Günümüz Başbakanı'nın günü gününe uymaması bir yana saati saatine uymuyor. Ortaklığı biten cemaate saldırıları giderek artmakta, kimseye söylenmeyecek sözlerle tehditler savurmaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin 52. kuruluş yılı töreninde mahkeme başkanını, söylemek zorunda bırakıldığı sözlerine karşı, eleştirmekten öte “paralel yapı” nitelemesi için kanıt istemesi nedeniyle “Paralel yapıyı gizlemeye çalışanların ta kendisi” diyerek suçladı. Oysa paralel yapının bir kanadının iktidar olması gerekiyor.
Alanlarda, konuşması için kurulan sahnelerde artistik pozlarla, sesini azaltıp yükselterek, dinleyen yandaşları okşayacak inanç sömürüsü örneği sözlerle coşuyor. Güneyde PKK azgınlıklarını sürdürüyor. Apo başta, kürtçüler tehdit ve dayatmalarını genişleterek ağırlaştırıyor. İnsanlar kaçırılıyor, hiç aldırdığı yok. Karakol yapımını engelleme, asker ve polisleri yaralama olayları da artıyor. Ama başbakan, cumhurbaşkanı seçimi için kendisini güçlendirecek parti içi düzenlemelere öncelik ve ağırlık veriyor. Kimi gün “Başkan”, kimi gün “Cumhurbaşkanı”, kimi gün de ikisiyle birlikte “Halk başkanını seçecek” diyerek gönlündeki merdivenin basamaklarını oluşturmaya çalışıyor.
Ermeni açılımı
Kürt ve Arap açılımından sonra sıra Ermeni açılımına geldi. Ermenicileri mutlu eden iletisini kendisinin hazırladığı, buna elverişli bilgi ve becerisinin olduğu kanısında değiliz. Dış etki ve baskı olasılığı da göz önünde tutularak dışişleri bakanlığı uzmanlarının önüne getirdikleri bir metin olacaktır. İnsani yönden çok, siyasal bir çıkıştır. ABD başkanının konuşması öncesi durumu yumuşatmaya yönelik bir çabadır. Ermenilerin yaptıklarından hiç söz etmeden, Ermenistan'ın Türkiye üzerindeki amaçlarına değinmeden, onların şehit ettiği dışişleri görevlilerimize yer vermeden başsağlığı dilemek, açık bir ödün vermektir. Bayrağımızı yakacak kadar şımarıp insanlıktan uzaklaşanların kıydıkları Türkler için hiçbir sözü olmadan tek yanlı yanaşmak, Başbakan'ın kendi kişisel dileği olur. Kaldı ki yepyeni Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı'nın sorumluluğunu taşıması söz konusu olamaz. Lozan'da borçlarını ödemeyi kabulle gereken özveriyi göstermiş, böylece Osmanlı defterini kapatmıştır. İmzaladıkları Türk- Ermeni Protokolü AKP iktidarının siyasal zikzaklarından biridir. Günümüz Cumhurbaşkanı'nın futbol maçı için Erivan'a gitmesi de ermenileri susturmamış, durdurmamıştır. Tarihi yadsıma sayılan Başbakan'ın iletisi ermenilerin yaptıklarını unutturmak isteyenlere destek olmuştur. Gelecek yıl “100. Yıl” diyerek ermenilerin neler yapacağını kestirmek güç değildir. Ermeni diyasporasının savladığı “soykırım” Birleşmiş Milletler örgütünün soykırım tanımına uymadığı için karşılıklı olay Türkiye'yi sorumlu kılmamakta, Bay RTE'nin “hafızada korku, korkuyla yaşanmaz, yürekli adım” sözleri dayanaksız kalmaktadır.
Yeni örnekler
MİT Yasası'nı ivedilikle imzalayan cumhurbaşkanının imzalama gerekçesini inandırıcı bulmuyoruz. Devletin niteliğiyle oynanmaktadır. 1 Mayıs için Taksim alanını kapatma gerekçesi de böyledir. İstanbul Valiliği'nin iktidarın çizgisinden uzaklaşması, çıkması olanaksızdır. İktidarın ilk yıllarındaki yaklaşımları ile şimdiki tutumu çelişmekte, Taksim inadı demokratik gereklerle çatışmaktadır. Savaş hazırlığı gibi yurttaşlara karşı düzenlemeler, polis gücüyle kuşatma Türkiye'mize yakışmamaktadır. 1 Mayıs nedeniyle bir olay çıkarsa sorumluları bölücü, kışkırtıcı ve yasaklayıcılardır. Güney Kore Başbakanı'nın istifası örnek olacakken Bay RTE bu kez ayıplanacak biçimde Almanya Cumhurbaşkanı'nı eleştirdi.
Ermeniler konusunda Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU‘nun, üretken ve saygın diplomatlarımız Bilal N. ŞİMŞİR‘in, Onur ÖYMEN‘in, Şükrü ELEKDAĞ‘ın, öbür emekli büyükelçilerimizin açıklama ve yazılarını dışlayıp kendi adamlarının ve yandaş yazarların söyleyip yazdıklarına bakan iktidarın sorumluluğu ağırdır.
Anayasa Mahkemesi Başkanı'na yönelik ağır sözler eden Bülent ARINÇ, Mehmet Ali ŞAHİN, Nurettin CANİKLİ, Emrullah İŞLER, Bekir BOZDAĞ, İsmet YILMAZ ve Cemil ÇİÇEK, Efkan ALA, Mehmet METİNER geçmişi çabuk unutmuş görülüyorlar. Yakışıksız eleştirileriyle yargı değerine zarar verdikleri açıktır. Mahkeme, verilmesi kaçınılmaz, hatta zorunlu son kararları vermeseydi kendini yadsımış olacaktı. Başkanın inanç bağı Anayasa, hukuk ve insanlık gereklerinin üstüne çıkacak değildir. Kişisel yönden eleştirilecek yanları olabilir. Ama kendilerinin çağırdıkları konukları ve çağırdıkları yer sahiplerini azarladıklarını unutup yüzlerini ekşitip bakışlarını değiştirerek, saldırı sözcükleriyle eleştiriye ve savunmaya kalkmaları iktidarın zayıflığıdır. Yargıyı tam ele geçirememe kızgınlığıyla mahkeme başkanına saldırı kampanyası başlatmışlardır. Yanlıştır, sakıncalıdır.