Top
Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

02/03/2022

‘Gücendirilmiş cumhurbaşkanı' sistemi ve hayati sorular

CHP ve İyi Parti liderliğinde 6 parti genel başkanının imzalarıyla açıkladığı 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'i sunuş konuşmalarını ve resmi metni okudum.

Birinci tespitim: Bu bir sistem metni değil, bu anlamda sadece eski 'sembolik cumhurbaşkanı, Meclis içinden başbakan/hükümet' modeli esas alınmış ama içinde anayasal kurumlara, yargısal kurumlara, devlet şirketlerine, medyaya kadar alakalı alakasız bir 'torba' dolusu düzenleme içeriyor...

***

İkinci tespitim:

Sistemin hayata geçirilmesi için ilk şart olan 'cumhurbaşkanının nasıl seçileceği' metinde yok.

Sadece 'bir kez seçilir' ifadesi kullanılmış.

Ancak halk oyuyla mı, TBMM'de mi seçileceği belirtilmemiş.

Milletvekilleri için kullanılan 'aday', 'seçim' ve 'adaylara yapılan belirli miktarın üzerindeki bağışların ve seçim harcamalarının açıklanması' ifadelerinden, cumhurbaşkanının da halk oyuyla seçileceği sonucunu 'var saymamız' gerekiyor.

Bu durumda;

Seçim kampanyasına yetecek kadar güçlü bir mali destek sağlayabilen, üzerine de halkın yüzde 50+1'inin oyunu alabilen bir kişi, bütün Türkiye çapında haftalarca kampanya yapıp cumhurbaşkanı seçilecek...

Ama 'hiçbir yetki' kullanmayacak!

Ya da;

Cumhurbaşkanı seçiminin finansmanını ve kampanyasını siyasi parti veya ittifaklar yürütecek, sembolik aday meydan meydan sembolik olarak gezdirilecek!

Bu da ayıp...

Almanya'daki gibi sembolik seçiciler tarafından seçilen sembolik bir cumhurbaşkanı daha makul olurdu...

Üçüncü tespitim:

Metinde yer alan "görevi sona eren Cumhurbaşkanı aktif siyasette görev alamayacaktır" ifadesi de sorunlu.

Bu durumda Türkiye'nin genç bir cumhurbaşkanına sahip olması mümkün görünmüyor.

***

Dördüncü tespitim:

Olumlu örnek olarak sadece '1921 Anayasası'na atıf yapılması, Cumhuriyet ve üniter devlet adına çok sayıda hayati soru işareti doğuruyor.

Metnin C şıkkında, "1921 Anayasası'nın nispeten kapsayıcılığının ardından, Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir" ifadesi yer almış.

Bu ifadeden sonra 1961 Anayasa'sı (imla metinde böyle) ve 1980 Anayasası'ndan sözedilerek eleştiriler getirilmiş, ancak 1923'te eklenen 'Cumhuriyet'e ilişkin değişiklikler ve 1924 Anayasası atlanmış.

Metnin tanıtımı sırasında her bir bölüm 6 parti arasında paylaşılmış.

Anayasa konusu CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek'e düşmüş. Erkek, konuşmasında "Geçmişin dar kalıplarını reddediyoruz. Bu, yeni bir başlangıçtır" demiş.

Metinde bu ifadenin devamı "ve yeni bir inşa" şeklinde.

***

Peki bunun anlamı ne?

1921 Anayasası'nda 'kapsayıcı' olan, ancak 'sonradan daraltılan' konular neler?

Bunun için bazı akademik makalelere bakmak yeterli. 1921 Anayasası sadece 24 maddeden oluşuyor ve 'kapsayıcılık' bağlamında 'farkı' da 'yerel yönetimde idari özerklik' getirmesi.

Mevzunun nereye geldiğini anlamışsınızdır.

1921 Anayasası'na göre, "vilayetler ve nahiyeler tüzelkişiliğe ve özerkliğe sahip yönetim birimleridir; halkoyu ile seçilen meclisler tarafından yönetilirler. Sağlık, eğitim, geçim, tarım, imar ve sosyal işlerde yetki vilayet meclislerindedir; vali sadece gözeticidir; iç, dış, askeri, yargısal işler ve birden çok ili ilgilendiren alanlar merkezi idarenin yetkisindedir."

Yani yerel meclisler yürütme ve idari özerkliğe sahipti.

Bunun gerekçesi, Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na dayandırılır, 'yerelden merkeze demokrasi' örneği olarak da izah edilir, dönemin yükselen ülkesi Sovyet sistemine benzetilir, Tanzimat ile başlayan merkezileşme çabalarından rahatsız olan Kürt aşiretlerini milli mücadeleden uzaklaştırmamak için olduğu söylenir vb...

Neticede buradaki 'yerel yönetimlerin özerkliği' idaridir, siyasi değildir. Türkiye Devleti üniterdir, federal değildir vb.

Ancak buna rağmen, 1924 Anayasası'nda bundan vazgeçildi.

Zira 1924'te siyasal Kürtçü bir yerel siyasi özerlik temelli federalizm talebi boy vermeye, isyan belirtileri görülmeye başladı.

Bu konunun izahı İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün, eski başbakanlardan Ferit Melen'e söylediklerinde var: "Atatürk Kürtlere çok geniş idari yerel özgürlükler verecekti. (...) Ancak ne zaman ki, Cumhuriyet'i sıkıştırmak ve isteklerini elde etmek isteyen İngilizler özellikle siyasal Kürtçü Kürt aşiretleri elde edip ayaklanmalarını sağladı, Atatürk o andan itibaren kesin kararını verdi."

Yani, Atatürk, işbirlikçi etnik bölücü siyasal Kürtçülere karşı, devletin bekası ve milletin bölünmezliğinin korunmasını amaçladı.

***

Aradan 99 yıl geçti.

Bugün aynı etnik yapılanmaya dayalı siyasi özerklik talebi, hem terör örgütü PKK hem de 'aralarında mesafe olmadığı' CHP tarafından dile getirilen HDP tarafından isteniyor.

Anayasal olarak bunu doğrudan ifade edememekle birlikte, HDP'lilerin seçildikleri bölgeler için 'nüfus sayımı yapıyoruz' demelerini; yönetimine geldikleri belediyeleri terör örgütüne kullandırmalarını; sırtlarını Suriye'de ABD tarafından yönetilen YPG'ye dayadıklarını söylemelerini; terör örgütünün Türkiye'nin güneydoğusunu 'çukur terörü' ile istikrarsızlaştırarak koparma girişimini hatırlayın.

Üzerine kısa bir Google taraması yapın ve terör örgütü elebaşlarının Türkiye'ye sürekli "1921 Anayasası çerçevesi" önerilerini not alın!

***

Ve lütfen salim kafayla, şu sorulara cevap arayın:

Her biri imza attığı için 6 partinin de genel başkanı neden 1921 Anayasası'nı örnek almıştır?

Bu konu sunuşta CHP tarafından dile getirildiğine göre, bu önerileri de CHP mi hazırlamıştır?

Atatürk'ün yabancı ülkelerin kışkırtmasını görünce 1924'te değiştirdiği bu özerklik modelinin yeni versiyonu nasıl planlanmaktadır?

1921 Anayasası'ndaki kapsayıcı ama 1924 Anayasası 'daraltıcı' ise;

Örneğin, Cumhuriyet'in ilanı da daraltıcı mıdır?

'Devletin resmi lisanı Türkçe'dir ifadesi daraltıcı mıdır?

Ya da 1937'de anayasaya giren laiklik maddesi?..

Veya kadınlara siyasi hakların tanınması?..

MUHALEFETE GÖRE ERDOĞAN, YETKİLERİNİN YÜZDE 16'SINI KULLANIYORMUŞ

Muhalefet partilerinin cumhurbaşkanı seçimine ilişkin kapalı kapılar ardında neler konuştuğunu TürkMedya Ankara Temsilcisi Melik Yiğitel'e sordum.

"Yetkileri sınırlanınca sorun olmaz" diyorlarmış.

Zaten 'Ombudsman karakterli biri' aday olmalıymış.

Araştırma yapmışlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan anayasal yetkilerinin ancak yüzde 16'sını kullanıyormuş.

Demişler ki, "Erdoğan ve arkadaşları bu sistemi getirirken kötü amaçlı değildi, Erdoğan da ancak yüzde 16'sını kullanıyor. Ama yarın başka biri gelip de hepsini kullanırsa, bir düşünün..."

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp