Günlük yaşamımızda karşılaştığımız çelişkiler ve aykırılıklarla beklenmeyen durumlar, yakınmalarımıza neden olur. Sürekli tartışmalarda kusuru başkalarına yükler, kendimizi dışarıda tutarak ilgilileri eleştirir, suçlarız. İnsan doğasının ve egosunun bu alışılmış yansıması ilişkilerimizi de etkiler. Çevresiyle birlikte bir bütün olan insanın başkalarıyla bağlantıları gözardı edilir. Toplum kesimleri, değişik topluluklar, gruplar, meslek, soy ve inanç bağlarıyla yöresel yakınlıkların çağdaş düzeyde olup olmadığı üzerinde durulmaz. Oysa, sorunların kaynağı da çözümü de öncelikle ilgililerinin durumunda ve tutumunda aranmalıdır.
Atatürkçü, devrimci, ilerici, demokrat, yurtsever, liberal, bilim insanı olduklarını savlayanların birbirine karşı sevgi, saygı, güven duygusuyla yaklaştıkları, karşılıklı özveri, dayanışma, destek, yardım, katkı, kollama-koruma içinde oldukları söylenebilir mi? Kimileri dışında, izlemekle üzüntü duyduğumuz olumsuz ilişkiler, aradığımız ve beklediğimiz düzenin ve düzeyin yokluğunu göstermektedir. Çekemezlik, kıskançlık, engelleme, lafazanlık, arkadan konuşma, bilgiçlik taslama, iş olsun diye eleştirme, gösteri, dudak bükme, dedikodu, karşıtlık, olağan yöntem biçiminde sürmektedir. İçtenlik, güleryüz, değerbilme, dostluk, kardeşlik, büyüklük gerekleri unutulmaktadır. Toplumsal barışın ulusal dayanışmaya uzanan yolu taşlarla doludur.
Çağdaşlık için
Oysa, “dost dosta güç verir, güçlük vermez” anlayışıyla ilişkiler daha iyi duruma getirilir, birliktelikle sorunlar daha erken ve daha kolay çözümlenir. Görüş, düşünce, yöntem ayrılıkları temel konularda karşıtlığı gerektirmez. Ün, san, mevki-makam düşkünlüğü, çıkar güdüsü ve olanak edinme çabası, kişiliği karartan zayıflıklar, hattâ sayrılıklardır.
Gericilerin dayanışma ve birbirinin suçunu örtme çabaları ibret örneklerinin ilginçlerindendir. Tutku (hırs), bencillik aşırılığa götürür, kazandıracak yerde yitirtir, olumsuzluklara sürükler. Yetinmesini bilmek, geçicilik yerine sürekliliği seçmek, gösteriş ve gereksiz gelirle giderden kaçınmak, düşünerek davranmak doyurucu yaşamanın gereklerindendir. Her yerde, her zaman önde olmak, kendinden söz ettirmek, her olanağı ve yetkiyi elinde bulundurmak, insanları kullanmak, ne olursa ve nasıl olursa olsun keseyi ve kasayı doldurmak çabası insanı küçültür.
Ülkeyi yurtseverler, Atatürkçüler koruyup kurtaracaktır. Kişisel sorunları, çocukça duygusallıkları, gereksiz karşıtlıkları, her zaman, her yerde kendilerinin bulunması güdüsünü bırakıp anlayış, hoşgörü ve dayanışma içinde ulusun gereksinimlerini karşılayıp aydınlık yarınlara çıkma kıvancını duymalıdırlar. Yerlerinde sürekli kalmak sayrılığından vazgeçip değişikliğe katkı vermeli, gençleşme ve dinçliğe olanak tanımalıdırlar.
Aydınların sorumluluğu herkesinkinden fazladır. Suskunlukları, tepkisizlikleri, ilgisizlikleri bağışlanamaz. İrdelemeden katılımları, karşılık beklemeleri, gereksiz ve yersiz çıkışları, kendilerine duyulan güveni sarsmaktadır. Yüce Divan'da yargılanan 11 Bakanı için Bülent Ecevit'e demediklerini bırakmayanlar RTE kabinesindeki 4 bakan için dut yemiş bülbüle döndüler. İktidarın kendi adamları için nasıl hukuk çiğnedikleri açıkça izlendi. Aydınların oluru, onayı, kınaması, karşıtlığı da anlamlı olmalıdır.
Unutmamalıdır, aydınların karanlığı yıkımın kucağıdır.