Özellikle siyasal kesimden kaynaklanan hukuksal sorunlarla gündeme gelen yakınmalar, ağırlıkla, hukuk devleti konusunda toplanmakta ve yoğunlaşmaktadır. Siyaset adamlarının dillerinden düşürmedikleri “hukuk devleti”ni çoğunluk ad olarak bilmekte, nitelikleri, koşulları, özellikleri konusunda yeterli bilgiden yoksun bulunmaktadır. Gerçeği açıklamakta zarar yok, yarar vardır. 91 yıllık cumhuriyetimiz, özlenen hukuk devleti niteliğine kavuşmamıştır. Anayasa'nın, ulusal hukukun kaynağı bulunmasına, yargı organlarının çalışmalarına, hukuk fakültesi sayısının 100'ü aşmasına karşın devletin hukuksal niteliği gerçekleşememiştir.
Laik cumhuriyet karşıtı inanç sömürücüleriyle gericilerin, tutucuların, saltanat yanlılarının, bağnazların, kötü amaçlıların eleştirdikleri yapı ile önerip özendikleri şeriat ve dikta düzenleri arasındaki çelişki, yanlışlık ve yanılgılarının belirgin kanıtıdır. Ulusal Kurtuluş Savaşı, kuruluş, dünya ekonomik buhranı, İkinci Dünya Savaşı, çok partili deneyimler, isyanlar, demokrasiye geçiş süreçlerinin ortamı, koşulları, güçlükleri gözardı edilerek yapılan değerlendirmeler gerçeği yansıtmamaktadır. Türk Devrimi'nin zorunlu kıldığı atılımlar, bağımsızlığın sağlanması, saltanat ve hilafetin kaldırılmasıyla cumhuriyetin ilanının gerektirdiği yapılanmalar, doğal oluşumlardır. Günümüz hukuksuzlukları, geçmişi aratan boyutlarıyla en büyük yakınma nedeni durumundadır.
Hukuk öğrenimi görmüş yasama organı üyelerine, devlet temsilcilerine karşın içinde bulunulan ortamın yetersizliği, içtenlikten yoksun, partizanlığı ve bencilliği koyu, uygarlık çizgisi geri, hukuka saygısız yetkili ve sorumlulardan kaynaklanmaktadır. Siyasetin gerçek anlam ve amacını bilmeyen yöneticilerin yol açtığı hukuksuzluklar devletin niteliğini de bozmaktadır. Yansız yayın organları her gün olumsuzlukları yansıtmaktadır.
Olanlar
Türk Ulusu ve yurttaşlık bilinci yeterince oluşmamış ilgililer yaraşır bir Anayasa yapmayı başaramamakta, sık sık yürürlükteki Anayasa ile oynayarak, Anayasa'ya aykırı yasaları yasama organındaki sayısal çoğunluğa dayanıp çıkararak, yine bu çoğunlukla gerekli kararları alıp komisyonlar oluşturarak hukukun önüne set çekmekte, işlerine gelmeyen durumları örtmek ve kapatmak için Anayasa'ya aykırı işlemlere başvurmakta sakınca görmemektedir.
Kuralları kimi zaman bir zırh, kimi zaman bir kalkan, kimi zaman bir silah, bir araç ve bir bahane olarak kullanıp hukukun karakterini bozmak siyasal bir alışkanlık durumuna gelmiştir. Görevi kötüye kullanmanın ilginç örneklerine sık sık rastlanmaktadır.
Hukuk devleti savunuculuğu, bir siyasal onur, siyasal ahlak, siyasal karakter, siyasal olgunluk ve donanımlı saygın kişilik sorunudur. Çağdaş devletin ancak hukuk devleti olduğunda birleşen, hukuk devletinin değerini ve önemini bilen, yararlarını anlatan, bu konularda uğraş vererek çalışmalarını, çabalarını sürdüren bilim insanlarımız hukuk tarihinde unutulmaz yerlerini almışlardır, alacaklardır.
Kendileri için Anayasa değişikliklerine gitmek, uzlaşarak toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı güçlendirecek bir Anayasa kazanılmasında sakıncalı kuralların “kırmızı çizgimiz” diye dokunulmaz kılarak değişmesini önlemek, sonra bu olumsuz düzenlemelerden yararlanıp yasama çoğunluğuyla yasalar çıkararak Anayasa'yı ikinci kez bu yolla değiştirmek, bağışlanacak tutum değildir. “Ulusal yaşam andı” bilinmesi gereken Anayasa, bir partinin, bir kesimin değil tüm ulusun hukuk anıtıdır. Ulusal hukukumuzun temel taşı, kaynağı ve dayanağıdır. Varlığımızın simgesi, en kutsal kurumumuz olan devletimizin yüreği, kan damarları, onuru ve namusudur. Hukuk devleti bu anlayış ve bağlılık üzerinde yükselen yapıdır. Anayasa'da öngörülmekle, sözle hukuk devleti olmaz.
Bir durumu ülkemize özgü oluşumlar nedeniyle öncelikle söyleyelim: Yöneticilerin devletin kuruluş felsefesine, yaşamsal ve temel ilkelerine karşı olduğu, Anayasa'ya saygı duymadığı, hukuka bağlı kalmadığı, soy ve inanç ayrımlarıyla sömürülerinden yarar umarak ayrıştırıcılık yaptığı, hukukun üstünlüğünü değil kendi üstünlüklerini öne çıkardığı, değişik suçlar ve suçlularla birlikte olduğu, yargı bağımsızlığına özen göstermediği gibi yargıdan kaçınıp gocunduğu, siyaseti hukuksallaştırmak isteyenleri karalayıp dışladığı, hatta suçladığı, partizanlıktan kurtulamadığı yerde hukuk devleti olmaz. Devlet adamı olmak için önce adam olmak gerekir. Yöneticilerin zorbalığa kalkıştığı devlet hukuksuz devlettir.
Gereklerine ve niteliklerine özetle değinerek yazımızı 17 Mayıs sayımızda sonlandıracağız.
NOT: Soma'daki maden kazası nedeniyle başta işçi aileleri olmak üzere tüm ulusumuzun başısağolsun.