Top
26/01/2024

Rusya mı ABD mi kazandı?

İsveç'in NATO'ya üyelik süreci Türkiye'de iktidar üzerinde nüfuz kurmak isteyen Amerikan ve Rus lobilerinin de kapışmasına ve çekişmesine sahne oldu.

Rusya ve ABD ile ilişkilerin kısa tarihine şöyle bir göz atalım.

Türkiye-Rusya yakınlaşması için illa bir başlangıç tarihi vermek gerekirse bu 2016 yılı olur . 15 Temmuz hain darbe girişimi Rusya'nın Türkiye'de güç kazanma zeminini güçlendirdi. Hatırlayacaksınız, 15 Temmuz'dan sonra Erdoğan ilk yurt dışı ziyaretini Rusya'ya yapmıştı. ABD'nin güney sınırlarımızda terör örgütü PKK/YPG'yi desteklemesi Rus lobisinin Türkiye'de sempati toplamasının önünü iyice açtı. ABD'nin Kuzey Suriye politikası Rusya'nın araya karıştırdığı propagandayla birleşince tarihte hiç olmadığı kadar Türkiye'de anti-Amerikancı akımı geliştirdi.

Rusların nükleer enerji, doğalgaz, savunma teknolojisi, turizm ve tarım ürünleri alanında ticaret kapılarını Türkiye'ye sonuna kadar açması iki ülke arasındaki ilişkileri "stratejik" düzeye çıkardı.

Türkiye Ruslarla birçok alanda işbirliğini geliştirmesine rağmen güney sınırlarımızla ilgili ortak politika oluşturulamadı. Amerikalılar kadar olmasa da Ruslar da terör örgütü YPG'yi Türkiye'ye karşı bir koz olarak kullanmayı sürdürdü.

ABD-Türkiye stratejik ortaklığının irtifa kaybettiği tarih de yine 15 Temmuz darbe girişiminin gerçekleştiği günlere denk gelir. FETÖ'nün Amerika'da koruma altında tutulması Ankara'nın Washington'dan her geçen gün biraz daha uzaklaşmasını getirdi. CENTCOM'un Güney sınırlarımızdaki "teröristan" planı ise ABD-Türkiye ilişkilerinin dibe vurmasını sağladı.

İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan dünya sisteminin çözülmesi uluslararası ilişkilerde de yeniden şekillenmeyi getirdi. Türk dış politikasında "bağımsızlık" söylemi, bu koşullarda zemin buldu. Dış politikanın "dost" "düşman" ekseninde kurgulandığı bir dönem sona erdi. Çift kutuplu dünyanın ardından zuhur eden ancak bir geçiş dönemi özelliği taşıyan Batı merkezli dünya düzeni de geride kaldı.

Türkiye'nin dış politikada tek bir merkeze yaslanması gereği de böylece ortadan kalktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dış politikada attığı adımlar her ne kadar "eksen kayması" olarak nitelense de aslında bu yeni dünyanın koşullarını gözeten bir niteliğe sahip. Artık yeni dünyada bizim için geçerli tek eksen Türkiye eksenidir ve dış politika bu fikrin etrafında oluşturuluyor.

Türkiye'nin İsveç'in NATO üyelik sürecinde aldığı tavır kimden taraf olacağıyla ilgili olmaktan çok bu kararın Türkiye'ye ne katacağı düşüncesiyle ilgiliydi. Türk parlamentosunun İsveç kararı, Ankara'nın herhangi bir dış vesayeti kabul etmeyeceğini gösterdiği gibi dış politikada yeni "milli merkezi" işaret etmektedir. Ankara, dış politikasını şekillendirirken ve önemli kararlar alırken ne Rusya üzülmesine ne Amerika'nın sevinmesine bakar; sadece ve sadece alınacak kararların ülkemize ne katacağına bakılır. Yeni dünyaya alışsak iyi olur!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp