Galatasaray’ı kutluyorum. Kimsenin kimseye güveninin kalmadığı bir ülkede sezon boyu takımı (birçoğu) paranoyadan ibaret kelamdan uzak tutarak şampiyon yapmak kolay değil. Bu nedenle Okan Buruk'u ve arkasındaki ‘sessiz emekçi teknik ekibi' özellikle tebrik ediyorum.

Büyük kulüplerde böyle şampiyonluklar, sezon içinde diğer branşlarda yapılan fahiş hataların da göz ardı edilmesine neden oluyor. Umarım yönetim bu sefer aynı hatayı yapmaz. Çünkü Galatasaray'ın basketbol şubesinde olup bitenler, futbolda olası bir başarısızlık halinde, belki de yönetimi götürebilecek boyuttaydı.

Düşünsenize; Hiçbir kulüpte başantrenörlük tecrübesi olmayan Yunan koçu göreve getirmek… Başarısızlık gün gibi ortadayken koç ile sözleşme uzatmak… 3 gün sonra pardon deyip sözleşmesini feshetmek… Sezon boyu gelip giden 10 yabancı oyuncu… Vs vs… Yönetim şapkayı önüne koyup tüm bunları masaya yatıracaktır diye ümit ediyorum.

Sezon sonu geldiğine göre artık futbol camiasının da muhasebe yapma zamanı. Sezon boyunca “Bu hakemlerle lig bitmez. Asarız, keseriz. Ligi bitirtmeyiz. Yabancı hakem gelsin. Bu MHK gidecek. Adil yönetim istiyoruz. Her şeyi belgeleriyle açıklayacağız” nidaları arasında işin sonuna gelindi.

Tüm açıklamalar ‘Başarı için her şey mubah' yaklaşımının yöneticilerde vücut bulmuş haliydi. Bunu bir yere kadar anlıyoruz. O zaman hodri meydan! Asıl bu saatten sonra konuşacaklarınız önemli. Sezon içinde algı yaratmak için boyunuzdan büyük laflar edip, sezon sonu susarsanız; kamuoyu önünde düşeceğiniz durumu söylememe gerek yok. Sözüm tüm kulüp yöneticilerine…

Eğer elinizde belge varsa konuşun, yoksa boş laflara artık karnımız tok!

Aslında konuşulması gereken, kulüplerin niçin iflas noktasına geldiği olmalı. Sevgili Atilla Türker'in kaleme aldığı ‘Futbolun Arka Bahçesi' adlı kitabını okuyunca, kulüplerde dönen dolapların gündeme gelmemesi için hep MHK'nin ve hakem meselesinin köpürtüldüğünü görmek bizi şaşırtmıyor. Ama asıl enteresan olan, Türker'in sunduğu belgelerdeki usulsüzlüklerin savcıları şaşırtmıyor olması!