Dostlarım,
Sizi hiç tanımıyorum, ama nedense içimden “dostlarım” demek geldi.
Yıl boyunca yaz tatilini iple çekerek çalıştınız.
Aileniz de öyle.
Sonuçta rüyalarınıza giren, hayallerinizi süsleyen deniz kıyısındaki otele yerleştiniz.
Ama aksilik bu ya!
Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı 10 Ağustos günü, tam tatilinizin ortasına denk geldi.
Düşünmeye başladınız.
İçinizden “Benim ve eşimin birer oyundan ne çıkar, acaba gitmesek mi?” diye geçirdiniz.
Sonra “Kardeşim aday belirlerken bana mı sordular? Bu saygısızlığı protesto ediyor ve sandığa gitmeme hakkımı kullanarak oy vermiyorum” diyenleri dinlediniz.
* * * *
Bir sabah kahvaltı yaparken, çocuğunuzun su gibi duru masmavi gözlerinin içine baktınız.
O güzelim gözlerin günün birinde size “Baba, madem o seçimde Cumhuriyet'in geleceği belirlenecekti, o halde niçin oyunuzu kullanmaya gitmeyip de otelde kalmayı tercih ettiniz?” diye soracağını anladınız.
İşte o anda oy vermenin sadece bir hak olmadığını, aynı zamanda bir yurttaşlık ve demokrasi görevi olduğunu düşünerek, tatilinizi yarıda kesmeye ve sandığa gitmeye karar verdiniz.
Çünkü bu seçimin demokrasimiz ve Cumhuriyet'imizin geleceği için taşıdığı yaşamsal önemi çok iyi kavramıştınız.
Ayrıca oy vereceğiniz adayı yeterince tanımamış olmanıza rağmen, oy vermeyeceğiniz adayı fazlasıyla tanımıştınız!
Böylece hem rahatladınız, hem de seçimlerin kaderini tek başınıza belirleyemeseniz bile, sonuçlarını konuşma, eleştiri yapma ve çocuğunuza “Ben o seçimde oyumu kullanarak görevimi yerine getirdim yavrum” deme hakkını kazandınız.
* * * *
O temsili resimdeki plajı, yeniden dönmek üzere bir günlüğüne boş bırakıp sandığa koşacak demokrasi aşığı dostlarım,
Sizi yürekten kutlarım.
Bu anlamlı davranışınızla hem yurttaşlık görevinizi yerine getiriyorsunuz, hem de gelecekte oy vermek isteseler bile, oylarını atacak sandık bulamayacak olanlara çok anlamlı bir ders veriyorsunuz.
Darısı tüm plajlardakilerin başına!..”
Not: Temsili fotoğrafı gönderen değerli okurum, saygın bilim insanı Prof. Dr. Siber Göksel'e teşekkür ederim.