Top
01/02/2024

İran'ın çıkarına olan Türkiye'ye dostluk mu düşmanlık mı?

Bu köşeyi takip edenler zaman zaman İran üzerine yazdığımı, İran'ın dönem dönem Türk karşıtı bir çizgide yer almasını eleştirdiğimi bilir. Son haftalarda yaşananlar İran konusunu tekrar ele almayı gerektiriyor.

Son haftalarda İran bakımından üst üste hadiselerin vuku bulduğu kritik bir süreç yaşanıyor. 7 Ekim'den itibaren İsrail'in Filistin'de yaptığı katliamlar beraberinde Hamas, Hizbullah, Şam Rejimi ve Husiler gibi bölgesel aktörlerin de denklemde yer aldığı yeni bir süreç başlattı. Bu aktörlerin her birinin çeşitli düzeylerde İran'ın vekil unsuru olarak görüldüğü ve hareket ettiği düşünüldüğünde İran'ın da doğrudan bu denklemin parçası hâline geldiği söylenebilir.

Tam da Netanyahu'nun hem İsrail kamuoyunda hem de son Lahey Adalet Divanı kararı sonrası Batı kamuoyunda düşen desteği tersine çevirmek için savaşı büyütüp bölgeye yaymak istediği ve böylece kendi kamuoyunun ve de Batı'nın desteğini arttırmak istediğini düşünmek zor değil. Yine bu çerçevede de İran'ı ve unsurlarını gözüne kestireceği de görülüyor.

İşte Kasım Süleymani'nin ölüm yıldönümünde mezarı başındaki anmaların vurulmasını yine İsrail Ordusu tarafından Hizbullah'a savaş ilanı sayılabilecek konuşmaların yapılmasını, İran unsurlarının Suriye ve Irak'ta devamlı vurulmasını bu çerçevede görmek gerekiyor. Bütün bunlara İran'ın verdiği cevapları ise anlamak kolay değil. Arkasında İsrail'in olduğunu söylediği saldırılara önce İdlib'in sonra Erbil'in en sonunda da Pakistan'ın vurularak karşılık verilmesinin konuyla alakasını anlamak mümkün değil. Üstelik sonrasında Pakistan'ın İran'a anında cevap vermesi ve 1988'den sonra ilk defa İran'a bu denli ciddi bir saldırının yapılmış olması İran'ın caydırıcılığına da büyük zarar vermiş durumda.

En son Ürdün'de ABD üslerinin vurulmasının ardından ABD Kongre üyelerinin İran'ın vurulması gerektiğine dair sözleri ise İran'ın iyice kuşatma altına alınmak istendiğini ortaya koyuyor. Tam da bu süreçte İran Cumhurbaşkanı Reisi'nin Türkiye'ye gelmesi önem taşıyor. Zira bölgeye yönelik Siyonist saldırıların yaşandığı bu dönemde Pakistan ile İran arasındaki krizin büyümemesi için devreye girip arabuluculuk yapan Türkiye olmuştu.

Geçmişte İran'a yönelik ambargolar gündeme geldiğinde Türkiye, Brezilya ile birlikte İran'ı korumaya çalışmış bunun da bedelini her iki ülkenin liderine de ödetmeye çalışmışlardı. Lula'yı hapse atan Batı sistemi Erdoğan'a da 17-25 Aralık davalarıyla aynısını yapmaya çalışmış, Halkbank davalarıyla intikam peşinde koşmuştu.

Türkiye İran'a yönelik böyle zor zamanda kardeşçe bir dayanışma örneği gösterirken İran ne mi yapıyordu? Bir yandan Suriye'nin kuzeyindeki PKK ile koordineli bir şekilde hareket edip Türkiye karşıtı bir set çekmeye çalışıyor diğer yandan Irak'ın kuzeyinde kendi etkisi altındaki Talabani ile birlikte PKK'ya hamilik yapıyordu. Yetmiyor, 44 günlük savaşta ve sonrasındaki Zengezur Koridoru'nun açılması sürecinde Azerbaycan'a ve Türkiye'ye açıkça düşmanlık yaparak Ermenistan'ın yanında yer alıyordu.

Hem PKK'nın hem de Ermenistan'ın Batı'nın kontrolünde olduğu şu süreçte Türkiye ile değil de Batı'nın taşeronlarıyla iş tutmak İran'ın rasyonalitesini ne kadar kaybedip kendi stratejik çıkarlarına bile nasıl aykırı hareket ettiğini gösteriyor. Bunu da büyük oranda kendi içindeki Türk nüfusundan çekindiği için panikleyerek yapıyor ama sonuçta kendisi açısından durumu daha da zorlaştırıyor.

İşte tam şimdi İran bu kadar sıkıştırılıyorken İran'ın radikal bir rejim olmaktan çıkıp 'makuliyete' dönmesi ve Türkiye ile iyi ilişkiler kurmanın değerini fark etmesi gerekiyor. Türkiye'nin gösterdiği kardeşliğe düşmanlıkla karşılık vermenin bir anlamının olmadığını görmesi gerekiyor. Bu Batı'nın ve İsrail'in bölgemizdeki operasyonlarına karşı her iki komşu ülkenin çıkarına olan bir dayanışmanın zaruretini gösteriyor. Unutulmasın ki bu dayanışma Türkiye'nin lehinedir ama İran için bu sıkışmışlık hâlinde bir mecburiyettir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp