Top
09/12/2023

Yılmaz Büyükerşen...

Eskişehir benim için her faninin ölmeden önce mutlaka görmesi gereken kentlerin başında gelir.

Bozkırda bir rüya gibidir Eskişehir.

Rüyayı görmemizi sağlayan ise hayatını bu kente güzellikler katmaya adamış Yılmaz Büyükerşen Hoca’dır.

Onunla 80’li yıllarda tanıştık. O tarihlerde efsanevi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç’in Hürriyet’inde çalışıyordum.

Yılmaz Hoca, Sedat Simavi Ödül töreni için İstanbul’a geldiği günlerin birinde “Uğur, eğer televizyon programı yaparsan, bizim Anadolu Üniversitesi’nin radyo- televizyon bölümündeki imkanlardan yararlanabilirsin. Çocuklar da senden eğitim alırlar” demişti.

Çok geçmeden TRT’ye kurum dışından bir program yapmam gerekti. Ben de kalkıp Eskişehir’e gittim. Stüdyoları, çekim ve montaj imkanlarını görünce, ağzım bir karış açık kaldı. Zira küçük bir TRT ile karşılaşmıştım. Böylece “Olay” programı için bir ekip oluşturduk. Ekiptekilerle hem birikimlerimi paylaşıyor, hem de çekimler yaparak çok başarılı haberlere imza atıyorduk. Hatta yurt dışına çıkarak, uyuşturucu, döviz ve altın kaçakçılığı rotasını görüntüledik. İstanbul-Kapalıçarşı’da sonuçlanan kaçak trafiği adım adım belgeledik.

Öğrencilerinin başarısı, gençliğinde yerel gazetecilik yapmış olan Hoca’yı çok heyecanlandırıyordu.

★★★

Gelişmiş Batı ülkelerindeki benzerlerini andıran Anadolu Üniversitesi onun elinde  adeta küçük bir şehir görünümünü almış, kampüse kazandırdığı eserler, belediye başkanı olduktan sonra Eskişehir’i  Anadolunun Paris’i yapacak kadar geniş bir ufka sahip bulunduğunun işaretlerini vermişti.

Büyük başarısına karşılık alçakgönüllü oluşu, ona duyulan sevgi ve saygıyı üniversite dışına da taşımıştı. Örneğin Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi’nde bir konuşmacıyı dinlemeye gittiğinde, protokolde yer kalmadığı için “Biz kalkalım siz oturun hocam” diyenlere rağmen, seyircilerin arasına karışıp herhangi bir yere oturacak kadar gani gönüllü ve tevazu sahibiydi.

Bu nedenle Eskişehir denilince aklıma hemen Yılmaz Büyükerşen adı gelir ve bozkırda bir rüya güzelliğine sahip bu kenti, her zaman hayaller, umutlar, anılar, sevinç gözyaşları ve ülkemin büyük bir mutluluğu olarak anımsarım.  

★★★

Eskişehir’in eskileri, kentin tarihini ikiye ayırırlar:

Yılmaz Hoca’dan önce ve Yılmaz Hoca’dan sonra...

Onun Büyükşehir Belediye Başkanı oluşu, kent tarihi için adeta bir milattır.

Çünkü o, kötü kokulu Porsuk Çayı ve bataklıklarıyla meşhur Eskişehir’den; “Eskişehirli misin? Aman ne güzel şehir, çok şanslısın” denilerek söz edilen çağdaş bir şehir yaratmayı başardı.

Şimdilerde Porsuk çayında gezinen gondollarıyla, kavurucu bozkır sıcağında yüzmek isteyenler için yapay kumsallardan kristal sulara açılan plajlarıyla, muazzam parkları, insana huzur ve dinginlik veren yemyeşil yaşam alanları, kültür zenginlikleriyle Türkiye’nin dört bir yanından insanlarımızı çağıran bir kent haline geldi Eskişehir...

Her ne kadar ismi, ‘Eski’ şehir olarak anılsa da, Yılmaz Büyükerşen Hoca bu şehri öylesine yeniledi, öylesine güzelleştirdi ki; adeta bir köşede atılı duran, pastan bakımsızlıktan güzelliği fark edilmeyen unutulmuş bir bakır siniyi ovdu, pasını söküp attı, kalaylayıp parlattı. Ve pırıl pırıl bir şehir çıkardı ortaya... 

★★★

Şöyle sormuşlar ona “Gözünüzü kapattığınızda 100 yıl sonrasının Eskişehir’ini nasıl hayal ediyorsunuz?”

Yılmaz Hoca şöyle yanıtlamış:  

“Her zaman çocuksu bir yanım oldu. ‘Jetgiller’ adlı bir çizgi film vardı ya hani, uzay araçlarıyla uçarak işe giden insanlar, işte öyle bir şehir hayal ediyorum.”

Hayal gücünün muhteşemliğine bakar mısınız?..

O hayal gücüyledir ki; küçük sayılabilecek bir orta Anadolu şehrine tramvayı getirip koydu, insanlar şehir merkezinde rahat ulaşım sağlasınlar diye.

Yılmaz Büyükerşen, Eskişehir’e bir armağandır...

★★★

Bundan 30 yıl önce biri çıkıp “Eskişehir, Türkiye’nin en güzel şehri olacak” demiş olsa, gülünüp geçilirdi. Çünkü, Anadolu bozkırının düzlüğünde yer alan bu şehrin, günün birinde bu görünümü alabileceğini tahmin edebilmek, aşırı gelişmiş bir düş gücü gerektirirdi. 

Dağ yok, deniz yok, doğru dürüst nehir yok, ağaç yok, iklim yok!.. 

Ne kadar güzelleşebilirdi ki bu şehir?..

Bu sorunun yanıtını merak edenlere yarından tezi yok, Eskişehir’in yolunu tutmalarını tavsiye ederim. Gördüklerine inanamayacaklar.

Zira caddeleri, meydanları, binaları, heykelleri, kanalları, köprüleri, tramvayları, tiyatroları, senfoni orkestrası, operası, üniversiteleri, kafeleri ve parklarıyla tam bir Avrupa kenti çıkacak karşılarına. 

Emin olun hiç abartmıyorum. Görmeyen inanamaz.

Yalnızca fiziksel değişimden söz etmiyorum. Şehrin insani dokusu ve atmosferi de tılsımlı bir değnekle dokunulmuşçasına değişmiş durumda. Ortaçağ ile zamanımız arasına sıkışmış kocaman bir kasabanın yerinde, şimdi uygar ve modern bir şehir yükseliyor.

İşte bu tılsımlı değneğin adı; Yılmaz Büyükerşen...

★★★

Ulu önder Atatürk’ün doğumunun 100. yılının kutlandığı 1981 yılında Eskişehir’in 100 köyüne hediye ettiği büstler ile Mihalıççık, Mahmudiye, Seyitgazi ilçeleri ve Gemlik’in Karacaali ile Kapaklı köylerindeki Atatürk heykelleri, Yılmaz Büyükerşen’in imzasını taşıyor.

Gaziantep vilayet binası önündeki bronz Atatürk heykelini de yapan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’dir.

Türkiye’de “balmumu heykel” yapımında tek isim olup, Anıtkabir Müzesi’nde sergilenen Atatürk heykeli ile TBMM binasında, (Merhum Mustafa Koç’un girişimiyle) Londra’daki Madame Tussoud ve Makedonya- Manastır Askeri İdadi Müzesi’nde sergilenen “17 yaşında Atatürk” balmumu heykelleri de onundur.

★★★

Anadolu Üniversitesi’ndeki rektörlük görevi YÖK Kanunu’na ilave edilen “Bir kişi 2 dönemden fazla rektörlük yapılamaz” hükmü nedeniyle sona erdirilince, öğrenciler “rektörümüzü istiyoruz” diye yürüyüş yapmışlar. Bunun üzerine hocayı Alman ZDF Televizyonu’ndan aramışlar, konuyla ilgili soruya şu cevabı vermiş:

“68’den beri öğrenciler hep rektör istifa diye yürüdüler, ilk defa rektörleri devam etsin diye yürüyorlar!..”

Çünkü o Eskişehir’den önce, Yunus Emre kampüsündeki tüm güzelliklere imza atmış ve öğrencilere yaşanası bir kampüs bırakmıştı.

★★★

Kırım Tatarlarının  yoğun olarak yaşadığı semtlerden biri olan Şeker Mahallesi’ndeki Eskişehir Opera Binası’nın karşısında yer alan İsmail Gaspıralı Sokağı’na, Kırım ve Türk Dünyası’nın  çok önemli ismi Gaspıralı İsmail Bey’in büstünü dikerek üzerine Gaspıralı’nın “Dilde, fikirde, işte birlik” özdeyişini ekleyen; Putin tarafından Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan Özerk Cumhuriyeti’nin gelişimine katkıda bulunduğu için madalya ile ödüllendirilen; ayrıca Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Türk Delegasyonu Başkanı olan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen için “Artık yaşlandı kendini emekliye ayırıp torun sevsin” diyenlere ve onu yaşlı yaftasıyla yıpratmaya çalışanlara da bir çift sözüm var:

Herkese örnek olmasını dilediğim, müthiş işler yapan bir Büyükşehir Belediye Başkanı olan Yılmaz Büyükerşen Hoca, evet, çoğuna göre yaşlıdır: 86 yaşındadır. 

Fakat onu yaşlı görüp artık eser bırakamayacağını sananlar, Mimar Sinan’ın en muhteşem eserlerini en olgun çağ olan yaşlılığında yaptığını hiç unutmamalılar. Örneğin Mimar Sinan’ın 80 yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” diye nitelendirdiği Selimiye Camisi, gerek Sinan’ın, gerekse Osmanlı mimarisinin baş yapıtlarından biridir.

Eskişehir’in çehresini tamamen değiştirerek içinden nehir geçen bir orta Avrupa şehrinden farksız görünüm kazandıran, böylece Eskişehirlilerin hayatını doğrudan etkileyen, kültür, sanat, bilim ve hizmet insanı Yılmaz Büyükerşen Hoca’nın, bu olgunluk çağında yapacağı muhteşem projeleri var. Onda bu Mimar Sinan gayreti, azmi, kültürü, birikimi, çalışkanlığı olduktan sonra inanıyorum ki daha çok güzel işler yapar... 

Size sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yaşlar diliyorum, değerli Hocam.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp