Top
29/05/2013

Şimdi kim anıracak!.. Anırmanın rakısı!

Sevgili okuyucularım, burada ilginç bir olayı daha önce de sizlere anlatmıştım: Tayyip bir rüya görmüş, hep “Anırmaktan” söz ediyordu.
“Anırdı, anıracak, evinde anırsın, başka yerde anırsın, herhalde şimdi anırıyordur, köşesinden icra ediyordur!..”
Seçim gezilerinde, yurtdışı gezilerinde (örneğin son olarak Viyana'da) ve Meclis kürsüsünde hep aynı şeyi söylüyordu.
Yalan söylediğini bildiği için isim veremiyordu ama “Anırttığı (!)”
o kişi bendim!
Güya yıllar önce bir yazı yazmış, “Bunlar paradan altı sıfırı atarsa ben eşek gibi anırırım” demişim!
Tamamen yalandı. Birileri belki de Tayyip'i işletmişti.
Ancak söz konusu şahıs uyanık biri!.. Attığı bu nutuklarda bir yanda yalan söylerken, öbür yanda o köşe yazarının kim olduğunu belirtmiyor, isim vermiyordu…
İsim verse yalanı ortaya çıkacak, hakkında davalar açılacak, iddiasını kanıtlaması mümkün olmayacak, üste de şakır şakır tazminat ödemek zorunda kalacaktı…
Çünkü paradan altı sıfır atıldığı takdirde eşekler gibi anıracağını yazan veya söyleyen -ben dahil- hiçbir köşe yazarı, televizyon yorumcusu yoktu.
Ama benden -isim vermeden- söz etmeye yelteniyordu.

* * *

Tayyip'in bu “Düzeysizliği” ve uluorta her yerde anırmaktan söz etmesi, Meclis'te soru önergelerine konu oldu. CHP Konya Milletvekili Atilla Kart'ın önergesi özetle şöyleydi:
“Başbakanın edep sınırlarını zorlayan bu söylemleri, karşımıza temel bir sorun olarak çıkmaktadır. Düzeysiz üslubu ile Türkiye siyasetinin önünü tıkamakta ve krize yol açmaktadır.
Bunun en dramatik örneklerinden biri Emin Çölaşan'la ilgili olarak söylediklerinde ortaya çıkmıştır…
Adı geçen yazar ‘Anırmak' ifadesini kullanmadığını açıklamıştır. Esasen, kullanmış olsa kayıtlarda olması gerekir.
Hal böyle olmasına rağmen Başbakanın ‘Yalan söylemeye tenezzül ederek ve devam
ederek' aynı ithamı sürdürmesi ibret verici ve düşündürücü bir olaydır. Hele bu ifadenin ısrarla kullanılması, siyaset düzeyi anlamında kaygı vericidir.
Başbakan kişileri hedef göstererek suç işlemekte ve nüfuz suistimalinde bulunmaktadır. Şimdi doğrudan soruyorum:
– Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na yalan söylemek yakışır mı?
– Yukarıda sözü edilen kelimenin (anırmanın) ısrarla dile getirilmesinin edeple, siyasi
ahlakla ve devlet adamlığı ile bağdaşır bir yanı olabilir mi?
– Nefret söylemi niteliğinde olan bu tür düzeysiz söylem ve ithamları bundan böyle de
sürdürmeye tenezzül edecek misiniz?”
Tayyip'in yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı'na verilen soru önergesi özetle böyleydi.

* * *

Şimdi Atilla Kart'a Meclis Başkanı Cemil Çiçek imzasıyla birkaç gün önce gönderilen yanıta -yine özetle- bakalım:
“İçtüzüğün 96. maddesine göre soru kısa, gerekçesiz ve kişisel görüş ileri sürmeden, kişilik ve özel yaşama ilişkin konuları içermeyen bir önerge ile belli konularda bilgi
istemekten ibarettir…
Ayrıca Başkanlığa gelen önergelerin kaba ve yaralayıcı ifadeler taşımaması gerekmektedir.
Önergeniz bu nitelikleri taşımadığından işleme konulmamış ve ekte iade edilmiştir…”
Atilla Kart bu yazıya 21 Mayıs 2013 tarihli yazısıyla yanıt verdi, önergesini başka sözcüklerle yineledi:
“Önergemizde ‘Anırmak' ifadesini zorunlu olarak kullanmıştık… Bundan sonraki bölümlerde bu ifade ‘A….k' olarak kullanılacaktır.
Başkanlığınızın bu konudaki tesbitine katılıyoruz.
‘A….k' ifadesi kaba ve yaralayıcı olmaktan öte, edeple bağdaşmayan bir ifadedir. Meclis Başkanlığı doğru ve yerinde bir tesbit yapmıştır.
Ancak bu, bizim önergemizde durup dururken dile getirdiğimiz bir ifade değildir. Bize ait
değildir. Başbakanın kullandığı bir ifadedir. Zorunlu olarak temas ettiğimiz ve atıfta
bulunduğumuz bir sözcüktür.
Sizin de Meclis Başkanı olarak belirttiğiniz gibi, Başbakanın kullandığı ‘A….k' sözcüğü
düzeysiz ve çirkin olmanın yanında kaba ve yaralayıcıdır.
Başbakan üslubuna, söz ve eylemlerine herkesten çok özen göstermek zorundadır. Başbakan maalesef bu düzeysiz ve çirkin üslubunu alışkanlık haline getirmiştir.
TBMM Başkanı'nın bu gerçekleri görmezden gelerek milletvekilinin yasama denetimini engelleyecek bir yaklaşım içinde olması kabul edilemez.
Açıklanan sebeplerle, iade edilen önergemizin işbu dilekçemiz üzerine yeniden işleme konulmasını talep ederim. Atilla Kart. Konya Milletvekili.”
Cemil Çiçek'in bundan sonra ne yapacağını hep birlikte göreceğiz.

* * *

Sevgili okuyucularım, şimdi işin en renkli ve heyecan verici (!) yanına geliyoruz.
Tayyip, Zonguldak mitinginde konuşmuş, yine “Anırmaktan” söz etmişti. Fethullah'ın Zaman
gazetesi 5 Mayıs 2011 günü Tayyip'in “Anırma” olayına şöyle yer verdi:
“Çölaşan'a altı sıfır göndermesi… Başbakan: Bir köşe yazarı altı sıfırı atsınlar Taksim Meydanı'na çıkıp anırırım dedi. Herhalde evinde anırıyordur. Başbakan isim vermedi ama Emin Çölaşan'ı kastettiği şeklinde yorumlandı…”
Aradan yaklaşık 10 ay geçti.
Tayyip bu kez aynı sözleri Meclis kürsüsünden söyledi ve aynı Zaman gazetesi bu haberi ertesi gün şöyle verdi:
“Başbakan: Anırırım demişti, herhalde köşesinden icra ediyordur… Türk Lirası'-ndan altı sıfır attığımız zaman birileri enflasyon çatlar patlar diyorlardı. Hatta bunu diyenlerden bir tanesi, Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan'ı kast ediyor, Taksim'e çıkarım, şöyle yaparım, böyle yaparım, dört ayaklı bilmem ne gibi anırırım diyordu. Herhalde şimdi köşesinden icra ediyordur (anırıyordur).”

* * *

Avukatım Serhan Özdemir bu iki yazı hakkında da Zaman gazetesi aleyhine tazminat davası açtı. Anırma yalanına durup dururken benim ismimi katmışlardı. Mahkeme aşamasında benim bu sözleri yazdığımı veya söylediğimi kanıtlamalarını istedik, elbette ki kanıtlayamadılar.
İlk dava Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görüldü ve Zaman gazetesi tazminat ödemeye mahkum edildi. Yargıtay bu hükmü birkaç gün önce aynen onadı ve süreç kesinleşti.
İkinci haberle ilgili davamız yine birkaç gün önce Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından karara bağlandı. Zaman gazetesi bir kez daha tazminat ödemeye mahkum edildi.
Her gün “Allah, Peygamber, Müslümanlık, Fethullah” lafı edenler, insanlara böylesine hakaret etmekten, yalan yazmaktan, iftira atmaktan herhalde utanmıyordu!
Derslerini yargıdan aldılar…
Kimin anırdığı (!), kimin kimleri anırttığı (!) böylece, yargı kararlarıyla ortaya çıkmış oldu.
Avukatım ve sevgili dostum Serhan Özdemir'le birlikte dün bir yerde oturduk. Ayran bulamadık, mecburen birer kadeh rakı içtik!..
“Haydi bakalım, hocaefendinin şerefine… Zaman gazetesinin şerefine… Daha nice anırtmalara…” diye kadeh tokuşturduk!
Zaman'ın helal tazminat parasıyla içtiğimiz bu rakının tadına doyum olmadı.
Vallaha şurup gibiydi…
Ohhh, ilaç gibi geldi!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp