Siyasal gösterilerini yıl sonunda ABD ile AB'ne karşı sert çıkışlarla sürdüren iktidar, eski ortağı Fethullahçıları “cemaat” nitelemesiyle suçlayarak kendi sorumluluğunu unutturmak ve işlemsiz bırakmak çabalarına yenisini ekledi. 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet olaylarında şüpheli olarak adları geçen dört eski Bakan için kurulan Meclis Soruşturma Komisyonu çalışması, muhalefet üyelerinin karşı oylarıyla iktidar çoğunluğunun red kararıyla sonuçlanacak. Başka bir sonucun beklenmesi olanaksız. Gelişmeler bunu gösteriyor. İktidar, gölgenin üzerine düşeceğinden korkuyor ama o gölge koyulaşıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi seçmen çoğunluğunun değil, seçime katılanların çoğunluğunun oyunu alınca “Milli irade” böbürlenmesiyle seslerini yükselten iktidarcıların çoğunluk olduğu kurullarda onları güç duruma sokacak oy beklemek yanılgıdan öteye gidemez. Yasama organı genel kurulunda da durum böyledir. İktidar çoğunluğu yöneticilerinin buyruğundan ve isteminden başka yol ve yöntem izleyemezler. Onlar için Anayasa, hukuk, her şey liderin dedikleridir. Liderlerine yaranmak için yapamayacakları şey yoktur. Vicdan, akıl, hukuk, halkın beklentisi geride kalır. Cumhurbaşkanlarının baskı söylentileri yazılıp yayımlanıyor.
HUKUKSAL DURUM
Beğenmedikleri Anayasa'yı işlerine gelince savunarak uygulayan iktidar yanlıları, Anayasa'nın 100. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince Komisyon raporunun TBMM Başkanlığı'na verilmesinden başlayarak on gün içinde milletvekillerine dağıtılmasından sonraki ikinci on günde Genel Kurul'da görüşülmesinde Yüce Divan'a gönderme oyu (gizli oylanacak) da vermezler. Üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyu (276) günümüz koşullarında oluşmaz. Yansız davranması zorunlu olan kimi yöneticiler de bu konuda görüş açıklamaktan kaçınamıyor. Görüşmeleri uzatma bahaneleri ortada. Parti dayanışması açık. Genel Kurul oylamasında belki birkaç ters oy çıkar. Başbakan Yüce Divan'a gönderilirse hükümetin “istifa etmiş sayılacağı” Anayasa'nın 113/3. maddesinin gereği. Bakanlık görevi ile cumhurbaşkanlığı görevi sürenler için böyle bir açıklık yok. Kaldı ki son seçimler ve atamalarla yargı organlarında iktidar yanlılığının ağırlık kazandığı söylemleri Yüce Divan için de kuşku doğuruyor. Yüce Divan'a verilince ayrılma erdemi gösterilmesi günümüzde istenir mi bilinmez. Atatürk'süz Beştepe toplantıları yeterli ip ucu veriyor.
OLMAMALI
Yeri gelmişken değinmekte yarar var. Cumhurbaşkanının Anayasa'nın 104/e maddesindeki yetkilerinin hukuk devletiyle bağdaşır yanı yoktur. 12 Eylül yönetiminin egemenliği için getirilen kurallar yargı bağımsızlığını sözde bırakmaktadır. Cumhurbaşkanının, Anayasa Mahkemesi üyelerini katılımcı kurultay üyelerinin dörtte birini doğrudan ataması, Yargıtay Cumuhriyet Başsavcısı ile vekilini, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmesi yargının anlam ve amacına, karakterine uygun değildir. Yüksek Seçim Kurulu da Yargıtay ve Danıştay üyelerinden oluştuğundan etki buraya kadar uzanabilecektir.
İktidar çoğunluğu soruşturmaların ve yargılamaların içlerindeki başka kimseleri, hatta cumhurbaşkanını etkileyeceğinden çekiniyor olmalılar. Onlara hiç dokundururlar mı? Dayanaklarından olurlar, ayakta kalamazlar. Doğum kontrolünü “ihanet” olarak suçlayan cumhurbaşkanının vatana ihanetin ne olduğunu iyi bilmesi gerekir ki Anayasa'nın 105/3 ve 148/6. maddelerinin uygulanmasından uzak kalsın. İçtiği andı unutmaması yeter.
Dört Bakanla ilgili Soruşturma Komisyonu'nda çoğunluk, istediği kararı alıyor. İtirazlar ve sözde yeni belgeler bahanesiyle görüşmeler ertelenip muhalefetin olası red kararına karşı oylarını yazması için bile yeterli süre bırakılmıyor. Hukuk yine gözardı ediliyor. Aslında Bakanların kendileri yargılama istemeliydi. AKP'liler liderlerinin sözleri dışına çıkabilirler mi? Göreceğiz.
Bugün duyacaksınız neler olacağını,
Tayyip Bey'in tutumu nasıl etki yapacak?
Meclis'te açılacak Komisyonun çıkını,
Kimler ateş püskürüp kimler ona tapacak?