Top
05/11/2023

Atatürk hasta haliyle Mersin ve Adana’ya neden gitti?

ATATÜRK'ÜN ÖLÜMÜNE NEDEN OLAN KARACİĞER SİROZU ALKOLE BAĞLI DEĞİLDİ (2)

Değerli okurlarım,

Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm nedeni hep tartışılmıştır. Uzmanlar bunu, tıp biliminin o yıllardaki tanı ve tedavi yöntemlerinin yetersizliğine bağlıyorlar.

Buna rağmen Kasımpaşa Deniz Hastanesi eski Başhekimi, Emekli Amiral Dr. Vehbi Alpman'ın bilimsel araştırması Atatürk'ün kesinlikle alkole bağlı karaciğer sirozundan ölmediğini kanıtlıyor.

Araştırmayı okumaya kaldığımız yerden devam ediyoruz:

“Prof. Dr. Utkan Kocatürk, “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”nün son baskısında, 8 Eylül 1938 tarihinde Dr. Nihat Reşat Belger, Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp ve Prof. Dr. Noel Fiessinger tarafından düzenlenmiş bir raporu gündeme getirmişti. Bu rapor, Atatürk'e 7 Eylül 1938 günü yapılan karın ponksiyonundan bir gün sonraki muayene bulgularına dayanılarak düzenlenmiştir. Raporun en çarpıcı bölümü şöyledir: “…bu vakada “laennec” tipinde bir skleröz hepatit (alkole bağlı siroz) söz konusu olamaz. Fakat söz konusu olan “Hanot ve Gilbert” tipinde bir hipertrofi (biliyer siroz) şeklidir.”

Prof. Dr. Fiessinger'in rapora koyduğu not, tanının belirlenmesi açısından çok anlamlıdır. “Teşhis 28 Mart 1938 günü formüle edilen teşhistir: Hepatite Sclereuse Hypertrophque, Typ Hanot et Gilbert (anlamı: safra yollarındaki kronik tıkanma sonucu gelişen siroz = biliyer siroz)

ATÜTÜRK HAKKINDA ÖLÜMÜNDEN İKİ AY ÖNCE VERİLEN RAPOR DA HASTALIĞININ ALKOLE BAĞLI KARACİĞER SİROZU OLMADIĞINI KANITLIYOR

Özetle, 8 Eylül 1938 günü yapılan muayene sonucunda; Prof. Dr. Fiessinger'in gündeme getirdiği, Atatürk'ün karaciğerinin küçülmediği, mart ayında yapılan muayenede saptanan büyüklüğü koruduğu ve üzerinin pürtüksüz oluşu, raporu hazırlayan diğer doktorları da hipertrofik siroz (biliyer siroz) tanısını kabule yönelttiği anlaşılmaktadır.

Oysa alkol kullanımına bağlı olarak meydana gelen sirozda karaciğer küçülmektedir. Diğer nedenlerle oluşan sirozda ise karaciğer büyümekte ve büyüklüğü son güne kadar devam etmektedir. Bu bilimsel doğru tek başına, Atatürk'te oluşan sirozun alkole bağlı olmadığı ve başka bir nedenle meydana geldiğini gösteren önemli ve vazgeçilemez bir tespittir. Zira Atatürk'ün ilk muayene raporunda karaciğerin büyüdüğü, 8 Eylül 1938 tarihli raporda ve son raporlarında karaciğerdeki büyüklüğün devam ettiği vurgulanmıştır.

28 Mart 1938 tarihinde karında bir miktar olarak saptanan su birikiminin 6 ay gibi kısa sürede 2 kez ponksiyon gerektirecek düzeye ulaşması da göz ardı edilmemelidir.

Derlememin bu bölümünde karaciğer sirozu tanısına neden olan çeşitli etkenler ve hastalıklarla ilgili bilinen doğruları hatırlatma amacıyla sunmak istiyorum.

Sıtmada düzenli aralıklarla başlayan ve genellikle titreme – ateş – terleme evrelerinden geçen nöbetler tipiktir. Sıtmanın en tipik belirtisi nöbetler süresince üşüme ve ateş basmasının birbirini izlemesidir. Nöbetler boyunca bir – iki saat süren üşüme ve titreme evresinin ardından hızla 40 derece – 41 dereceye kadar yükselen ateş olur. Ateş 3–4 saat sonra terlemeyle düşer. Hastalarda kansızlık, dalak ve karaciğer büyümesi, aşırı kilo kaybı olur.

Siroz çeşitli hastalıkların sonucunda oluşabildiği için klinik tablolarda farklılıklar vardır. Bazı durumlarda tanı biyopsiyle bile kesinleştirilemez.

ATATÜRK'ÜN 19 YIL ÖNCE GEÇİRDİĞİ SITMA NEDENİYLE KARACİĞER SİROZUNA YAKALANDIĞI GÖRÜŞÜ İNANDIRICI DEĞİL

■ Alkole bağlı oluşan sirozda (laennec sirozu); halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, hafif kilo kaybı, ayaklarda şişme, dalak büyümesi, deride küçük kanama odaklarının oluşması, sarılık, kaslarda atrofi, batında asit sıvısına bağlı şişme ve gerginleşme en sık rastlanan bulgulardır. Alkole bağlı sirozda karaciğer önce büyür, hastalığın son evresinde ise küçülür, yüzeyi ince pürtüklü yapıdadır.

■ Kardiyak siroz, seyrek rastlanan bir sirozdur. Kardiyak sirozda karaciğer büyür. Belirgin özelliği; hem karaciğer sirozuna, hem de neden olan kalp hastalığına ait belirtilerin ve bulguların birlikte görülmesidir. Tedavide öncelik neden olan kalp hastalığının tedavisidir.

■ Postnekrotik siroz, en sık rastlanan siroz tipidir. Karaciğer sirozuna geçirilmiş bir viral hepatitin neden olduğu kesin gibidir. Bu olgularda karaciğerin muayenesinde küçüldüğü ve yüzeyinin düzgün olmadığı görülür.

■ Bilier siroz, karaciğer içindeki safra yollarında ve safra salgılanmasında bozukluklar sonucu oluşur. Primer ve ikincil olmak üzere iki tür bilier siroz vardır. Primer bilier sirozun nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Otoimmün (bağışıklık sistemi kaynaklı) hastalık olabileceği görüşü güçlüdür.

■ İkincil bilier siroz, karaciğer dışındaki safra yollarının tam ya da kısmi tıkanmaları sonucu zamanla ortaya çıkar. Bu tıkanma, safra yollarındaki bir nedbe dokusundan, safra yolları taşından ya da safra yolları çevresindeki dokulardan kaynaklanan bir tümörün baskısıyla oluşabilir. Hastalığın ilk belirtisi genellikle inatçı kaşıntılardır. Daha sonra sarılık ortaya çıkar. Karaciğer başlangıçta da büyüktür, son evrede de büyüklüğü devam eder. Bilier siroz olgularında tedavi yüz güldürücü değildir ve belirtilere yönelik uygulamalar yapılır. Özellikle çeşitli medikal tedavi uygulamaları ile kaşıntıları önlemek amaçlanır.

ATATÜRK'ÜN ÖLÜM NEDENİYLE İLGİLİ TARTIŞMALAR O YILLARDA TIP BİLİMİNİN TANI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİNDEKİ YETERSİZLİKTEN KAYNAKLANIYOR

Atatürk'ün öldürülme olasılığını gündeme getiren ve bu konuda bazı doktorları suçlu bulan araştırmacılara, o günlerdeki tıp biliminin tanı ve tedavi yöntemlerindeki yetersizliğinin boyutunu unutmamaları gerektiğini hatırlatmak isterim. Tıbbın tanıda ve tedavide çok yetersiz olduğu o günleri, bugün ulaşılan bilim düzeyindeki ileri teknoloji ile değerlendirip, günümüzden o günlere bakarak yorum yapmak, hem çok acımasız, hem de çok yanlış bir yaklaşımdır ve kesinlikle etik değildir.

Tüm inceleme ve değerlendirmelerimden sonra oluşan görüşümü satır başlarıyla şu şekilde özetleyebilirim:

1 – Atatürk'ün ölüm nedeni kesinlikle alkole bağlı oluşan karaciğer sirozu değildir.

2 – 19 yıl önce geçirdiği sıtma hastalığını ve kullanılan bazı ilaçları böylesine hızlı gelişen bir hastalığın sebebi olarak göstermek çok inandırıcı gelmiyor.

3 – Ölüm nedeni olarak; başlangıcına, ilerleyişine, klinik gidişine ve sonlanışına en çok uyduğunu düşündüğüm ikincil bilier siroz hastalığını gündeme getirmenin doğru yaklaşım olduğu kanısındayım. Çünkü hastalık sürecinde en çok rahatsızlık veren ilk belirti inatçı kaşıntılardır ve bu nedenle yapılan muayenede ilk kez siroz tanısı konmuştur, sıtma hastalığında gözlenen 3 – 4 saat süren 40-41 dereceye ulaşan ateş yükselmesiyle özellenen nöbetler gözlenmemiş ve rapor edilmemiştir. Yapılan muayenelerde karaciğer başlangıçta da büyüktür, son dönemde de büyüklüğü devam etmiştir.

Tartışılan ve belki yıllarca da tartışılacak olan Atatürk'ün ölüm nedenini sizlere olabildiğince bilimsel ve tarafsız sunmaya çalıştım. Derlememi çok kesin ve net bir yorumla sonlandıracağım.

ATATÜRK SAĞLIKLI OLDUĞUNU DÜNYAYA GÖSTERMEK VE ÜLKESİNİN GÜCÜYLE HATAY'I ALMAK İÇİN HASTA HALİYLE MERSİN VE ADANA'YA GİTTİ

Göz ardı edilemez bir gerçeği gündeminize yeniden getirmek istiyorum. Hastalığının ciddiyetini koruduğu günlerde Atatürk, dış basında sağlığı ve geleceği ile ilgili gündeme getirilen haberlerden rahatsızlık duyuyordu. Dünyaya yaşadığını ve ülkesinin gücünü göstermeli, milletine verdiği sözü yerine getirmeli ve özellikle Hatay'ı geri almalıydı.

19 Mayıs 1938 günü Ankara Stadyumu'nda son defa Ankaralıların karşısına çıktı, aynı gün törenden sonra Mersin'e gitti, daha sonra Adana'ya geçti. Adana'da askeri geçit töreni gerçekleşti ve ordunun başında olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Tüm bunlardan sonra dış basında hasta olduğu ve öleceğine ilişkin haberler kesildi. Fransızlar, Hatay konusunda tüm koşulları kabul ettiler. Hatay sorunu çözüldü ve Türk Ordusu 1938 yılı Temmuz ayı başlarında Hatay'a girdi.

Ülkesi için büyük fedakarlıklar yapmış, Türkiye çok şey kazanmış, ancak Atatürk sağlığından çok şey kaybetmiş, ülkesinin çıkarları uğruna kendisini ve sağlığını feda etmişti. Ülkesi kazanmış kendisi kaybetmişti.  Gerçek lider; hizmet verdiği, kendini adadığı toplum için kişisel çıkarlarını hiç gündemine getirmeyen, tüm varlığını ve çabasını ülkesinin çıkarları uğruna gözünü kırpmadan feda eden kişidir. Kanımca liderliğin ve özellikle dünya lideri olabilmenin olmazsa olmaz şartları, Atatürk için geçerli olan ve tüm dünyanın kabul ettiği bu niteliklerdir.

Atatürk'ün ölüm nedeni için yorumlar yapılabilir, araştırmacılar kendi değerlendirmelerine göre gerekçelerini gündeme getirebilirler, ancak lider kişiliği, dünya lideri niteliği ve bir ülkenin geleceği için kendi sağlığını hiçe sayarak yaptıkları tartışılamayacak kadar açıktır, kesindir ve nettir…”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp