Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ilkesiyle yargı bağımsızlığını benimsemiş çağdaş yapıdır. Yöneticilerinin de bu yapıya uygun nitelikler taşıması gerekir. Kimi düşkünlüklerden uzaklaşmış, arınmış yurttaşlar olması istenir. Söylem ve eylemleriyle beğeni ve güven toplamış, tutum ve davranışlarıyla saygınlık kazanmış olanları yeğlenir. Toplumsal düzeyin göstergesi sayılacak kişilikler ulusal özlemi çağrıştırır.
Günümüz Başbakanı, siyasal bir kabadayı yürüyüş ve seslenişiyle birleştirici, barışçı olacak yerde sürekli ayrıştırıcı, kışkırtıcı ve kavgacı bir tutum sergilemektedir. Dinci eğilimi, inanç bağımlılığıyla ortada olduğu gibi siyasal yönelişi de baskıcı tek adamlığa doğrudur. Son günlerde cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle gündeme gelen “başbakanlık, partili başkanlık” tartışmalarındaki duruşu da bu çizgidedir. “Taksim yasağı” inadı giderek yoğunlaşan siyasal korkunun belirtisi olabilir.
Anımsatma
Günümüz Başbakanı'nın 1994-1996 yıllarındaki sözlerinden kimilerini anımsayalım:
“Elhamdülillâh şeriatçıyız. -Ben tekkeye değil, dergâha gittim. -Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok. -10 Kasım'da yaygara kopartıldı. -İstanbul'u Medine yapacağız. -Demokrasi bizim için tramvaydır, istediğimiz yere kadar gider, orda ineriz. -Bütün okullar imam hatipli olacak. -Mayo reklâmı şehvet sömürüsüdür. -Millî Piyango zulümdür. -Cumhurbaşkanının imam hatipli olacağı günler yakındır. -Ben Meclis'in dua ile açılmasından yanayım. Referansım islamdır, kavmim müslüman.”
Düzenlemeler, eylemler, uygulamalarıyla iç ve dış ilişkilerindeki yanlılıkları ayrı, kimi kısa sözlerinden de şunları anımsatalım:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan. Egemenlik Allah'ındır. -Lâiklik tabiî elden gidecek. -Hem lâik, hem müslüman olunmaz. -Anayasa'yı sarhoşlar hazırladı. -İki ayyaş. -Ananı al git. -Terbiyesizlik etme. -Artistlik etme. -Milletin bütünlüğü “Ne mutlu Türk'üm” ifadesiyle değil, inanç birliğiyle sağlanır. Osmanlı 30'u aşkın etnik grubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. -Terör Meclis'in içinde. -Bu hukuku hazırlayanlar bu düzeni kaldırmanın maşası olacaklar. -Ayağa kalkacağız, Allah'ın izniyle kıyam başlayacak. -Ulemaya sorulmalıdır. -Sadece imamlar nikâh kıysın. -Kafası basmıyor. -Hayatta iki koyun gütmemiş adam. -Senin her yerin Anayasa hukukçusu olsa ne yazar. -Sahtekâr, namert, alçak, geri zekâlı, bahtsız bedevi, çapulcu, hain, anırıyor, kuduruyor..”
Yasin El-Kadı'ya kefilliği de ayrı.
Bugün
“Değiştim” sözünün gerçeği yansıtmadığı günümüzde, yukarda alıntılar yaptığımız 6 Aralık 1997 günlü Siirt Cumhuriyet Alanı'ndaki konuşmasının konuk gibi tutulduğu cezaevi yolunu açtığı bilinmektedir. Deniz Feneri dâvası, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları, Oslo görüşmeleri konularındaki yaklaşımları belli olan Bay RTE, işlerine gelmeyen kararları nedeniyle önceleri övdüğü Anayasa Mahkemesi'ne, Başkan ve üyelerine ağır sözlerle yüklenmektedir. Hukuk devletinde yürütmenin başının bu tutumu demokratik yönden son derece sakıncalıdır. Cezasını çekerken “Ben cezaevine bir yerlerden gelen talimatla girdim” diyerek duygu sömürüsünden geri kalmayan Başbakan, Anayasa Mahkemesi türban konusunda karar verince “Herkes yerini, konumunu iyi bilmeli. Kimse yasama, yürütme organının üstünde kendini göremez” demişti. (20.1.2008). “Hazmettire hazmettire geleceğiz” sözünü baskıyla, orantısız devlet gücüyle yaşama geçiren iktidar, yargıya saygıdan uzaktır. Adalet Bakanı, yargıya çatıyor. Adaletle oynamak ateşle oynamaktan kötüdür.
RTE'nın yakışmayan, yaraşmayan sözlerinin başında “Cübbeni çıkar, bir partiye gir, siyaset yap. Anayasa Mahkemesi millî karar vermiyor”la “Anayasa Mahkemesi kararına saygı duymuyorum” geliyor. Toplum katında bu kötü örneklerin yanında “Yargıda şebeke, çete var. Yargıda paralel yapı var, hainler var.” Bakanları da “Yargıda kaos yaratıyor” (Bekir Bozdağ), “Hukuk konusunda problemlerimiz çok büyük” (Ali Babacan) sözleriyle liderlerine katılıyor. Başbakan'ın “Savcı sen kimsin -Daha dur seninle işimiz var” dediği savcı ile “Paralelci” dediği Adana 8. Asliye Ceza Yargıcı Hacı Hüseyin Bolat, dosyalardan el çektirilip yerleri değiştirilen yargıçlar ve savcılarla, görevleri ve yerleri değiştirilen, cemaatçilikle suçlanan polisler görevde. Devletin durumu karışık. Başbakan kendilerine dokununca “Hukuk cinayeti, yargı darbesi, yargı belası” diyor ama yargıyı ele geçirme çabaları çok belirgin. 17 Aralık'ı “darbe” nitelemesiyle karalıyor. Yargıya sürekli gözdağı veriyor. Anayasa Mahkemesi'nin türban kararını uygulatmıyor. Böyle hukuk devleti, böyle yöneticilik olur mu? Ahlak ve adalet, erdemli bir insanın başlıca değerleridir. Aç kalınır, adaletsiz kalınmaz.