Top
22/04/2024

AK Parti siyasal alanı boş mu bıraktı?

Geçen yazımda yerel seçimler öncesi partilerin siyasal kampanyalarını, söylemlerini analiz etmeye başlamıştım. Bu analizde söylediklerimi seçimden önce de hem bu köşede yazıp hem de televizyon ekranlarında söylediğim için bugün bu analizimi daha rahat yapabiliyorum.

Son yazımda yerel seçimlere giden süreçte 28 Mayıs'ın tüm travmasına, kaybetmişlik sendromuna, şaibeli kurultay süreçlerine ve İyi Parti'nin ittifaktan kopmasına rağmen CHP'nin nasıl kendi tabanını ve genel olarak muhalif seçmeni konsolide ettiğinden bahsetmiştim.

Önce Suudi Arabistan'daki maçla başlayan yapay bir tartışma yine uydurma bir hilafet gündemiyle devam etmiş; doğrudan CHP'den ziyade ünlülerin, medyanın, influencer'ların devraldığı ve Atatürk sembolizminden laikliğe kadar aslında çok da yeni olmayan gündem maddeleri üzerinden CHP ve muhalif kamuoyunun konsolidasyonu amaçlanmıştı. Üstelik de bu konsolidasyon pek çok yerde sağcı adaylar gösterilmesine rağmen yürütüldü.

Peki, o sırada AK Parti ne mi yapıyordu?

AK Parti 14-28 Mayıs'ta elde edilen büyük zaferlerin esas dinamikleri üzerinde çok durmamış olacak ki çoğunlukla kampanyasını apolitik ve ideolojik olmayan bir kampanya üzerinden götürüyordu.

Aşağı yukarı bugünküne benzer ekonomik sorunların bulunduğu bir konjonktürde AK Parti büyük oranda altılı masa-HDP ittifakını öne çıkarıp milliyetçiliğe yaslanan bir söylem ve kampanya ile seçimlerde büyük zaferi kazanmıştı. İdeolojik ve politik kimliklerini vurgulayan bu kampanya ile hem ekonomik sorunlar hem de yine önceki yazılarımda bahsettiğim "muhafazakârlığın toplumsal tabanının daralması" gibi meseleleri bertaraf edebilmişti.

Yerel seçimler sürecinde ise büyük oranda "proje"lerden, hizmetlerden, vaatlerden ve CHP'li belediyelerin kötü performasından bahseden bir kampanya yürüttü. Yerel seçimlere giderken bunlardan bahsetmek elbette mantıksız değildi ama artık seçmenin bunlara eskisi kadar önem vermediği, oy verirken bu hususları eskisi kadar önemsemediği görülemedi.

Bunun görülemeyişinde yaygın bir şekilde hâkim olan "2019 seçimlerini beka söylemi nedeniyle kaybettik" algısı da bulunuyordu ki bu algı baştan aşağı yanlıştı. Tam tersine "beka" söylemi 2023 seçimlerinde de görüldüğü üzere Cumhur İttifakı'nın en güçlü ve etkili argümanıydı.

Dahası "beka" söylemini de içeren milliyetçi-muhafazakâr ideolojik kimlikleri konsolide eden dilin bu son seçimlerde yeterince vurgulanmaması CHP'nin kendi seçmenini aslında çok da artırmadan konsolide ederek seçimleri kazanırken AK Parti'nin kendi tabanını konsolide edememesi ve sandığa katılımın düşmesi neticesini de ortaya çıkaran sebeplerin başında geliyordu.

Üstelik bu "proje" dilini de kendisi kurmayan, siyasal alanı mühendisliğe ve o mühendisliği anlatacak siyasal alanı da birtakım kerametleri kendilerinden menkul tanıtım ajanslarına terk eden bir süreç gözlerimizin önünde yaşandı.

Siyasal alanı siyasal kimlikleri konsolide edecek bir siyasi ve ideolojik dille doldurmak siyasetçilerin işiyken bu alanın apolitik, anti-ideolojik bir mühendislik ve ajans işi olarak görülmesi büyük bir eksiklik. Ajansların yaptığı vasat ve anti-ideolojik işler yoluyla gençlerden ve farklı kesimlerden oy alabileceğini sanmak da sosyoloji ve siyaset bilgisi noksanlığını gösteriyor.

Partili pek çok ismin ve adayın tüm bu kampanya stratejisi sanki "bu strateji Cumhurbaşkanı Erdoğan'a rağmen mi oluşturuluyor?" sorularını sorduruyordu. Erdoğan'ın bu süreçte siyasal bir dil kullanarak ve DEM-CHP ittifakını gündeme getirerek politik bir kampanya yürütmesi ise Cumhurbaşkanı'nın tüm bu süreci okuyup AK Parti adaylarının dolduramadığı siyasal alanı doldurmaya çalışmasından ileri gelmekteydi. Ama yerel adaylara oy verilen bu seçimde seçmen genel seçimden farklı bir davranışı göstermenin ülke için sorun yaratmayacağını düşündü. Bunu düşündüren de partinin ve adayların yürüttüğü, siyasal ve ideolojik konsolidasyonu sağlamayı amaçlamayan kampanyaydı.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp