Top
07/01/2023

Güçlendirilmiş kaos, yok edilen parlamento

6'lı masa yaptığı her toplantı sonunda, Türkiye'nin geleceğine dair endişeleri artıracak açıklamalar yapıyor. Artık sahte umut verme dönemini de kapatmış durumdalar. Güçlendirilmiş parlamento söylemi buharlaşırken, TBMM'nin yetkilerini bütünüyle ortadan kaldırmayı hedeflediklerini gizlemiyorlar.

Dokuzuncu toplantı sonrası Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı'nı bir üst konseyin yöneteceğini açıklamıştı. Gelecek Partisi'nde yapılan 10. toplantı sonrası konuşan Davutoğlu ise çıtayı biraz daha yükseltti. Buna göre 6 siyasi parti lideri seçimlerde aldıkları oy oranına bakılmaksızın, hatta milletvekili olarak seçilemeseler dahi Cumhurbaşkanı ile aynı derecede yetkilere sahip olacak.

Halkın yüzde 50+1 oyunu almış bir kişi ile parlamentoya girmeye dahi hak kazanamamış başka bir kişi eşit imza yetkisine sahip olacak. Ülkeyi içeride ya da dışarıda ilgilendiren en temel konularda 6+1 kişi aynı doğrultuda imza vermezse karar alınamayacak. Davutoğlu'nun marifet gibi pazarladığı bu sistem sayesinde halkın tercihleri ve doğal olarak demokrasi tamamen rafa kaldırılırken, parlamento da işlevsiz hale gelecek. Çünkü en az 7 kişinin imza vermediği hiçbir teklif, hiçbir yasa ya da hiçbir karar TBMM'ye getirilemeyecek. Türkiye'ye vaat ettikleri şey tam olarak bu: Güçlendirilmiş kargaşa ve çalışamaz duruma getirilmiş bir Meclis.

Aslında bu vaatler Cumhurbaşkanımızın sık sık gündeme getirdiği BM'nin mevcut yapısından ilham alındığını gösteriyor. Erdoğan'ın "dünya 5'ten büyüktür" diyerek itiraz ettiği mevcut sistemde BM'de Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi aynı doğrultuda imza vermediği için Bosna'dan Filistin'e, Çeçenistan'dan Suriye'ye kadar pek çok ülkede oluk oluk kan aktı.

II. Dünya Savaşı'nın galip ülkeleri tarafından kurulan bu zulüm düzeni, BM'ye üye 193 ülkenin ne dediğini önemsemeyen, sadece 5 ülkenin "ortak imzasını" kabul eden bir anlayışla dünyayı 78 yıldır kan ve gözyaşına mahkûm etmiş durumda. Çünkü 5 ülke bugüne kadar çok az konuda ortaklaşa bir karara imza atabildiler. Güvenlik Konseyi nasıl halkların taleplerini umursamayan bir anlayışla küresel diktatörlük kurduysa, 6'lı masa da halkın iradesini hiçe sayan bir yaklaşımla kendi küçük diktatörlüğünü kurma peşinde. Üstelik rahmetli Menderes'ten bu yana seçimlerde en fazla oy almış bir lidere "tek adam" yakıştırması yaparak.

Burada yüksek sesle söylenmesi gereken aslında şudur: "Siz kimsiniz de kendinizi Türk Milleti'nden üstün görüyorsunuz?" Milletin iradesini tankla, topla yıkamayanlar ABD'den ithal danışmanlarla ancak böylesi bir yol haritası mı çizebildi 6'lı masaya?

Masanın en küçük ortağı "Türk Milleti" ifadesini anayasadan çıkaracaklarını söylerken, Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanı CHP Genel Merkezi'nde Türk bayraklarını kaldırtarak verdiği demeçte ülkenin bölünmesine giden sürecin işaret fişeğini yakıyor, "bizim Güneydoğumuz" için özerklik çağrısı yapıyor.

Parlamento'nun anlamsız, Cumhurbaşkanı'nın işlevsiz, Türk kimliğinin yok sayıldığı, vatan topraklarının haraç mezat dağıtılacağı bir anlayışın ülkeye sunduğu tek şey var: Yıkım.

Sevr'in 100. yılında "Türkiye'yi nasıl yıkarız" diye bir toplantı yapılsaydı her halde bunun gibi bir şey çıkardı ortaya.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp