Top
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci

ekrem.ekinci@tg.com.tr

19/10/2011

Mecliste silahlar konuşuyor

Rize milletvekili Rauf (1881-1925). Rıza Nur, kendisini Milletvekili Ali Şükrü Bey'in öldürülmesinden de mesul tutar. Enteresandır ki, Hâlid Paşa'dan birkaç ay sonra, 3 Mayıs'ta yatağında şüpheli biçimde ölü bulunmuştur. Geçenlerde gazetelerde sessiz sedasız bir haber neşredildi. Asker meclisten çekilecekmiş. Tabii burada kastedilen meclisin emniyetini artık askerler değil, hususi ekipler yapacakmış. Bu haberi okuyunca, aklım eskilere gitti. 1925 meclisinde mebusların ekserisi askerdi. Asker olmayanların da çoğunun belinde silah vardı. Reisicumhur ve başvekili bile henüz askerlikten emekli olmamıştı. Yukarıya yakınlığına güvenen mebuslardan Kel Ali (Çetinkaya) ve ekibi Rauf, Kılıç Ali, Avni ve Salih Beyler, 5 silahşörler diye bilinirdi. Halbuki salona silahlı girmek yasaktı. MEÇHUL SİLAH PATLADI... 9 Şubat günü Ardahan mebusu Hâlid Paşa ile Afyon mebusu Kel Ali ekibi arasında malûl gazilere dair bir kanun teklifinin imzalanması hususunda kavgaya dönüşen bir münakaşa çıktı. Kel Ali ekibinin kendisine pusu kurduğunu düşünen Paşa, Kel Ali'ye ateş etti ama keskin nişancı olmasına rağmen Kel Ali merdivenlerden yuvarlandığı için vuramadı. Sonra üzerine atıldı. Bu arada meçhul bir silah Hâlid Paşa'ya ateş etti. Paşa, sol göğüs altından fena yaralandı ve mecliste bir odaya taşındı. M. Kemal yanına gelip "Seni Ali Bey mi vurdu?" diye sordu. "Hayır. Kel altımdaydı, nasıl vurabilir. Beni i... Rauf arkamdan vurdu" dedi. Hâlid Paşa hastaneye kaldırılmayarak, 5 gün o odada yattı. İstanbul'dan tanınmış cerrah Orhan Tahsin Bey gelene kadar yarası açıldı. Bu zaman zarfında ifadesinin alınması engellendi ve böylece vefat etti. 14 Şubat gecesi vefat etti. İş, adliyeye zabıta vakası olarak intikal etti. Savcılık Hâlid Paşa'yı Kel Ali'nin vurduğuna ve bunun nefsi müdafaa olduğuna hükmetti. Dosya kapandı. Paşa, sözünü esirgeyen biri değildi. Nitekim daha evvel İş Bankası'ndaki yolsuzluğun ayyuka çıktığını söyleyip Celal Bayar ile Kel Ali'yi reisicumhura şikâyet etti. O da telâşa düşerek cesaretinden dolayı sevdiği Hâlid Paşa'yı sinirleri bozuk olduğu gerekçesiyle dinlenmek üzere yurt dışına göndermek istedi. Bunun üzerine Paşa, Halk Partisi'ne muhalif yeni kurulan Terakkiperver Parti'ye girmeye karar verdi. PAŞAYI KİM VURDU? İşin aslını bilenler, Rize mebusu Rauf'un arkadaşı Kel Ali'yi kurtarmak için paşayı vurduğu, fakat suçüstü hallerinde mebus dokunulmazlığı olmadığı için, Kel Ali'nin nefsi müdafaadan faydalanabilmek üzere suçu üzerine aldığına inandı. Ama her şeyin, açık sözlülüğü sebebiyle çok düşman edinen Hâlid Paşa'nın ortadan kaldırılması için tertiplendiğini ve paşanın tahrik edildiğini; meselenin İsmetçi-Fethici ihtilafından kaynaklandığını; hükümetin Kel Ali ekibini kullanarak bu işi düzenlediğini söyleyenler inananlar az değildir. Hâlid Paşa'nın annesi ve kardeşi işi kurcalamak istediyse de, vazgeçmeye ikna edildiler. Hâlid Paşa, Eyüp'te köşkünün üstündeki kabristana defnedildi. 15-20 sene sonra, kabristan kaldırıldı; yerine evler yapıldı. Paşa da Edirnekapı Şehidliği'ne nakledildi. Soyadı kanunundan evvel öldüğü halde, başına Hâlid Karsıalan yazılıdır. Enteresandır, Rauf Bey de birkaç ay sonra yatağında ölü bulundu. Afyon milletvekili Ali Çetinkaya, nam-ı diğer Kel Ali (1878-1949). Asker menşelidir. Sonradan İstiklâl Mahkemesi reisliği yaparak nice canlar yakmıştır. Çerkez bir zâbitin oğludur. Yemen, Trablusgarb, Kafkasya ve Sakarya cephelerinde çarpıştı. Kars, Ardahan, Erzurum ve Erzincan'ı kurtardı. 9 defa yaralandı. Gözüpekliği sebebiyle "Deli" lakabını aldı. Cepheden cepheye gezdiği için evlenemedi. Dersim'de ailesini kaybetmiş üç çocuğu evlat edinmişti. Perhizkârdı. Vefatında cebinden 19 lira 35 kuruş çıktı. Muhafız subayının hatırası Pederin Hüseyin Bey adında muhterem bir lise hocası vardı. Zaman zaman ziyaretine giderdik. Bir defasında enteresan bir hatıra anlatmıştı. Benimle beraber gitmesin, size nakledeyim: Bendeniz Eyüplüyüm. Bizim yokuşun tepesinde meşhur Deli Hâlid Paşa'nın evi vardı. Babam bir bayram günü ziyarete çıkmış. Orada malûl gazilere rastlamış. Paşa'dan maaşlarına zam yapılmasına yardımcı olmasını rica etmişler. 1932 senesiydi. Askeri tıbbiyede müzâkereci teğmendim. O zaman eczacı, dişçilik ve veteriner mektepleri, Tıbbiye Mektebi'nin şubeleri idi. Tıbbiye Mektebi de, Bayezid Meydanında, elektrik şirketinin karşısındaki köşede, bahçe içerisindeydi. Sultan Hamid zamanında burası Maliye Nezâretiymiş. Her sınıfın bir müzâkerecisi vardı. Mesela Doktor Cezmi Bey, sonra Kızılay Genel Müdürü oldu. Her sınıfın da bir tane sınıf subayı vardı. Bunlardan biri Yüzbaşı Dâim Bey idi. Sonradan dişçi mektebine devam etti. İstifa edip sivile geçti. Ankara'da muayenehane açtı. Müzâkerecilerin 2. katta geniş bir odası vardı. Orada otururduk. Subaylar burada tıraş olurdu. Aşağıdan sınıf subayları da bazen gelirdi. Nöbetçi olduğumuz zaman geceleri bu odada toplanır görüşürdük. Sohbet edilir; hikâyeler anlatılırdı. Dâim Bey bir gün odaya geldi. Kalabalıktı. Bize bir vak'a anlattı: Ben, Çankaya'da muhafız alayındaydım. Bir gün iki üsteğmeni ayırdılar. O zaman ben üsteğmendim. Muhafız alayı kumandanı Albay İsmail Hakkı Bey emir verdi. "Yarın mecliste bütçe müzâkeresi olacak. Sen tabanca belinde, kürsünün bir tarafında ayakta bekleyeceksin" dedi. Öbür üsteğmen arkadaşıma da kürsünün öte tarafında ayakta beklemesini söyledi. Sonra bana, "Bahriye Vekili İhsan Bey kürsüye çıkarsa, kürsüde konuştuğu müddetçe, sen hep locaya bakacaksın. Locadan işaret geldi mi, tabancanı çekeceksin, İhsan Beyi kürsüde vuracaksın"; arkadaşıma da "Sen de, Hâlid Paşa'yı böyle vuracaksın" diye emir verdi. Tesadüfen o gün İhsan Bey hastalandı, meclise gelmedi. Hâlid Paşa kürsüye çıktı. Malûl gâzilerin maaşlarının artırılmasını müdâfaa ediyor; sert konuşuyordu. Adı üstünde Deli Hâlid. Kel Ali ekibi yuh diye bağırıyor, bir yandan da sıra kapaklarına vuruyorlardı. En sonunda "Para yok; bütçe müsâit değil" dediler. Bunun üzerine Hâlid Paşa, "Ben Kars'ta Ermenilerden yetmiş araba mücevher alıp Ankara'ya gönderdim. Ne oldu bunlar?" dedi. Tam bu sırada işaret geldi. Arkadaşım tabancasını çekip Hâlid Paşa'yı vurdu. Hâlid Paşa, kürsüden yıkıldı. Fakat ölmedi. Kel Ali, kürsüye geldi. Kendi tabancasının dipçiğiyle Hâlid Paşa'ya vurmaya başladı. Hemen götürdüler. Birkaç gün sonra da öldü."
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp