Top
22/01/2024

Ankara'nın kültürel kaderi

İnsanların olduğu gibi şehirlerin de bir kaderi var. Yine insanların kaderlerini değiştiren anlar olduğu gibi şehirlerin de kaderlerini değiştiren anlar var. Ankara'nın da kaderi 1920'de değişmişti...

Ankara tarihte Türklerin idaresindeki dönemde ticaret yollarının üzerinde olması sebebiyle önemli sayılabilecek bir ticaret ve tarım şehri olarak kalmıştı. (Açıkçası 1071 öncesi Anadolu tarihi pek de ilgimi çekmiyor). Şehrin kaderi Millî Mücadele döneminde değişecekti.

İmparatorluğumuzun, medeniyetimizin payitahtı İstanbul işgal edilmiş, Anadolu'daki mücadelenin de Meclis-i Mebusan'ın da yeni merkezi olarak Ankara seçilmişti. Sonrasında başkent olmaya giden yolla şehrin kaderi değişmişti. Meclis'e "Gazi" unvanını kazandıran o destansı siyasi ve askerî mücadelenin ve Millî Mücadele'nin en kritik ve en şiddetli muharebesi olan Sakarya Meydan Muharebesi'nin merkezi Ankara vilayetiydi.

100 yıl önce başkent olmasıyla, tüm devlet kurumlarının taşınması ve pek çok yatırımın Ankara'ya yapılmasıyla şehir büyük bir dönüşüm geçirmeye başladı. Bu dönüşümün planlı olması için 1924'te Almanya'dan Carl Christopf Lörcher getirilir ve şehir planı yaptırılır. Ama daha 1927'ye gelindiğinde şehrin nüfusunun 25.000'den 107.000'e çıkması Lörcher planını etkisiz kılmıştı. Bunun üzerine yine Almanya'dan başka bir şehir plancısı olan Hermann Jansen 1928'de getirilir ve Ankara'nın modern merkezinin planlaması yapılır. Bu plan da şehrin nüfus olarak büyümesiyle yine bir süre sonra etkisiz kalmaya başlayacaktır.

Özellikle Demokrat Parti döneminde sanayileşme ve kalkınma odaklı politikaların yoğunlaşmasıyla kırsaldaki işgücü fazlası şehirlerdeki istihdam ihtiyacını karşılamak üzere şehirlere akmaya başlayacak, bu nüfus akışından da en çok payını alanların başında Ankara yer alacaktır.

Ankara önce kendi kırsalından sonra tüm İç Anadolu kırsalından ve Anadolu'nun geri kalanından aldığı göçlerle zaten eksikleri bulunan bir şehir kültürünü geliştirmekte zorlanmaya başlamıştır.

O dönemlerde Türkiye'nin en yoğun gecekondulaşmasının Ankara'da bulunması, tüm kültürel ve akademik yatırımlara rağmen Ankara şehir kültürünün ve kimliğinin oturmasında ciddi sorunlar getirmiş; bu sorun da en çok kültürel alanda görülmüştür.

İşte bugünlerde tuhaf bir şekilde tekrar bazı odaklar tarafından popülerleştirilmeye çalışılan "pavyon"ların Ankara kamusal alanının parçası hâline gelmesi bir şehir kültürü meselesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Emek sömürüsünün, kültürel yozlaşmanın, yeraltı dünyasının ve esas olarak kadının cinsel sömürüsünün merkezi hâline gelen bu iptidai alt kültürün oluşması Ankara kamusal hayatının gelişmesinde bir engel oluşturduğu gibi ciddi bir kültürel ve sınıfsal gelişme sorunu olarak karşımıza çıkmıştır.

Hâlihazırda zaten sürekli İstanbul gibi bir medeniyet merkeziyle kıyaslanmak durumunda kalmak gibi talihsiz kadere mahkûm olmuş bir şehir olarak boş zaman geçirmeye yönelik kamusal alanının önemli bir kısmının da bu yoz alt kültürle doldurulması aynı zamanda toplumsal dönüşüm meselesi ile ilgilidir.

Ankara'nın başkent olması ve artan toprak rantlarıyla zenginleşen bazı toprak sahiplerinin boş zamanlarını geçirdiği bu mekân tuhaf bir şekilde onları model alan ama sınıfsal olarak daha altta olanlar için de bir cazibe merkezine dönüşmüştür. İşte bu berbat, Ankara kültürüne ve şehir kimliğine zarar veren mekânların Ankara'da yaygınlaşması uzun süre devam etmiş, son yıllarda ise eski popülerliğini kaybetmeye başlamıştır.

Şimdi hem yerel seçimlere giderken şehir kimliği ve kültürü bağlamında bu ve benzeri şehir kültürü meselelerini ele almak gerekiyor. Hem de popüler kültürde, dizilerde, sinemada bu pavyon denilen geri, cinsiyetçi sömürüye dayanan yoz alt-kültürlerin neden tekrar popülerleştirilmeye çalışıldığı üzerinde durmak gerekiyor.

Bu konuya devam edeceğiz...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp