Top
Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

29/01/2022

Ukrayna krizi değil, soğuk savaş 2.0

Ukrayna krizi' diye konuşulan şey, aslında Ukrayna üzerinden 'ABD-Sovyet soğuk savaşı'nın yeni sürümü.

Sovyetler'in dağıldığı 1991 yılından 30 yıl sonra, Aralık 2021'de piyasaya sürüldü.

Bugünkü Rusya'nın politikaları da soğuk savaş politikasının devamı, ABD'nin tepkisi de...

Stalin, Sovyet devletlerindeki yerli halkları Doğu Almanya'dan Sibirya'ya, Çeçenistan'a kadar sürdü.

Yerlerine Rus nüfus yerleştirdi.

Bu nüfusla, bu ülkelerdeki 'nüfuzunu' güçlendirdi.

Sovyetler'in dağılmasından sonra ABD ve Avrupa, Baltık ve Balkanlar'da bu politikayı tersine çevirdi, Sovyet kalıntısı Moskova yanlısı yönetimleri kâh yumuşak geçişle kâh 'renkli devrimler'le Batı'ya bağladı.

Rusya, Baltık'ta etkili olamadı, Balkanlar'da bir süre tutunsa da 2000'lerin başından itibaren etkisini kaybetmeye başladı.

Buna, Slav-Ortodoks bağlantısıyla güçlü ilişkilerinin olduğu Sırbistan, yine Ortodoks ilişkilerinin güçlü olduğu Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi dahil...

***

Zira dağılma sonrası Moskova'da Yeltsin yönetimi politikasızdı, Putin'in ilk dönemleri de iç toparlanmaya daha fazla enerji harcadı.

Aynı dönemde ABD ve Avrupa da siyasi ve ekonomik olarak en güçlü dönemini yaşıyordu.

Ancak ne zaman Batı, Belarus, Ukrayna ve Gürcistan'ı da 'almaya' girişti, Rusya sert, keskin ve kararlı bir 'sahip çıkma' politikası izledi.

Çünkü Gürcistan'ı Batı'ya kaptırmak demek, Ermenistan'ı da kaptırmak demekti.

Belarus'u, Ukrayna'yı verirse, Batı'nın -Rusların deyimiyle- hançeri Moskova'nın böğrüne değecekti.

***

ABD ve Avrupa da bu ülkeleri çok hoyrat kullandı.

Rusya'nın bu ülkelere verebileceği zararı düşünmeden, 'NATO ve AB üyeliği' vaat etti.

Oysa hiçbir zaman önlerine bir 'takvim' ve somut yol haritası koymadı.

Sadece 'havuç' olarak gösterdi, Rusya'yı çevreleme politikası olarak kullandı.

ABD ve Avrupa'nın da önceliği bu ülkelerin demokratikleşmesi değil 'Batılılaşması', yani Rusya'ya karşı Batı cephesinin silahı olmasıydı.

Yani soğuk savaş politikası...

Putin de aynı politikayla karşılık verdi.

Sovyet dönemi 'mirası'nı kullandı.

Hâlâ kullanıyor.

***

Batı, 2008'de Gürcistan ve Ukrayna'da eşzamanlı 'renkli devrim'e destek verdi.

2003'te ABD ve Avrupa'nın desteğiyle Gürcistan'da 'Gül Devrimi' ile Mihail Saakaşvili iktidara geldi. İktidar değişimine engel olamayan Rusya, Sovyet döneminde Gürcistan'a bağlanan Güney Osetya'da fiili kontrolünü güçlendirdi. Saakaşvili, 8 Ağustos 2008'de bölgeye askeri operasyon başlattı.

Rusya'nın buna tepkisi sert oldu, Gürcistan'ı hem püskürttü hem de işgal etme aşamasına kadar getirdi. Sadece Güney Osetya'nın değil Abhazya'nın da bağımsızlığını kabul etti. Üstüne Tiflis'teki Moskova yanlısı siyasi yapıları güçlendirdi.

Yenilen Saakaşvili, iktidardan da düştü. Önce ABD'ye, ardından kendisine destek veren Ukrayna'ya gitti, damlara çıkarak intihar girişiminde bulunacak kadar sefilleşti, ardından Tiflis'e döndü, tutuklandı, bırakıldı. Sonraki iki cumhurbaşkanı denge politikasına döndü, Rusya'nın oluşturduğu yeni durum fiilen kabul edildi.

***

Rusya, kendi egemenlik alanında gördüğü bölgelerde 'Batı kuşatması'nı durdurdu, Ukrayna ve Belarus için de güçlü bir mesaj verdi.

Zira Gürcistan'daki 'Gül Devrimi'nin benzeri, aynı yıl 21 Kasım 2004'te Ukrayna'da Batı destekli 'Turuncu Devrim'le sergilenmiş, ABD ve Avrupa'nın desteklediği Viktor Yuşçenko çatışmalı bir sürecin ardından Ocak 2005'te cumhurbaşkanı seçilmişti.

Sonraki 10 yıl boyunca Kiev, Moskova ile Batı yanlılarının el değiştirmesine sahne oldu.

Kafkas bölgesini Sovyetler'den miras askeri güçle Gürcistan'dan alan Moskova, Ukrayna'da siyasi Rus nüfuz gücünü ve etnik Rus nüfus gücünü kullandı.

23 Mart 2006 parlamento seçimlerinde Moskova yanlısı Viktor Yanukoviç başbakan oldu.

Bu kez Batı yanlısı muhalefet bastırdı, 2007'de erken seçim yapıldı, Yanukoviç kaybetti, ABD ve Avrupa'nın desteklediği Yulia Timoşenko başbakan oldu.

Ocak 2010'da bu kez Yanukoviç cumhurbaşkanı seçildi.

Moskova yanlısı politikacı, Kasım 2013'te AB ile 'Ortaklık ve Serbest Ticaret Anlaşması'nı imzalamayınca, muhalefet yeniden sokağa indi. Bu kez çatışmalar daha şiddetli oldu, Yanukoviç Şubat 2014'te Rusya'ya kaçtı.

Kiev'de son gülen Batı olmuştu.

***

Ama Putin'in rövanş planı vardı.

Siyasi nüfuz gücünü kaybederek Batı'ya kaptırdığı Kiev'e karşılık, 'Rus etnik nüfus' gücünü kullanabileceği bir Kırım vardı.

Kırım da Sovyet döneminde Ukrayna'ya bağlanmış, çoğunluk olan Tatar nüfusu sürülerek yerlerine ağırlıklı bir Rus nüfus yerleştirilmişti.

Rus ordusu aynı yıl, 2014'te 'Rusların haklarını korumak' gerekçesiyle Kırım'a girdi. Moskova işgali meşrulaştırmak için de 'referandum' yaptırdı, 'çoğunluk' Rusya'ya bağlanma yönünde oy kullandı!

16 Mart 2014'te Kırım Parlamentosu kararı Moskova'ya iletti, ertesi gün de Putin 'bağlanma' talebini kabul etti!

ABD bazı Ukraynalı ve Rus yetkililere yaptırım kararı açıkladı, Rusya'nın G8 üyeliği askıya alındı, BM Kırım referandumunu yasadışı ilan etti.

Bunların Moskova'ya etkisi olmadı.

Putin rövanşı almıştı.

***

Batı, eski politikasına devam etti.

Ukrayna ve Gürcistan'a vizesiz AB kapısı açıldı. ABD Ukrayna'nın NATO üyeliğini dillendirmeye başladı.

Ama Putin'in 'işe yarayan' bir 'nüfus politikası' vardı.

Ukrayna seçimlerinde Moskova yanlısı Yanukoviç en yüksek oyu Rus nüfusun bulunduğu Kırım'dan almıştı. Ama en çok oy aldığı iki bölge daha vardı: Ukrayna'nın doğusundaki Donetsk ve Lugansk bölgeleri.

Putin'in yeni hamle yeri burası oldu.

Rus nüfusun ağırlıklı olduğu bu bölge zaten fiili olarak Moskova etkisi altındaydı ve 'Novorossiya' yani 'Yeni Rusya' adıyla ayrılmak istiyordu.

Kırım'ın ilhakının ardından bölgedeki Rus kökenliler yeniden hareketlendi. Kiev'deki Batı yanlısı yönetim de toprak bütünlüğünü korumak adına bölgeye askeri operasyon başlattı.

Rusya ise bölgedeki Rus kökenliler ve çok sayıda Moskova yanlısı Ukraynalı'ya vatandaşlık vererek, 'vatandaşlarını koruma' gerekçesi üretti; ayrılıkçılara askeri ve teknik yardım sağladı.

Kiev yönetimleri, 2014'ten bu yana ara ara ateşkes yapılması, Minsk Protokolü'nün sürekli yenilenmesi ve Moskova'ya yönelik uluslararası baskılara rağmen, bölgede hakimiyet kurmayı başaramadı.

***

Deyim yerindeyse, Moskova, Ukrayna'nın doğusuna basarak, ülkeyi Batı'ya karşı rehin aldı.

Karşılığında da "Ukrayna'nın NATO'ya alınmayacağı garantisini" istedi.

Ukrayna, Kırım örneğine bakarak, Rusya'nın fiili işgalinden endişe ediyor.

Ve bu endişesinde haklı.

Ancak ABD'den gelen açıklamalar, bir işgal endişesinden çok daha başka bir şeye benziyor.

Dünyaya, 'işgal tehdidini büyüterek' Rusya'yı geri adım atmaya zorlama mesajı veriyor;

Putin'e de "Bölgeyi al ama Kiev'i rahat bırak" kapısı açıyor.

ABD Başkanı Joe Biden'ın 'küçük bir işgal olabilir' ifadesi bir dil sürçmesi olmayabilir.

Aynı şekilde, ABD ve İngiltere Kiev'deki temsilcilerini çekiyor, 'askeri önlemler'i ima ediyor ama diğer Avrupalı müttefikler oralı olmuyor.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, "NATO bir savunma örgütüdür, savaş değil" diyor.

***

Kanımca, Rusya için Ukrayna'nın doğusunu 'rehin' almak, 'küçük bir işgal'den daha kazançlı.

Böylece Kiev'deki Rus nüfuzunu güçlü tutma potansiyeli var.

Doğuda iki kenti işgal etmekle, bütün Ukrayna'dan vazgeçmek Putin politikasından beklenmez.

Aksine, Putin'i 'küçük bir bölgeyi işgal etmeye ve gerisini bırakmaya' yönlendirmek, ABD ve Avrupa'nın çıkarına olur.

Bu da 'savaşı ve işgali kışkırtma' konusunda Batı'yı daha ciddi bir 'zanlı' haline getiriyor.

***

Bütün bu anlattıklarımdan "Putin haklı, Batı haksız" sonucu çıkmaz.

İki taraf da 'birbirine üstünlük sağlama' adına durumdan yararlanmaya çalışıyor.

ABD, Rusya'yı Avrupa'nın dışında tutmak için sınırı Ukrayna'nın doğusuna kadar genişletmeye çalışıyor.

Rusya da, baskıyla, sürgünle, nüfus yerleştirmeyle oluşturulmuş Sovyet mirasını koz olarak kullanıyor.

Olan Ukrayna'ya ve Ukrayna halkına oluyor...

***

Büyük tarihçimiz merhum Prof. Halil İnalcık'tan dinlemiştim, "İki blok arasındaki savaşta en büyük zulmü Baltık ülkeleri gördü."

Şimdi bir aktör daha var ve bu bir fark yaratabilir:

İki blok arasında yükselen ve güçlenen Türkiye ve bunu sağlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

***

ABD ve Rusya dışişleri bakanlarının geçen haftaki görüşmelerinde 'karşılıklı mektuplaşma' kararı çıkmıştı.

ABD'nin mektubu Moskova'ya ulaştı.

ABD, Rusya'nın beklediği "Ukrayna'nın NATO'ya alınmayacağı" garantisini vermedi, ancak 'açık kapı politikasına devam edeceğiz' diyerek 'takvim' veya 'yol haritası' da vermedi.

Bu, aslında 'almayacağız diyerek geri adım atmış olmayalım ama alacağız da demiyoruz' mesajıydı.

Rusya da bundan tatmin olmamakla birlikte, 'gerginliği artıracak adım' da atmadı.

"Savaş istemiyoruz. Başlatan biz olmayız ama çıkarlarımızı da koruruz" diye beylik bir diplomatik tepki verdi Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov.

İki taraf da 'diplomatik görüşmelerin devamı'nı istediklerini açıkladı.

***

Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Arabuluculuk için Kiev'e, Moskova'ya gidebilirim. İki ülke liderini buluşturmayı arzu ediyorum" teklifine Putin'den "Ben Türkiye'ye geleyim" cevabı geldi.

Türkiye'nin Ukrayna ve Rusya ile iyi ilişkileri var.

Hem NATO'nun en büyük ikinci ordusu hem de bölgesel politikalarda Rusya ile güvenlik alanında işbirlikleri ile kendi özgün gücünü geliştiriyor.

Aynı zamanda Rusya tehdidine karşı Ukrayna'nın güvenliğine katkıda bulunuyor.

Erdoğan'ın bu çok taraflı politikaları, bugün yine çok tarafın çıkarına sonuç doğurabilir.

Bu tarihi bir görev ve sorumluluk.

Libya'da, Suriye'de, Karabağ'da, Balkanlar'da gerginliği önleme, çatışmaları durdurma, ateşkes sağlama ve adil bir uzlaşma zemini oluşturma konusunda Erdoğan'ın ortaya koyduğu somut gerçekler var.

Bunları 'kalıcı barış'a ulaştırma hedefli çabalarını da sürdürüyor.

Şimdi bir başka sorumluluk daha üstlendi.

'İç cephe'de muhalefetin en azından dış konularda Erdoğan'ın ayağına dolanmaması, aksine destek vermesi beklenir.

Zira başarı, Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin başarısı olacak.

GİDİN BALTIK'TA HESAPLAŞIN, KARADENİZ'DEN UZAK DURUN

Vatandaş olarak görüşüm şu:

ABD ve Rusya sen-ben kavgası verecekse, bunu Karadeniz'de veremeyecekler.

Baltık Denizi'nde savaşsınlar.

ABD, yanına çocuklarını bile sömürdüğü Danimarka'yı, başkanına peşin peşin Nobel ödülü veren İsveç'i alsın, kozlarını paylaşsınlar.

Çünkü onlar için asıl mesele Ukrayna değil...

Türkiye'nin kimsenin Karadeniz'e yeni bir 'Yavuz, Midilli' sokmasına izin vermeye niyeti yok.

Türkiye yıllardır üç tarafından kuşatılmaya çalışıldı; doğu ve güneydoğusu PKK terörüyle, güneyi DEAŞ ve YPG terörüyle, Akdeniz ve Ege kıyıları Yunan kışkırtmasıyla istikrarsızlaştırıldı.

Türkiye, Karadeniz'in karıştırılmasına izin vermeyecek.

İHALEYİ İSTEDİĞİNE VERECEK OLAN İLKİNİ NEDEN İPTAL ETSİN?

Soru basit değil mi?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir 'ihale peşkeşi' belgesi (!) açıkladı.

Ne zaman?

İttifak içinde cumhurbaşkanlığı aday adaylığı için rakibi olan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 20 santim kar yağışıyla mücadeleyi becerememesi ve balık yemeye gitmesi nedeniyle yerin dibine sokulmasından sonra...

Ankara ve İstanbul kulislerinde "Kılıçdaroğlu, bu başarısızlıkla birlikte İmamoğlu'dan kurtuldu" denildikten sonra...

Kılıçdaroğlu, İmamoğlu'nu yedirdikten sonra, bu kez 'belediye başkanına yönelik tepkilerin yönünü çevirmeye çalışan genel başkan' pozuyla konuyu değiştirme videosu paylaştı.

'Cumhurbaşkanlığını bırak, işine bak. Seni yine ben kurtarıyorum' mesajı verdi.

***

Şu iddiayı ortaya attı:

(Yuvarlak konuşalım) 3 milyar liralık bir ihale iptal edilmiş, sonra 9 milyara yandaşa peşkeş çekilmiş!

Bunun için ihale iptal edilmiş!

Gerçeği Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu açıkladı:

İlk ihalede açılan davalar nedeniyle işe başlamanın uzun süreceği, maliyetli olacağı düşünülerek iptal edilmiş.

İkinci ihale 2 yıl sonra, yapılacak işler de ortalama 3 katına çıkarılarak yeniden yapılmış. Geçen süre ve işin boyutu büyüdüğünden fiyatı da artmış.

Bunu söylemiş mi Kılıçdaroğlu?

Hayır!

Madem iktidarın yandaşına ihale peşkeş çekme konusunda elini tutan yok, niye ilk ihalede işi vermemiş, elini tutan mı olmuş?

Kılıçdaroğlu bu soruyu sormuş mu?

Hayır!

Peki yandaşları sormuş mu?

Tabii ki hayır!

Kılıçdaroğlu da buna güveniyor.

Yandaşlar alkışlayacak, sormadan, sorgulamadan propagandasını yapacak, CHP seçmeni de uysal uysal 'vay be' diyerek peşlerinden gidecek!

***

Tıpkı 'iktidarın emriyle enflasyonu düşük gösteriyor' diye TÜİK'e baskına giderken, Sayıştay'ın AK Partili belde belediyeler hakkındaki raporlarına dayanarak 'muhalefet' yapmaları gibi...

Biri de çıkıp demiyor ki; "Arkadaş, TÜİK'e emirle rakam oynatan iktidar Sayıştay'a neden kendi belediyelerini tefe koyuyor?"

"Sayıştay raporlarında AK Partili belediyeler kadar CHP'li belediyelere ilişkin de usulsüzlük, yolsuzluk tespitleri var, onları neden okumuyorsunuz?"

"Sayıştay'ın iktidar-muhalefet ayırt etmeden 'sorunlar'ı tespit etmiş, görevini yapmış. Muhalefet yapacaksanız, 'sorumlular' için ne yapıldığını sorgulayın! Yoksa, kendi belediyelerinize yönelik işlem yapılmasına 'siyasi operasyon' diyebilmek için mi susuyorsunuz?"

***

Bakan Karaismailoğlu, bu iddiayı Habertürk'te Mehmet Akif Ersoy'un yayınında ayrıntılı olarak cevaplarken, CHP Grup Başkan Vekili Engin Özkoç ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır yayına bağlanmak istemiş.

Başarır'a "Hangi sıfatla" diye sorulmuş.

"Belgeleri çıkarmıştım" demiş.

"Ama siz açıklamadınız, Kılıçdaroğlu açıkladı" denilmiş, yayına alınmamış.

Özkoç da "olayda sizin adınız geçmiyor" diye reddedilmiş.

Yayın öncesi Bakan'a 'Kılıçdaroğlu ararsa bağlarız' denilmiş, itiraz etmemiş, 'tabii' demiş.

Ama Kılıçdaroğlu aramamış.

Milletvekilinin eline tutuşturduğu kağıtları sorgulamadan 'dürüst adam' pozuyla vatandaşa 'hileli mal' olarak satmış, sonra arkasında duramamış... Adamlarını aratmış.

'Çıkın siz anlatın' demiş...

***

Vekil liyakatsiz, hileli mal üretmiş.

Ama kurnaz, genel başkana yutturmuş.

Genel başkan satmaya çalışmış ama 'gerçek'le olan sınavdan kalmış.

O da az uyanık değil, hileli malın sahibini öne sürmüş...

***

Salim kafayla düşünelim.

Memleketin 'ana' muhalefet partisini bunlar yönetiyor...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp