Top
25/01/2013

“Bir İhanetin Öyküsü”

SEVGİLİ okuyucularım, bazı kitaplar vardır, ilk satırını okumaya başladığınız zaman, bitirene kadar elinizden bırakamazsınız. Bugün size böyle bir kitabı tanıtmak istiyorum:

“Bir İhanetin Öyküsü.
Hasdal'da Bir Amiral.” (Kaynak Yayınları)
Kitabın yazarı Tümamiral Semih Çetin Balyoz davasında düzmece belgelerle yargılandı ve 18 yıl hapis cezası aldı. Şimdi öteki “Darbeci (!)” arkadaşlarıyla birlikte İstanbul'da Hasdal Askeri Cezaevi'nde yatıyor.
Kitabı sizlere sadece bir yazı boyutunda anlatmam mümkün olacak ama çok eksik kalacak. Sizlerden ricam şudur:
Bu kitabı mutlaka, ama mutlaka okumalısınız. Bir tezgahın içyüzünü, silah
arkadaşlarına sahip çıkmaktan bile korkan bazı komutanların marifetlerini ancak o zaman anlayacaksınız.
Tümamiral Semih Çetin muhteşem bir kitap yazmış. Bir subayın böylesine güçlü bir kaleme ve akıcı üsluba sahip olması ne kadar güzel.

* * *

Tutuklanan Semih Çetin, o sırada Gölcük'te, Cumhuriyet Donanması'nın Kurmay Başkanı olarak görev yapıyordu. Şimdi size kitaptan bazı bölümler aktaracağım. Tırnak içinde siyah harflerle yazılı bölümler amiralin sözleridir:
“…Bir gün alçakça bir iftiraya uğruyorsunuz. Ne olduğunu anlamadan, üzerinize atılan suçun delillerini bile görmeden hapse atılıyorsunuz.
Kızıyorsunuz… Ama sizin arkanızda devlet var. Sizin gördüğünüzü görecek hakimler ve savcılar var.
Hakkınızı koruyacak komutanlar var.
Yanılıyorsunuz, hiçbir şey değişmiyor. Kimse umursamıyor. Kırılıyorsunuz. Umudunuz azalıyor. Devlete güveniniz sarsılıyor.
Yıllarca hizmet ettiğiniz devlet size sırtını dönüyor. Bir emriyle gözü kapalı ölüme giderim diye düşündüğünüz komutanlarınız suspus oluyor.
Medya suskun. İnsanlar sinmiş. Ülkede garip şeyler oluyor. Üzülüyorsunuz…”

* * *

Semih Çetin yaşadıklarını adeta bir anı defterine yazmış, anlatmayı sürdürüyor. O meşhur Beşiktaş Adliyesi'nde savcıya avukatıyla birlikte ifade veriyor:
“Savcı son bombasını patlattı: ‘Demokrat Parti zamanında ezan tekrar Arapça okundu diye ihtilal yaptılar. Ne oldu? Her seferinde halk onları daha güçlü olarak iktidara getirdi… Amiralim siz Yassıada'yı bilir misiniz?'..
1960 ihtilalinde daha doğmamış olan bir savcı, o tarihte henüz iki yaşında olan bir amirale güya geçmişin hesabını soruyordu. Cevap vermedim. Sadece alaycı bir ifadeyle savcının gözlerinin içine baktım ve o müthiş nefreti gördüm.
Bu insanlar bizden nefret ediyordu. Davranışlarından, sözlerinden ve bakışlarından, intikam duygusuyla hareket ettiklerini hissediyordum. 15 yıl önce Türkiye ile Yunanistan'ı savaşın eşiğine getiren bir kriz döneminde gemimizle Kardak bölgesinde görev yaparken, çok
yakınımıza sokulan Yunan gemilerindeki subayların gözlerinde gördüğüm nefreti hatırladım.
Bugün Beşiktaş Adliyesi'ndeki gözlerde ondan çok daha fazlasını görmüştüm…”

* * *

Savcıya durumu soruyor. İfadesinden sonra acaba nasıl bir karar verilecek! Savcı yanıt veriyor:
“Diğer savcılarla durumu değerlendireceğiz. Ben tek başıma karar vermiyorum.
Siz buyurun istirahat edin. Biz size sonucu bildiririz diyerek sorgulamayı bitirdi. Odadan dışarıya kendimi zor attım. Kapıda bekleyen (Emir astsubayı) Umut'a savcının bu sözlerini aktardım. Şaşkınlıkla yüzüme bakarak elindeki cep telefonunu işaret etti.
‘Komutanım az önce SMS geldi. Televizyonda altyazı geçiyormuş. Tutuklanmak üzere mahkemeye sevk edilmişsiniz!”

* * *

Tümamiral Semih Çetin tutuklanmış, öteki subay ve astsubaylarla birlikte Hasdal Askeri Cezaevi'nde yatmaktadır:
“Akşam koğuşta otururken Cezaevi Müdürü (albay) elinde bir zarfla içeri girdi. ‘Komutanım, az önce Kolordu Komutanı (Korgeneral) geldi, size bir not gönderdi' diyerek elindeki zarfı uzattı. Merakla zarfı açtım ve yüksek sesle okumaya başladım:
‘Değerli arkadaşlarım, geçmiş olsun. Sizleri görmek istedim ama izin vermediler. Biliyorsunuz, cezaevinin kuralları var. En kısa zamanda özgürlüğünüze kavuşmanız dileği ile gözlerinizden öpüyorum.'
Gözlerimiz fal taşı gibi açılmıştı. Bu cezaevi 3. Kolordu Komutanlığı'na bağlıydı. Kolordu Komutanı bizimle görüşmek için buraya kadar geldiğini, ancak kendi emrindeki Cezaevi Müdürü'nün bizimle görüşmesine izin vermediğini söylüyordu!
Böyle bir şey söz konusu bile olamazdı. Bir komutan kendi emrindeki bir birliği istediği zaman ziyaret edebilir, isterse en ücra köşesine kadar gezip denetleyebilirdi.
Kolordu Komutanı'nın bu davranışı, TSK'nın son yaşananlara rağmen gerçeklerden ne kadar kopuk, büyük resmi görmekten ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gözler önüne sermişti.
Bu aymazlık gelecekte daha kötü günler yaşanmasına neden olacaktı.
Cezaevi Müdürü'ne ‘Bu mektubu Sayın Komutanımıza geri gönder, kendisine ne demek
istediğini anlayamadığımızı söyle' dedim.”
İşte size “Güvendiğimiz” Türk Ordusu'ndan ve onun komutanlarından acı bir tablo daha! Okurken benim içim sızladı.

* * *

Aradan uzun bir süre geçmiş, birkaçı dışında çoğu silah arkadaşları ve komuta kademesi, düzmece belgelerle tutuklanan silah arkadaşlarını, hatta ailelerini arayıp hatırlarını sorma zahmetine bile katlanmıyor.
Söz yine Tümamiral Semih Çetin‘de:
“Bu durumda olanları üçe ayırıyorum. Ailelerimizi bile aramayan gerçek vefasızlar birinci grubu oluşturuyordu. Kendilerini olaylardan tamamen soyutlamış, hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam ediyorlardı.
Gerçekten suçlu olabileceğimizi düşünenler ise ikinci grupta yer alıyordu. Herhalde bunların zeka düzeyini sorgulamak gerekirdi.
Son grupta ise, herhangi bir şekilde isimleri bizimle birlikte anılırsa kendi başlarının da derde gireceğini düşünen korkaklar yer alıyordu. Bunlar ailelerimizi arıyor, bir ihtiyaçları olup
olmadığını soruyor, ama bize bir not göndermekten bile çekiniyordu.
Zaman geçtikçe herkesin çapı, kalitesi ve karakteri belli oluyordu…”
Cumhuriyet Donanması'nın Kurmay Başkanı olan Tümamiral, işte bunları yazıyor. Anlattığı nice olaylar var, inanılır gibi değil.. Ve sonuca varıyor:
“Bu sefil komployu düzenleyenlerin amacı bizleri aşağılamak ve hor görmek. Böylece tüm
Silahlı Kuvvetler'i itibarsızlaştırmak, halkın gözünde küçük düşürmek ve dönüştürmek…”

* * *

Sevgili okuyucularım, tutuklanıp ceza alanlar sadece Balyoz sanıkları değil.
Deniz Kuvvetleri perişan ediliyor, subay ve astsubayları hakkında inanılmaz davalar açılıyor, insanlar birbiri ardına tutuklanıyor…
Casusluk, şantaj, suikast ve fuhuş!..
Özür dilerim ama aynen yazmak zorundayım. İki orospu bulup onların üzerinden yine düzmece belgelerle davalar açılıyor.
Bunların hesabını kim soracak, kime soracak?
Bakınız, iş öyle bir boyuta geldi ki, Cumhuriyet Donanması'nın Komutanı Oramiral Nusret Güner, bu yapılanları ve sergilenen hukuksuzluğu protesto etmek amacıyla şimdi görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Deniz Kuvvetleri'nde sadece iki Oramiral var. Kuvvet Komutanı ve Donanma Komutanı.
Güner önümüzdeki ağustos ayında Kuvvet Komutanı olacaktı.
Türk Ordusu üzerinde korkunç bir oyun oynanıyor. Bu oyunda özellikle yargı kullanılıyor. Genelkurmay Başkanı Necdet Bey ve öteki komutanlar, oynanan bu oyunu acaba görmüyor mu?
Bu işin en büyük sorumlusu olan Necdet Bey nerede?
Tümamiral Semih Çetin dört dörtlük bir kitap yazmış.
Mutlaka okumanızı rica ediyorum. Gerçek tabloyu ve oynanan tiyatroyu işte o zaman daha iyi göreceksiniz.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp