Top
14/10/2023

Atatürk’ün Orta Doğu’ya bakış açısını hatırlamanın tam zamanıdır!..

Ülkemizde çok sık kullanılmasa da Orta Doğu'da yaygın olarak kullanılmaktadır.
İslam mitolojisinde ''İblis'' adıyla anılan şeytanın, cennetten kovulduğunda Şam şehrine geldiği rivayet edilir. Hikayelere göre her türlü kötülüğün kaynağı olan Şeytan, özellikle Şam tüccarlarının hırsları, haksız kazançları ve entrikaları için kullanılır. Bu nedenle şehir şüpheli faaliyetlerin mekanıdır.

Oysa “Şam Şeytanı”, bir şehirden çok tüm bölgenin tutkunudur.
Ve bu şeytan, dün olduğu gibi bugün de Orta Doğu'nun tamamındadır.

★★★

Mustafa Kemal, bölgeye ilk olarak 1905 yılında, henüz 24 yaşında genç bir yüzbaşı iken gider.

Şehir, Orta Çağ koşullarındadır. İslam'ın Arap yüzü, Anadolu'nun Türk gelenekleriyle harmanlanmış anlayışıyla örtüşmemektedir.

İkinci Şam görevi, 12 yıl sonra mirliva (tuğgeneral) rütbesiyle gerçekleşir.

O süreçte Osmanlı, cehalet ve yönetim zafiyeti nedeniyle çökmektedir.

İmparatorluk parçalanırken ordu da bitap vaziyettedir…

★★★

Türk karşıtlığı, Arap-İngiliz ortaklığıyla kotarılan entrikalarla doruğa çıkmıştır.

İslam kardeşliğinin ve yüzlerce yıllık birlikte yaşanmışlığın artık hiçbir önemi yoktur.

Canları pahasına kutsal yerlerin korunmasını sağlayan Osmanlı askerleri arkalarından vurulmakta, açlığa, susuzluğa ve işkenceye uğratılmaktadır.
Sözüm ona İslam'ın savunucuları, Hıristiyan İngilizlerle ve casuslarıyla kol koladır. (Meraklı okurlarım bu köşede 16 Ekim 2019'da yayımladığım “Araplar bizi neden sattı diyenler, bu tüfeğe iyi baksınlar” başlıklı yazımı okuyabilirler. U.D.)
İngilizler; Musul'u, Bahreyn'i ve Basra'yı işgal ederken, Türk'ün öz yurdu olan Anadolu da başta yine İngilizler olmak üzere emperyalistlerin saldırısına uğrayacaktır.

★★★

Bu koşullarda Mustafa Kemal'in tek düşüncesi vardır;

Orta Doğu bataklığı Türk'e vatan olamaz!

Savunulması gereken yer, anavatan Anadolu'dur.

Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır.

Ve o satıh, sonsuza kadar Anadolu'dur…

★★★

Dün bölgede “Şam Şeytanları”nın başını İngilizler çekiyordu.

Öyle ki, Arap'tan daha çok Müslüman(mış) gibiydiler.

Ulus bilincinden yoksun Araplar, İngiliz'in altınlarını Osmanlı'nın şefkatine tercih etmişlerdi.

★★★

Günümüzde küresel güç rekabetinin bir yansıması olan “vekâlet savaşları”, işte bu coğrafyada süregelmektedir.

Dün İngiliz vardı, bugün; Amerika ve Rusya var.

Nisan 2003'de Bağdat'ın uydurulmuş nedenlerle ABD tarafından işgali hafızalarımızdadır.

Dün bölgedeki enerji kaynağı İngilizlerin iştahını kabartıyordu, bugün Amerika ve Rusya'nın…

Dün İsrail yoktu, bugün vadedilmiş (!) topraklar yetmiyor kendilerine!..

Velhasıl bugün dünyanın da bizim de işimiz çok daha zor.

★★★

Biz Türkler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten beri, ulusların kaderlerini tayin hakkına inanırız.
Ancak ulusal boyutlarda bir tehlike söz konusu ise tehlikeye yakın bir konumda oluruz/olmalıyız.
Yakınında olmanın, içinde olmak anlamına gelmediğini bilecek kadar deneyime sahip bir ulusuz!

Ancak…
Coğrafyamızdaki haritaların yeniden şekillenmesini hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) ülkemizi de ilgilendirdiğini, güncel durumu kesinlikle böyle okumamız gerektiğini bilmek durumundayız.
Coğrafya ve tarih bizi zorlarken, güçlü bir dış politikanın, güçlü bir içyapıyı (özellikle milyonlarca sığınmacı dikkate alınarak) gerektirdiğini de unutmamalıyız.

Bugüne kadar Türkleşmiş Arap hiç görmedik. İnşallah tersini de görmeyiz.
Yazıma esin kaynağı olan değerli okurum Kemal Yalnız'a teşekkür ederken, son sözümüz Atatürk'ün en yakınındaki kişilerden, büyük yazar Falih Rıfkı Atay'dan olsun:

''Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs de o kadar bizden değildir''

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp