Yaşamın kendisi bir okul, yaşananlar birer derstir. Önceleri söylediğimiz bir deyişimizi de yineleyelim “Yaşam hem derstir, hem dershanedir.“ Mutlulukları, mutsuzlukları, kazanımları ve yitikleriyle doldurulan zaman, insanın içinde yüzdüğü sınırsız bir ortamdır. Aydınlık ve karanlık yanlarıyla sonsuza taşıyan bir belirsiz akıntı içinde olduğumuzu kimse yadsıyamaz.
Sevinç duyuran, üzen; kıvandıran, kırgınlık yaratan; güçlendiren, zayıf düşüren nice olaylarla yaşamımız örülür. Yapısal dokumuzdaki özelliklerle başa çıkmaya çalıştığımız sorunlar bizi yarınlara hazırlar. “Önlem“ dediğimiz geleceğe ilişkin sağlama ya da önleme hazırlığı yaşamsal bir önem taşımaktadır. Bunun son örneğini SOMA maden kıyımında izledik.
Ateşi maden ocaklarından evlere, yüreklere taşıyan olay, hepimizi düşündürmesi gereken boyutlarıyla tarihimizin kara sayfalarında yerini alacaktır. Yürekleri dağlayan durumun gerçek nedenini-nedenlerini bulup saptamak en sağlıklı çözümün başlangıcıdır. Madeni işletenlerin çelişkili açıklamalarına koşut iktidarın açıklamaları inandırıcı bulunmamıştır. Siyasal-akçalı ilişkilerin neler olduğu, yapılanmalarda yakınlıkların nasıl kurulduğu ortaya çıkmış değildir. AKP'li sayılmak için parti üyesi olmak koşul değildir.
Acıya gömülenlerle yardıma koşanların biber gazı, basınçlı su ve plâstik mermilerle kovalanmak istenmesi, bir tür sıkıyönetim uygulaması biçiminde her yerin polislerle, tomalarla kuşatılması genel görüntüyü de karartmıştır. Soma'daki yönetim uygulamaları hukuksuzluğun, faşizmin utandırıcı yansımalarıdır. Demokrasi, maden ocağına, ölenlerle birlikte gömülmüştür. İktidar, günümüz Başbakanının yadırganan sözleri ve kınanan davranışlarıyla kötü not almıştır. Soma ablukası ve avukatlara yönelik tutum asla bağışlanamaz.
Özetle
Kimi ölümler bir kurtuluş olsa da arkada kalanları üzmemesi, acı vermemesi düşünülemez. Ailelerin acısı da paylaşılarak azaltılır. Anlayış, hoşgörü, yalnız iktidarın yandaşları için var. Gençlerin üzerine sürülen TOMA'lar şehitlerin üzerinden geçirilen silindirler sayılır. Olasılıklardan çok iktidarın protesto edilmesini engellemek için başvurduğu görülen yöntemlerin gereksizliği, uygunsuzluğu açık.
Tüm ölümleri yazgıya bağlamak tam bir saptırma ve yadsımadır. Yasal yetersizlikler, uygulama yanlışlıkları, yönetim boşlukları ne varsa ele alınmalıdır. Ne yazık ki yargıya etki çabaları duyuluyor. İktidar yargıyı yanıltmaya, yönlendirmeye, kullanmaya kalkışmamalı, yargı da bu tür sakıncalara araç olmamalıdır. Ölümler her zaman önemsenmelidir, bir kişi de olsa, çok kişi de olsa.
Görünüm
Duygusallığı ve partizanlığı bir yana bırakıp gerçekçi olmak, insan denilen en büyük değere insanlık gerekleriyle yaklaşmak gerekir. Siyasetçilerin karşılıklı atışmalarıyla, gelişigüzel eleştirilerle çözüm olmaz. İktidarı sorumluluktan kurtarma çabaları, bu amaçla programlar, demeçler, yazılar, toplantılar kimseyi kurtaramaz. Daha çok savsaklama ve sakınca olur. Bilim adamlarını, uzmanları dinlemek, yansız davranacak kişilerle incelemeler yapılıp yabancı ülkelerin bu konulardaki yöntemlerinden yararlanmak yolu izlenmelidir. İktidarın tekme-tokat ve tehditlerle yaşattığı üzüntü, şehitlere duyulan acı kadar büyüktür.
Acılar birleştirici olacakken iktidarın tutumu yüzünden daha ayırıcı oldu. En kötü durum, ulusun kesimlere bölünmesidir. Düzeni her yönden ele alıp bozuklukları düzeltmedikçe bu olaylar yine yaşanır. İktidarlar yine pişkinlik ve umursamazlıkla koltuklarında şişinir.
İktidar, “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır“ sözünü anımsatan bir tutumla, reddettiği CHP önergesini unutup kendisi araştırma önergesi veriyor. Tekme atan yardımcı, hekim raporu alabiliyor. Sakıncaları, sözcüler sırıtarak savunuyor. Vicdanlar mı taşlaştı? Güç sarhoşluğu, deliliği mi var? Saptamak güç. Para kara olmamalı, yara olmamalı. İnsan sağlığı, işçi sağlığı en belirgin amaç, en onurlu görev bilinmelidir. Önceki olaydan ders almayan sonraki olayla başa çıkamaz, yenik düşer. Yaşanarak alınan ders en yararlı derstir.