Top
Sadık Söztutan

Sadık Söztutan

sadik.soztutan@tg.com.tr

01/10/2022

Haydi binin arabaya Köln'ü gezelim

Çayınızı, kahvenizi aldıysanız, Orhan Bey'i birlikte dinleyelim:

Lütfen:

***

Düesseldorf’tan bir dost ziyaretinden dönüyorduk. Arabayı ben kullanıyordum. Tam Köln girişinde, yolun ilerisinde bir kaza olduğunu gördüm. Ne olmuş diye bakarken, birden dört yol ağzında olduğumuzu fark ettim. Işık kırmızıya dönmüştü ve ben geçmiştim. 

Yapacak bir şey yoktu, olan olmuştu. Yola devam ettim. Neyse ki gece yarısından sonraydı. Almanya enerji krizi sebebiyle karanlıktaydı ve Allah'tan çevrede polis filan yoktu.

***

O olayın üzerinden bir hafta kadar geçmişti. Bir mektup aldım; karakola çağırıyorlardı. 

Gittim. Beni bir odaya aldılar. Görevlinin biri:

- Bir konuda bilginize başvuracağız. Şu fotoğrafa bir bakın. Bu kişi, geçen hafta salı günü saat 02.12’de kırmızı ışıkta geçerken kameraya yakalanmış. Direksiyondaki kişiyi tanıyor musunuz, diye sordu.

Fotoğrafa baktım, tanımaz mıyım, ama:

- Pek tanıyamadım, dedim. 

Bir fotoğraf daha çıkardılar. Benim vesikalık resmimdi:

- Bu sizin fotoğrafınız, Yabancılar Şubesinden aldık. Biz, otomobildeki kişi ile bu fotoğraftakinin aynı kişi olduğunu düşünüyoruz, ne dersiniz, dediler. Cevap vermeden önce, isterseniz avukatınızla görüşün, diye eklediler. Ya da size prosedürü anlatalım: Eğer direksiyondaki ben değilim derseniz, sizi mahkemeye vereceğiz. Mahkeme uzmanlara başvuracak. Resimdeki kişi olduğunuz ispat edilirse para cezası alacaksınız. Bu ceza, eğer arabayı sürenin siz olduğunuzu kabul ederseniz ödeyeceğiniz cezanın birkaç katı olacak. Bir de resmî makamları oyalamaktan dolayı ayrı bir cezaya maruz kalacaksınız. 

Düşündüm. Avukatıma soracak bir şey yoktu. 

- Verin, bir daha bakayım şu fotoğrafa, dedim. Sonra da, evet, bu arabadaki kişi benim, dedim. 

- Doğru seçim yaptınız, dediler. 

Yüklü bir ceza ödedim. Ama ehliyetime el koydular. 

- Ne zaman alabilirim, diye sorduğumda,

- Bizden haber bekleyin, dediler.

***

Aradan bir hafta geçti. Bir hastaneden davet aldım. Beni göz kliniğine çağırıyorlardı. 

Gittim. Sıkı bir göz muayenesinden geçtim. Sonra bir doktora yönlendirdiler. Doktor raporumu eline alıp:

- Gözünüzün sağlam olduğunu biliyor musunuz? Renk körü değilsiniz. Ama hayret, kırmızı ışıkta geçmişsiniz, dedi. 

Ama artık abarttı bunlar! Neyse, ehliyetimi versinler de…

Ama vermediler. 

***

Aradan bir hafta daha geçti. Yine hastaneden bir davet aldım; bu kez psikiyatri bölümünden.  

Verilen tarihte hastaneye gittim. Beni bir odaya aldılar. Odada bir doktor vardı: 

- Raporunuza bakıyorum. Gözleriniz sağlammış. Ama trafik ışıkları kırmızıya döndükten sonra geçmişsiniz. Bunun yanlış olduğunu biliyor musunuz, diye sordu. 

Ben de:

- Evet, yanlış bir davranış, dedim. 

Galiba artık ehliyetimi vereceklerdi. 

Ama vermediler. 

Haydaaa... Vermediler. Artık yeter ama…

***

Aradan on gün kadar geçti. Bir mektupla karakola çağırdılar. Ehliyeti teslim etmek içindi büyük ihtimal.

Gittim. Ama düşündüğüm gibi olmadı:

- Sizi trafiğe çıkaracağız, dedi bir polis. Dışarıda, soldaki yeşil arabanın direksiyonuna geçin.

Benimle birlikte iki kişi daha bindi. Hareket ettim. İlk trafik ışıklarında durdum. Yanımdaki görevli:

- Buna trafik ışığı denir. Kırmızıda durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır. Anladınız değil mi, dedi. 

Artık bezginlik gelmişti, bıkmıştım. Kafamı sağa sola sallayarak tekrarladım:

- Evet, kırmızıda durulur, sarı ışık kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır.

 Işık yeşile döndüğünde kalktım. Görevli:

- Bravo, yeşil ışıkta da kalkılır değil mi, dedi. 

Ben tekrar ettim:

- Evet, yeşil ışıkta kalkılır.

Yolda bir süre sonra kırmızıya dönen bir ışığa rastladık. Bu kez arkadaki diğer görevli:

- Buna trafik ışığı denir. Kırmızıda durulur. Sarı ışık kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır. Anladınız değil mi, dedi. 

Ben de tekrarladım. 

Hemen hemen her ışıkta aynı sahne tekrarlandı. 

Ama sonunda Köln caddelerindeki işkence bitti ve ben de ehliyetimi geri aldım. Ben artık kırmızı ışıkta hep duruyorum.

***

Gurbetçi Orhan Bey'in bana söylediği son bir not daha vardı.

Ehliyet sınavında soruların adaylara gösterildiği ekrana sırtı dönük olarak oturtulan tercüman, yıllarca aynı soruları dinlediği için ezberlemişti. Rüşvet aldığı Türk şoför adaylarına durulması gereken yerde, Almanlar anlamasın diye “evet – hayır” yerine karışık cümle kuruyor, "Öküz olsa burada durur değil mi?", geçilmesi gereken yerde, "Eşek olsa burada durmaz değil mi?" gibi Türkçe kopyalar veriyordu. Türk şoför adayı da önündeki "Ja" (Evet) ve "Nein" (Hayır) yazan butona basarak 50 sorunun çoğunu doğru cevaplayıp sınavı geçiyordu. Tercüman, kopya anlaşılmasın diye her seferinde bir iki cevabı özellikle yanlış söylüyordu. 

Bu gurbetçi iş adamımız, defalarca girdiği ehliyet sınavının teorik kısmında başarısız olmuş, sonunda bir başka şehirde, bu Türk tercümanın kopyaları sayesinde ehliyet almaya hak kazanmıştı. 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp