Top
24/03/2020

Gel buraya Zülfü

Detone sesiyle “dünya çapında” ünlü olmuş başka bir şarkıcı var mıdır?

Zülfü Livaneli’miz (muhtemelen) bu alanda tek.

Bu nasıl oluyor?

Biraz şans... Evet, şans faktörü çoğu zaman belirleyicidir.

Biraz da kişisel beceri...

Çünkü Zülfü Livaneli’miz ilişki kurmada (çevre edinmede) oldukça mahir bir arkadaşımız.

Çevre seçerken fayda/zarar unsurunu gözetir ve kendisine fayda getirmeyecek ilişkilerden özenle kaçınır.

Mümkün olsa da, saygıdeğer Yağmur Atsız’ın “Ömrümün İlk 65 Yılı” adlı harikulade kitabını okuyabilseniz. Orada müthiş bir “Zülfü Livaneli” bölümü var: İnsanları nasıl kullandığı, ne tıynette bir adam olduğu, yüzündeki “hoşgörü” maskesine rağmen (yeri geldiğinde) ne mütecaviz bir ruh haletine büründüğü... Otuz iki kısım tekmili birden...

Hatırlayalım:

Bir canlı yayında, “Neden bestelerinizin büyük holdingler tarafından reklam müziği olarak kullanılmasına izin veriyorsunuz?” diyen bir üniversite öğrencisini haşlamış, aynen şöyle demişti: “Onları ben üretiyorum. Sen de üret, sen de sat it oğlu it...”

Hoşgörü maskeli Livaneli’nin “başarılı” olduğu konulardan biri de şu:

Çok iyi “geçmiş hikâyesi” yazıyor.

Oysa, bugüne kadar sunduğu “geçmiş” resmi ya eksik, ya da tümüyle yalan... Çünkü, bütün mesaisi “geçmişini” onarmak...

Hayata (entelektüel hayata) ortaokul mezunu bir müptedi olarak başlamanın “eksikliğini” hep hissetti ve bunu (okulsuzluğunu) gizlemek için bin dereden su getiren biyografiler yazdı.

Zülfü Livaneli’miz “her şey” olmak isteyen bir sanatçımız.

Çok iyi besteler yapmasına rağmen bununla (bestekârlıkla) yetinmedi.

Hikâye ve roman yazdı.

Film çekti.

Köşe yazarı oldu.

Siyasete girdi.

Türkiye’yi yönetmeye talip oldu.

Son yıllarda “roman”a yoğunlaşmış görünüyor. Hemen hakkını teslim edelim: Çarçur romanlar yazmış olmasına rağmen, belli bir anlatım becerisine sahip... Keşke “her şey” olmakla vakit kaybetmeseydi de, sadece edebiyata yönelseydi; mutlaka çok iyi romanlar okuyacaktık ondan.

Fakat, “usta yazar ve müzisyenimizin” küçük bir sorunu var:

Cehalet...

Düşünebiliyor musunuz, “Arasat” ve “Arafat” kavramlarını bilmeden hikâyeler yazıyor ve bunu da (bu cehaletini de) kitabın kapağında teşhir ediyor. Kendi kendini ele veren bir cehalet...

Oysa “Arafat’ta” değil, “Arasatta Bir Çocuk” olacaktı...

Peki, bayram değil seyran değil, nerden icap etti bu Zülfü Livaneli yazısı?

Şurdan:

Her şey olmak isteyen değerli sanatçımız şimdi de “sosyal medya trolü” olmuş, gelene geçene korona virüs ayarı veriyor.

Bunu yaparken de ülkesine duyduğu nefreti gizlemiyor.

Bakın kendisine laf yollayan bir “user”e neler söylemiş: “Kendime sürekli şunu hatırlatmam gerek: Burası, meleklerin etek altı seyredilir diye rasathaneyi yıkanların ülkesi. Ve mantık firar etmiş.”

Şimdi bir “yeni zamanlar trolü” olan müddei Livaneli’ye soralım:

Bu toprakların tarihinde rasathane ne zaman yıkılmış?

Hangi dönemde, hangi tarih aralığında?

Kim yıkmış?

İsim, tarih ve (bulabiliyorsan) belge sunacaksın Livaneli, kaçmak yok.

Bir de şu:

Sana meleklerin cinsiyeti bulunduğunu kim söyledi de, “etek altı” gibi cinsel çağrışımı olan laflar ediyorsun?

Hiç utanmıyor musun?

Bir gün cehaletimi yüzüme vururlar diye korkmuyor musun? 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp