savaşa dahil olma ihtimali... Tam da gündemde bu varken Moskova'daki terör saldırısının gerçekleşmesi ve terör saldırısının arkasındaki güçlerle krizin bir dünya savaşına dönüşmek üzere olması...

Diğer yandan İsrail'in Batı'nın tüm desteği ile Gazze'de yürüttüğü soykırım...

Suriye'de devam eden iç savaş... Irak'ta devam eden çökmüş devlet hâli...

Kafkaslar'da ve Balkanlar'da her an sıcak çatışma riski taşıyan sorunlar...

Tam da bütün bunların ortasındaki bir jeopolitikte bulunan bir Türkiye.

Günümüz dünyası küresel ve bölgesel güçlerin mücadelelerinin giderek daha fazla sert güç unsurlarına dayanarak devam ettiği bir evrede: Bir süredir vekil terör örgütleri, vekil devlet dışı aktörler veya vekil devletler üzerinden devam eden mücadelede artık ana aktörlerin sahaya girmesi söz konusu.

1990'larda yazılmış "tarihin sonu" veya "tek kutuplu dünya" tezlerinin çürütüldüğü, yerini pek çok düzeyde güç kümelenmelerine ve mücadelelerine bıraktığı bir dünya var.

Türkiye'nin 2024 yılı bütçesinde savunma harcamalarını bir önceki yıla göre 3 katına çıkarması tesadüf değil.

Türkiye zaten bir süredir belli süper veya bölgesel güçlerin ve onların vekil unsurlarının hedefinde yer alıyor.

Buna ek olarak son 3 yılda çıkan üç savaşın da ortasında yer alıyor. 2. Karabağ Savaşı'nda doğrudan çatışmaya girmese bile taraf olarak zaferle çıkan Türkiye, Ukrayna–Rusya Savaşı'nda da Gazze Savaşı'nda da diplomatik ve politik süreçleri aktif olarak inşa etmeye çalıştı.

Türk devleti pek çok bakımdan ulaştığı güç kapasitesiyle, diplomatik ağırlığıyla, üretimiyle, kültürel güç unsurlarıyla tüm bu fırtınalardan gemiyi su aldırmadan ve ilerlemesini de durdurmadan ayakta güçlü bir şekilde kalıyor ve bu kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğiyle alakalı.

Suriye ve Libya'ya bir asır sonra asker çıkaran, Irak içlerinde operasyonlar yapıp güvenli bir koridor oluşturan, Karabağ'ı işgalden kurtaran süreci inşa eden, Türk Devletler Teşkilatı'nı kuran, Afrika'da Türkiye'yi önemli bir güç hâline getiren ve küresel düzeyde Türkiye'yi bir aktör yapan esas faktörün Erdoğan liderliği olduğu açık.

Bütün bunlar kısa süre öncesine kadar hayali bile görülemeyecek hadiselerdi ve bunların gerçekleşmiş olmasından dolayı meydana çıkan hazımsızlık da ortada.

Erdoğan'ın bu fırtınalı denizde gemisini limana sağ salim ulaştırmayı bir kaptan olarak bugüne kadar başarmış olması önemli.

İşte yerel seçimlere giderken bütün bunlar daha da önem kazanıyor.

"Belediyelerle bunların ne alakası var?" diyenlerse yanılıyor. Çünkü belediyeler millî güvenliğimiz bakımından önemli yerler ve daha önce PKK partilerinin belediyeleri nasıl terör faaliyetleri için kullandığını, şimdi de PKK uzantısının CHP ile ittifak yaptığını biliyoruz. Üstelik bu ittifak çerçevesinde İstanbul'un, Mersin'in, Adana'nın en kalabalık ilçelerinin DEM Parti'ye teslim edildiğini de biliyoruz.

İstanbul'un en büyük ilçesinin PKK partisinin ele geçtiğini bir düşünsenize... Peki, ya Mersin ve Adana?

Mersin Belediyesi'ne ait araçların plakalarındaki "TR" ibaresini bile kazıyanlar yetmiyormuş gibi doğrudan Mersin ve Adana ilçelerinin PKK partisine teslim edilmesine Mersin'in ve Adana'nın Yörükleri sandıkta cevap verecektir.

Dünyanın böyle büyük bir savaşa doğru gittiği, Türkiye'nin tam da savaş coğrafyasının ortasında yer aldığı ve üstelik de Batı Sistemi başta olmak üzere, küresel ve bölgesel pek çok aktörün de hedefinde Türkiye'nin yer aldığı düşünüldüğünde Türkiye'nin istikrarının ve güvenliğinin riske atılmaması gerekiyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp