Top
22/06/2013

Tayyip’in korkusu

Sevgili okuyucularım, perşembe gecesi Mersin'de yaşanan olaylar dizisi, dünya spor tarihinde ilk kez olmuyordu. Geçmişte örnekleri var… Örneğin faşist diktatör ve insan
kasabı Hitler'in 1936 Berlin Olimpiyatları'nı açış töreni böyleydi.
Töreninin biletleri daha önce Nazi Partisi üyelerine elden teslim edilmiş, stadyuma giren herkese kapı önlerinde direktif verilmişti:
“Führer'i bütün gücünüzle alkışlayacaksınız.”
Önceki gece Mersin'de Akdeniz Oyunlarının açılış töreni öncesinde benzer gelişmeler yaşandı.
Güya satışa çıkarıldığı (!) açıklanan biletlerin tamamı birkaç dakika içinde toz oldu, AKP il ve ilçe örgütleriyle birlikte iktidarın güvenilir yandaşlarına elden dağıtıldı.
Mersin CHP'li bir ilimiz.
Büyükşehir dahil belediyelerin çoğu CHP'de.
Mersin'de iktidarı protesto eylemleri devam edip gidiyor.
Tayyip'i ve iktidar partisini günler öncesinden korku sardı:
“Pek çok ülkenin televizyonu bu töreni canlı verecek. Bu herifler şimdi biletleri önceden satın alır, açılış töreninde protesto eder, yuhalar. Dünyaya rezil oluruz. Ne yapmalı!..”
Birileri hem dövünüyor, hem de yanık bir sesle şarkı söylüyordu:
“Çaresiz dertlere düştüm,
doktor bana bir çareeee!..”
Çare derhal bulundu! Anlaşma uyarınca biletleri Biletix firması internet üzerinden satacaktı. Satışlar açıldı, “Kimliği meçhul (!)” kişiler tarafından 25 bin bilet anında satın alındı.
Bu kadar parayı kimler verdi, nasıl verdi, bu korkaklığı kimler örgütledi, bizler şu anda ne yazık ki bilemiyoruz.
Sonrasında o biletler AKP il ve ilçe örgütleri tarafından partililere beleş dağıtıldı…
Tayyip'in protesto edilmesi ve yuhalanması bir son dakika kararıyla işte böyle, parayı
bastırarak önlenmiş oldu.
Tayyip cılız alkışlarla baş başa bırakıldı.

* * *

Töreni baştan sona izledim. Öyle büyütmeye kalkıştıkları gibi “Dev” falan değil, sıradan bir açılıştı.
Bir şey dikkatimi fena halde çekti:
Oyunlara katılan ülkeler arasında Kıbrıs Rum Kesimi vardı. Sporcuları ve yöneticileri kendi bayraklarıyla geçtiler.
Peki KKTC neredeydi? KKTC yasaklı idi!
Oyunlar Türkiye'de düzenleniyor.
Başımızda maşallah kendisini dev aynasında gören, kibir ve gururdan çatlama aşamasına gelen bir “Dünya devi” yok mu?.. Var!
Uluslararası kuruluşlara ağırlığını koyup Akdeniz'in tam da göbeğinde yer alan bu Türk devletini Mersin'e niçin getirtemedi?
Ne biçim bir “Dev” bu!

* * *

Bekliyordum, törende yaptığı konuşmada bakalım bu kez kimlere posta koyacak, kimleri azarlayacak, ne diyecek!..
Yuhalanması önlendi de, acaba alkış alacak mıydı?
Uysal bir çocuk gibiydi.
Cart curt edemedi, hiç kimseye posta koyamadı.
Peki alkış aldı mı?
Çok cılız! Bir dünya devine yakışmayacak kadar az.
İyi ki uyanıklık edip biletleri önceden kapatmışlar, yoksa o stattan ağlayarak çıkmak zorunda kalırdı.

* * *

Bir başbakan düşünün ki, açılış töreninde yapacağı kısacık bir konuşmayı bile başkaları yazıyor ve kendisine o yazılı metni önündeki cam aygıttan okumak düşüyor…
Çünkü önünde cam aygıt olmazsa konuşamıyor, ne diyeceğini şaşırıyor.
Konuşmasında Akdeniz'den söz ediyordu.
Önce “Beyaz Deniz” dedi!..
Sonra -adeta İngilizce öğrenmişçesine- dünya literatürüne yeni bir kavram kazandırdı:
“White sea!”
Vallaha bunu İngilizce söyledi!..
Hani İsrail Cumhurbaşkanı'na “Van minıt” diye bağırmıştı ya, işte öyle.
Bu durumda karşımızda iki seçenek var.
İlki, Tayyip İngilizce öğrendi.
İkincisi, danışmanları metni yanlış yazıp kendisini yine dolduruşa getirdi.
Hangisinin doğru olduğunu bilemem!

* * *

Bir cümleyi birkaç kez vurguladı:
“Akdeniz barış dostluk ve kardeşlik denizidir… Bu denize kıyısı olan bütün ülkeler barış içinde yaşamalıyız…”
Suriye kafilesi de açılış törenindeydi.
İyi ki içlerinden biri çıkıp ortaya “Sen ne diyorsun, hani senin dostluğun, hani senin barış ve kardeşliğin” diye bağırmadı.
Bir açılış töreni işte böyle geçti.

Belgeleri bekliyoruz

Sevgili okuyucularım,
toplumsal başkaldırı eylemlerinin tam göbeğinde idik. Tayyip iki hafta önceki salı günü partisinin Meclis'teki grup toplantısında kürsüye çıktı ve ilginç bir olay anlattı:
“Çok önemli bir tanıdığımın gelinini olaylar sırasında Kabataş'ta altı aylık çocuğu ile birlikte dövdüler. Kadının başörtüsünü zorla çıkarıp taciz ettiler…”
Hemen ardından yandaş Star gazetesinde gelin hanımın enseden çekilmiş düzmece ve örtülü fotoğrafı ile birlikte kendisiyle söyleşi yapıldı:
“Kabataş İskelesi'nde çevremi 70-100 kişilik bir grup sardı. Önce bazı kadınlar küfretti, bizi bu memlekette yaşatmayacaklarını söylediler. Sonra erkekler geldi.
Belden yukarıları çıplaktı, başlarında bant, ellerinde eldiven vardı.
Başörtümü çıkardılar, beni dövmeye başladılar. Her tarafım mosmor oldu. Yere
düşünce üzerime işediler.
Vücudum o günden beri idrar kokuyor…”
İstanbul'da AKP'li Bahçelievler Belediye Başkanı'nın gelini olduğu söylenen kadıncağız beynindeki fantezileri böyle anlatıyordu.

* * *

Bu olayı burada üçüncü, belki beşinci kez yazıyorum… Ve her seferinde soruyorum:
“Bu kadın madem böyle dayak yemiştir, uçan kuşu bile gören MOBESE kameralarının kayıtları nerededir? Kadın, polise ve savcıya gitmiş midir? Eğer gittiyse olayın tanıkları, belgeleri, örneğin polis ve Adli Tıp raporları, savcıya verdiği ifade nerededir?”
Piyasaya sürülen bu iddia çok ciddidir, üstelik vahim ve korkutucudur.
Masum bir kadın sadece başörtülü olduğu için, hem de yanında altı aylık bebeği ile
birlikte dayak yemiş ve hatta yere düştüğü zaman bir de üzerine işenmişse, bu olaya neden olan şahıslar derhal yakalanıp hesap sorulmalıdır.
Üstelik Tayyip bu olayı Meclis kürsüsüne taşımış ve topluma duyuran kendisi olmuştur.
Bir başbakan böyle dedikodular, varsayımlar, yalanlar ve palavralar üzerine konuşmaz yani, öyle değil mi!.. Herhalde bir bildiği olmalıdır!
Şimdi burada da karşımıza seçenekler çıkıyor:
1- Tayyip yine dolduruşa gelmişti. Meclis'te yalan söyledi, kafadan konuştu.
2- Tayyip'in yalanını örtbas edebilmek için Star gazetesine kimliği belirsiz bir kadını çıkardılar, yalanı o yolla sürdürdüler. Aslında öyle bir kadın yok ama gazete Tayyip'i kurtarmak için bu yalanı üstlendi.
3- Ortada bir danışıklı dövüş vardı. Toplumu kızıştırmak ve eylemcileri suçlamak için
üretilen bir yalanı daha fazla sürdürmekten korktular, vazgeçtiler.
Bu konu Tayyip tarafından hem de Meclis kürsüsünde açıklanmasaydı, kadının sözlerini dikkate bile almaz “Vah zavallı, herhalde kafayı üşütmüş” deyip geçerdik.
Şimdi açıklama yapma sırası Tayyip'te… İddiasının arkasında dursun, konuşsun, belgeleri açıklasın.
Bir “Dünya lideri” böyle bir durumda sözünün arkasında durmaz da ne yapar!
Ne biçim dünya lideri imiş bu.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp