Geleceğe ilişkin umutlar ve mutluluk verici olasılıklar beslediğimiz ülkemizde siyasal kargaşanın giderek artması kimi endişelere neden olmaktadır. Günümüz iktidarının ulusal ve yaşamsal ilkelere sırt çevirmesi, bölücülere verdiği ödünlerle toplumu ayrıştırması, kutuplaşmalara neden olması, başlıca tehlikeler iken bu kez kimi çirkinlikler düşünceleri ağırlaştırmış, tehlike olasılıklarını çoğaltmıştır.
Yerel seçimlere ilişkin suçlamalar sürerken günümüz Başbakanı partisinin grup toplantısındaki konuşmasında “Hırsızlıkla mücadele”den söz etmiş, “İhanet, alçaklık ve namus” sözleriyle eski ortaklarını karalamış ama kendileriyle ilgili kuşkulara ve suçlamalara hiç değinmemiştir.
Ayrıca, iktidar yanlıları, Berkin ELVAN‘dan sonra Pamir DİKDİK‘in yitirilmesi nedeniyle çocukları ve ailelerini suçlama kampanyası başlatmıştır. Sosyal medyadaki çirkin yorumlarıyla insanlık dışı yaklaşımları, vicdanları sızlatan, yürekleri kanatan boyutlara varmıştır. İğrençlik sınır tanımamaktadır.
Bunlar yetmiyormuş gibi anamuhalefet partisi liderine Başbakanı sorumlu kılan kışkırtmaları yüzünden olacak, TBMM içinde yumruklu saldırıda bulunulmuştur. Azgınların, sapkınların, vicdansızların, ahlaksızların ve terbiyesizlerin kimlerden cesaret aldığı, kimlere güvendiği iyi saptanmalı, siyasetin rezalete dönüşme olasılıkları iyi gözetilmelidir. Tiksindirici, ürkütücü olaylar hızlanmakta, büyümektedir. Bingöl Belediye Başkanı Yücel Barakazi‘nin kadınları dışlayan tutumu AKP anlayışının tipik bir dışavurumudur.
Yerel seçimlere ilişkin haklı yakınmalar çözüm beklerken yaşanan olumsuzluklar gelecek seçimlere yönelik kuşkuları da artırmaktadır.
“Seçimi yitirse de iktidarı vermez” diyerek Başbakan'ın sert ve hukuka karşı tutumunu örnek gösterenlere rastlanmaktadır. Gerçekten, Anayasa Mahkemesi kararına “saygı duymuyorum” diyerek verdiği kötü örnek, ayıplanma ötesi bir kınama nedenidir. Kimse yargı kararına katılmak, onu onamak zorunda değildir ama herkes ona uymak zorundadır. Saygıyı zayıflatıp tersine akım oluşturacak tutumlardan kaçınması gerekenlerin başında siyasal iktidar gelir. Bay Erdoğan kim oluyor da Anayasa Mahkemesi'ni affetmiyor? Mahkeme onları bir kez parti olarak affetti. Nice düzenlemeyi de uygun buldu. O zaman övüyordu Bay Erdoğan‘ın sözlerini “anlatım özgürlüğü kapsamında” değerlendirmesiyle savunmak gülünçtür. Bir kuralın değişmesini istemek, değişinceye kadar uğraşmak herkesin hakkıdır ama değişinceye kadar ona uymak da görevidir.
Küstahlığa varan çıkışlar…
Ahlak ve adalet duygusu olmayanlar dindar olamazlar. Utanma duygusunu yitirenlerin insanlıkla ilgilisi kalmaz. “Şaibe” sözcüğü kötülüğü, geçersizliği, kusuru, sakıncayla birlikte gündeme getirir. Kirliliği, lekeliliği, ayıplılığı içerir. Seçimlerin bu nitelikte eleştirilmesi demokrasinin gölgelendiğini anlatır. Bu kanı herkesin düşünmesi gereken ağır bir yıkımın belirtisidir. ATATÜRK‘e ihanete kadar uzanan kalkışmalar, düzenlemeler, işlemler, uygulamalar hepimizi yürekten yaralayan olumsuzluklardır. Haydutluğa, eşkıyalığa varan taşkınlıklar ve aşırılıklar demokrasi düşmanlığıdır. Küstahlığa varan çıkışlar utandırıcıdır.
Anımsatma
10 Nisan 1928'de kabul edilen 1222 no.lu yasa ile “Türk devletinin dini, din-i islamdır” (madde 2), yemin ederken söylenen “vallahi” ( madde 16 ve 38) sözleriyle “Ahkam-ı Şeriye'nin Tenfizi” (madde 25) kuralı Anayasa'dan çıkarılarak laiklikle bağdaşmayan içeriklerden arındırma gerçekleştirildi. Akıl ve inanç özgürlüğünün güvencesi, toplumsal barışın ve ulusal birliğin dayanağı olan laikliği kazandıran Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarını yürekten bağlılık, sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.