Top
Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

12/02/2022

İsrail medyası bile ‘Türk'lerden tarafsız

Türkiye'yi "Batı'nın varlığına armağan eden" kimi 'uzmanlar' enteresan.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'u Türkiye'ye davet etmesi üzerine, ABD ve Avrupa medyası, mikrofonlarını bunlara yöneltmiş.

Onlara göre, Türkiye geri adım atmış, Cumhurbaşkanı ilişkileri onarma yolu arıyormuş, yalnızlaşmaya daha fazla dayanamamış, İsrail gazını Türkiye'den geçirip zordaki ekonomiyi rahatlatmayı amaçlıyormuş; bunun için beklenenden daha fazla taviz verebilirmiş!..

Peki İsrail Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istemiyor muymuş?

O konuda tek söz yok!

Aksine, İsrail'in Türkiye'den 'haklı beklentilerini' (!) sıralıyorlar.

Erdoğan'ın İsrail yönetimini 'ırkçılık, ayrımcılık ve terörle' suçlamasını 'ikili ilişkilerde sorun' olarak listenin başına koyuyorlar.

Ama bırakın BM kararlarını, İsrail'in 'apartheid/ayrımcı/ırkçı rejim' olduğuna yönelik son Uluslararası Af Örgütü raporuna bile değinmiyorlar.

***

İsrail medyasında bile daha 'tarafsız' yaklaşım var.

En azından, 'iki ülkenin karşılıklı çıkarları'na işaret ediyorlar; İran'ın nükleer programı ve Rusya ve İran'dan petrol ve doğalgaz ithalatı gibi birçok konuda uzlaşma işareti olduğunu belirtiyorlar.

Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerinin 'keyfi' olarak değil, İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesine, Kudüs'ü ilhak girişimine ve Mescid-i Aksa'ya saldırmasına, Gazze'ye yönelik ağır bombardımanlara, çocukları öldürmesine tepki olarak bozulduğuna işaret ediyorlar.

Doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaşmasının en ekonomik yol olduğunu, bunun İsrail'in de yararına olduğunu, zaten yıllar önce planlandığını hatırlatıyorlar.

Dahası, Türkiye'nin İsrail'le ilişkileri normalleştirmesinin 'Kudüs pahasına olmayacağını' açıkladığına dikkati çekiyorlar.

Örnek olarak da, Türkiye'nin geçen yıl 18-20 Haziran'daki Antalya Diplomasi Forumu'na İsrail Enerji Bakanı'nı davet ettiğini ama mayısta İsrail'in Filistin'de yeniden şiddet uygulaması üzerine davetin geri çekildiğini hatırlatıyorlar.

En azından, bölgesindeki Müslüman ülkelerle diplomatik ilişkiler kuran İsrail'in Türkiye ile de normalleşerek uluslararası alanda 'imaj düzeltme' çabasında olduğunu belirtiyorlar.

Esasen 'bizimkiler'den çok bir beklentim yok; sadece gazetecilik, akademisyenlik, uluslararası ilişkiler uzmanlığı mesleğinin hakkını vermek adına 'biraz' dürüstlük yeterli...

SALİM KAFAYLA DÜŞÜNEN İKİ İSİM

Biri, Avrupa Birliği'nin eski Ankara Büyükelçisi Marc Pierini.

Bugün düşünce kuruluşu Carniege Avrupa'da uzman olan Pierini, bir panelde özetle şöyle söyledi: "Yüksek irtifalı ve uzun süre havada kalabilen insansız hava araçları sadece ABD, Çin, İsrail ve Türkiye tarafından üretiliyor. Bu, oyunun kurallarını değiştirecek kadar önemlidir. Zira Avrupa'da bunları üreten ikinci bir ülke yok. Türkiye ayrıca tank ve zırhlı araçlar da üretiyor ve ihraç ediyor. Türkiye, özellikle İHA'ları stratejik kullanarak NATO ve Rusya'yı dengeleyen politika benimsedi. Türkiye, İHA'larla Suriye'de sadece Esat rejimini değil Ruslar'ı da durdurdu ve bunun bedelini de ödedi. Libya'da Ulusal Mutabakat Hükümeti'ni korudu, Dağlık Karabağ'da Azerbaycan'ın Ermenistan'a karşı büyük bir zafer elde etmesini sağladı. Bunlar Türkiye'ye sadece askeri değil siyasi güç de kazandırdı."

Pierini, "Türkiye, Ukrayna'ya verdiği desteği yönetmeye çalışıyor çünkü bu ona NATO'dan artı bir puan kazandırıyor. Türkiye, Kırım'ın ilhakını hiçbir zaman kabul etmediği için, aynı zamanda Türkiye'yi Rusya'nın misilleme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor" dedi.

Bunun Türkçesi şu: "Türkiye, NATO'nun en güçlü ülkelerinden biri olarak, hem kendini güçlendiriyor hem Rusya'yı sınırlandırıyor hem Ukrayna'nın ve Kırım Tatar halkının haklarını savunmak adına Rusya'nın olası misillemesini göze alıyor ve bunu yönetiyor."

***

İkinci isim, Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Wolfgang Ischinger.

Bu yıl yüz yüze gerçekleşecek konferansa ilişkin bilgi veren Ischinger'in sözleri de özetle şöyle: "Türkiye, Batı'nın güvenliği ve barışı için çok önemli bir role sahip. Batılı ülkeler tüm görüş ayrılıklarına rağmen Türkiye ile yakın ilişkiler geliştirmeli. AB'nin uluslararası alanda, özellikle Yakın Doğu, Ortadoğu, İran ve Balkanlar'da daha aktif olması için Türkiye ile yakın işbirliği 'çok ama çok fazla' önem taşıyor. Şu anda, Karadeniz ve çevresinin güvenliğinden daha önemli bir şey yok ve burada Türkiye'nin 'çok, çok, çok büyük', hatta merkezi bir önemi var. Türkiye ile derin görüş ayrılıkları diplomasi yoluyla yumuşatılabilir."

Ischinger, sözlerini "Türkiye'nin, İngiltere'nin AB'ye yaptığı gibi bize 'Hadi hoşça kalın' demesini istemem" diye bağladı.

Tercüme etmeye gerek yok.

***

Alıntı yaptığım isimler 'Avrupalı'...

Türkiye'de 'ne işimiz var oralarda' diyenler, 'tank fabrikasını sattınız' diye eveleyenler, İHA'ları ve geliştiren Baykar'ı tefe koyanlar, "Karabağ'da terörist gönderdik" deme alçaklığını geveleyenler 'Avrupacı'!..

***

Bunu sağlayan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi liderliği, 'kendi göbeğini kendi kesme' politikası, bağımsızlık, egemenlik ruhu ve bunun sağladığı güce sahip olarak bölgesinde ve dünyada ülkesini söz sahibi yapma hedefidir.

Yeni dönem bu hedefin getirmeye başladığı meyveleri toplama dönemi olacak.

ABD, ALMANYA'YA ÇUVALDIZI BATIRDI

ABD'nin körüklediği Ukrayna krizinde Beyaz Saray'ı sakinleştirmek için Washington'a giden Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Biden'a istediğini vermedi.

Alman Der Spiegel dergisi, 21 Ocak'ta Biden'in Scholz'u davet ettiğini, ancak Şansölye'nin 'planlı randevular ve Kovid salgını' gerekçesiyle daveti reddettiğini yazmıştı.

O ziyaret, 7 Şubat'ta gerçekleşti.

Biden, Almanya'nın Rusya'dan gaz alacağı Kuzey Akım-2 boru hattına peşin ambargo koydu, Ukrayna'ya silah yardımı yapılmasını istedi.

Ancak Scholz sessiz kaldı.

Washington'ın rahatsızlığı, resmi uluslararası haber kanalı Amerika'nın Sesi'nin haberlerine yansıdı.

Dün okuduğum haberin başlığı "Almanya'nın Silah Satışı Konusundaki Tartışmalı Tavrı"...

Haberde, Almanya hükümetinin 'net bir pozisyon takınmamakla' eleştirildiği hatırlatıldı ve 'çatışma bölgelerine silah satışının yasak olması' gerekçesiyle Ukrayna'ya silah satılmadığı, ancak Almanya'nın ilgili yasayı keyfi olarak yorumladığı, sık sık deldiği, Yemen ve Libya'ya silah sattığı vurgulandı.

Haberde, "Alman silahlarıyla yapılan savaşlarda ve ciddi insan hakları ihlalleri olduğu" da aktarıldı.

Aynı gün Alman resmi haber kanalı Deutsche Welle'de de 'Almanya kriz bölgelerine silah ihracatı yapıyor mu?' başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde 'tesadüfen neredeyse aynı ifadeler' kullanılması dikkatimi çekti.

ABD, 'söz dinlemeyen'e böyle muamele ediyor.

Bakalım Scholz ne kadar direnecek, direndikçe kendisi ve ülkesi dışarıdan ve içeriden ne kadar hedef alınacak!..

Tanıdık geliyor değil mi?..

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp