Cumhurbaşkanı adaylığı fırtınası artçı esintilerle sürmektedir. Ülkemizin iç ve dış sorunlarındaki artışa karşın siyasal iktidarın aldırışsızlığı, tartışmaları yoğunlaştırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti için yaşamsal önem taşıyan seçim kimi endişelerle yüklü bir ortamda gerçekleşecektir. Cumhuriyetin, nitelikleriyle birlikte dönemeçte olduğu apaçık ortadadır. Kuruluş felsefesinin gözardı edildiği günümüzde temelini Atatürk ilkelerinin oluşturduğu Türk Devrimi'nin masaya yatırıldığı bir gerçektir.
Partizanlığın boyutları giderek büyürken devletin onuruna, saygınlığına karşı çıkışlar, savaş nitelikli saldırılarla barış tehlikeye girmiş, iktidarın dış siyaseti gerçekten iflâs etmiştir. “Sıfır sorun” savları çökmüş, “sıfır barış” dehşeti Türkmen kıyımına seyirci kalınarak yaşama geçmiştir.
Direnme
Siyasal iktidarın yargı konusundaki amaçlı girişimleri ve kalkışmaları bağımsızlığı ortadan kaldırdığı gibi güvenirliği de onarılmaz biçimde yaralamıştır. Emniyet tümüyle iktidarın özel gücü durumuna getirilmiş, savcılık istemleri yanıtsız bırakılarak adaletin gerçekleşmesi engellenmiştir. Kimi dâvaların uzaması, yapay kanıtların dayanak sayılması, hukuksuzluk yakınmalarını artırmıştır. Yapımda kullanılan taşıtlar yakılmakta, yurttaşlar kaçırılmakta, etkisiz ve sonuçsuz “operasyon”larla yurttaş avutulmaya çalışılmaktadır. Diyarbakır-Bingöl yolu ancak 23 günde açılabilmiştir. Gözaltına alınıp tutuklanan bir teröristten söz edilememektedir. Güneydoğu “kurtarılmış bölge” durumuna düşürülmekle kalınmamış, büyük kentlerde sokak ve alan savaşı türünde ayaklanmalar izlenmiştir. PKK azgınlığı asker kışlasında gerilla naraları atmaya kadar uzanmıştır.
Tüm bunlara karşın iktidar toplumsal barışa aykırı söylem, işlem ve eylemlerini sürdürmekte Suriye ve Irak'ta oluşan tehlikelere neden olduğu yönleri unutup sorumsuzluk açıklamalarını birbirine eklemektedir. İsrail, Irak, Suriye politikaları, önerileri hep tersine gerçekleşti. Uyarı, gözdağı, böbürlenme hep fos çıktı. Somali saldırısının sıcaklığı daha geçmedi. Kıbrıs'ta petrol arama olayındaki dışlanma çözümlenmedi. Dışişleri Bakanı A. Davutoğlu'nun “Türkiye'nin kudretini kimse test etmeye kalkışmamalıdır” sözü havada kaldı. Başlangıçta sempatiyle baktıkları yabancı teröristler başlarına belâ oldu. İktidar, ektiğini biçmektedir. MİT TIR'larının kimlere neler götürdüğü sorusu doyurucu yanıt alamamıştır. Tersine, görevli yargıç ve savcılarla emniyetçiler suçlanmıştır. İktidar Okmeydanı'na bile egemen değil. İç ve dış terörle başa çıkamıyor, kendini düşünüyor.
Üstelik
Hukuk devletini dillerinden düşürmemelerine karşın her durumda niteliklerinden arındırıp soyutlamaya çalışan iktidar yetkilileri, torba yasalarla hukuksuzluğun yeni örneklerini sergilemektedirler. Yargı denetimini sınırlayıp geçersiz kılan önerilerle yasama organının sayısal çoğunluğunu kullanmaktadırlar. Yargı organlarının denetim yetkisi, yönetime kolaylık ve seçenek sağlayarak etkisiz ve geçersiz kılınamaz. Yönetimin kötüye kullanacağı süre sonundaki oldu bittiyle yargı kararı geçerliğini yitiremez. Süre oyunları, iktidarın görevini kötüye kullanmasından başka anlam taşımaz. Yasaklama kararlarıyla tepkiler önlenmek isteniyor.
301 işçinin yaşamını yitirdiği SOMA olayı nedeniyle yapılacak düzenlemenin taşeronluğu genişletmeyle birlikte öbür haksızlıkları adaletin süzgecinden geçemez. Eğitim-öğretim, yargı, güvenlik ve sağlık öyle bozuldu ki düzelmesi yıllar alır. İktidarın gidişi, içten ve dıştan tümüyle bir sönüştür, yıkılıştır.
Nereye? Nasıl?
Çuval, nasıl önceleri Türkiye'nin başına geçirildiğinde el-kol bağlı kalınmışsa bu kez Irak- Musul Başkonsolosluğu işgalinde de Türkiye toprakları yabancı güçlerin eline geçmiştir. Hiçbir özür, hiçbir neden sonucu bağışlatamaz. İnsanın görmeye katlanamadığı IŞİD vahşeti karşısında etkisizlik yürek yakmaktadır. Kimler teröre yüzvermiş, destek ve yardım sağlamış, şımarıklık ve azgınlığına neden olmuşsa sorumluluğunun karşılığını görmelidir. Dışişleri Bakanlığı'nın beceriksizliği iyice ortaya çıkmıştır. Rehineler, diyet tartışma ve söylemleri yurttaşlarımızın yaşamları söz konusu olunca daha büyük önem taşımaktadır. Soğukkanlılık, sağgörü (basiret) elden bırakılmamalı ama yetersiz kalınmamalıdır.
NOT: Yargının toplumsal barış ve ulusal dayanışma konusunda en sağlıklı güvence olduğu Anayasa Mahkemesi'nin son kararlarıyla bir kez daha doğrulanmış ve bağımsız yargı özlemlerini haklı çıkarmıştır.