Top
18/01/2024

Terör örgütünün partisi olur mu?

Ülkemizde PKK'nın siyasi şubesi olarak işlev gören, terör örgütünün talimatlarıyla yönetilen, yöneticileri ve milletvekili adayları örgütün lider kadrosu tarafından belirlenen bir parti var. İsimleri değişse de terör örgütünün bu partisi hem terör örgütünün propaganda makinesi olarak saklamaya ihtiyaç bile duymadan çalışıyor hem de terör örgütüyle olan organik bağını gizlemiyor.

Dahası ele geçirdiği belediyelerde başkan adayları bizzat Kandil'den belirleniyor. Yetmiyor başlarına Kandil'den "eş başkan" sıfatıyla denetlemek üzere örgüt tarafından bir eleman atanıyor. Zira kendi belirledikleri başkana bile örgüt hiyerarşisi güvenmiyor.

İşte bu Kandil'den atanmış 'elemanlar'ın yönettiği belediyelerin imkânlarının nasıl PKK için seferber edildiği, iş makinelerinin terör faaliyetlerinde kullanıldığı, örgütten gelen listelerle nasıl PKK'lı teröristlerin ailelerinden kişilerin istihdam edildiğini bilmek gerekiyor.

Bu sözde partinin aynı zamanda terör örgütü PKK'nın insan kaynakları ofisi gibi çalışıp dağa çocukları götürüp teröristleştirdiğini de bölgede bu konuları araştırmış herkes biliyor. İşte bu yüzden Diyarbakır Anneleri başka hiçbir yerde değil o partinin Diyarbakır İl Başkanlığı önünde bekliyor. Anneler evlatlarının en son oraya girdiğini ve bir daha çıkmadığını söylüyor. Anneler mücadeleleriyle terör örgütünün partisine kepenk indirtmeye başaracak önemli bir kadın mücadelesine de imza atıyorlar.

Düşünebiliyor musunuz? İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da DEAŞ'ın veya El Kaide'nin bir siyasi partisi olduğunu? Meclis'te temsil edilip, kürsüden "Bin Ladin veya El Bağdadi'ye özgürlük" diye bağırıp çağırdıklarını? Kazandıkları belediyelerdeki imkânları DEAŞ'ın bombalı saldırılarında kullandıklarını, DEAŞ'lı teröristlerin ailelerinden insanları işe aldıklarını? DEAŞ'lı teröristlerle terör kamplarında fotoğraf çektirip, "El Bağdadi'ni heykelini dikeceğiz, heykelini" diye çığırdıklarını?

Bunlar herhangi bir gelişmiş demokratik ve hukuk devletinde düşünülebilecek bir durum değildir. Avrupa Konseyi'nin bir danışma organı olan Venedik Komisyonu'nun siyasi partilerin kapatılmasıyla alakalı olarak ilan ettiği "Venedik Kriterleri"nde de bu konu açık olarak işlenmiş; şiddeti bir araç olarak kullanan partilerin kapatılmasının demokrasi ve hukukun kendisini koruması olarak değerlendirilmiştir.

İşte böyle bir durumda PKK'nın partisinin hukuken kapatılması gerektiği ortada. Bu partinin Hazine yardımını bile kesmeyen Anayasa Mahkemesi burada yalnızca gayri hukuki değil aynı zamanda da anti-demokratik bir tavır almaktadır.

Yalnız mesele sadece bu sözde partinin kapatılmasından ibaret değil. Medyamız da sürekli bu partinin açıklamalarını ciddiye alıp bu partinin propagandasına bilerek veya bilmeyerek alet olmakta. Bu partiyi sanki gerçekten bir partiymiş gibi tartışma programlarının gündemine sokmakta. Bu partiyle mücadele etmek için yapılacak en doğru şey yok saymak, gündem yapılacaksa bile gayrimeşru, sözde bir parti olarak gündem yapmaktır.

Elbette buradaki sorun PKK'nın partisiyle sınırlı kalmıyor. Bu ülkenin ana muhalefet partisinin liderinin şehit cenazesinden çıkıp örgütün partisine gitmesi, ittifaklar yapması, onlarla birlikte PKK'ya yönelik sınır ötesi operasyon tezkerelerine "hayır" oyu vermesi, Meclis'teki ortak bildirilere imza atmaması ve buna benzer çok fazla şey ana muhalefet partisinin meşruiyetine de zarar verecek hâle geliyor. Bu sadece bir seçim taktiği konusu değil, bu tamamen ABD'nin Türkiye'nin ana muhalefetini "stratejik müttefik" olarak dizayn etmesi ve kendi projeleri olan PKK'nın partisiyle aynı çizgiye yönlendirmesidir.

Neticede de terör örgütünün partisiyle ittifak yapanların hem demokrasi ve hukuk düzleminde hem de esas olarak Türk milletinin tarihinde, vicdanında büyük bir meşruiyet kaybı yaşayacağı açıktır. Seçimler gelir geçer, kazanılır veya kaybedilir lâkin milletin vicdanında meşruiyet kaybı yaşamak geri döndürülemez bir çöküş demektir.

Zira terörle mücadelede siyasi mücadele de en önemli boyutlardan biridir ve ana muhalefetin terör örgütünün partisiyle birlikte, kol kola olması Türkiye'nin iç cepheden vurulması demek olacaktır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp