Top
19/05/2013

19 Mayıs’ın perde arkası

Sevgili okuyucularım, Türkiye Cumhuriyeti'nde sadece dört ulusal bayramımız var. Şimdi bunlara kısaca ve tarih sırasıyla bakalım:
19 Mayıs (1919): Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı.
23 Nisan (1920): Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.
30 Ağustos (1922): Zafer Bayramı.
29 Ekim (1923): Cumhuriyet Bayramı.Ulusal bayramlarımızın tarihsel sıralaması böyle.
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 günü ulusal savaşı başlatmak amacıyla İstanbul'dan köhne bir gemiyle yola çıkıp Samsun'a ayak bastı.
Aradan yaklaşık 11 ay geçti, 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM açıldı. Bağımsızlık savaşı
başlıyordu.
İki yıldan biraz fazla zaman geçti ve 30 Ağustos 1922 günü düşman ordularını yendik… “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri” emri uyarınca 9 Eylül günü İzmir ele geçirildi ve savaş fiilen sona erdi.
29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edildi.

* * *

Birinci Dünya Savaşı'nı kaybettik, 30 Ekim 1918'de Mondros teslim anlaşmasını imzaladık. Pek çok yeri zaten yitirmiştik ama bu kez Anadolu düşman işgali altına girmeye başladı.
Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda sürecin başlangıcı 19 Mayıs 1919 günüdür.
Bundan tam üç gün önce, 16 Mayıs'ta Yunan Ordusu İzmir'e çıkmış ve bölgenin işgali başlamıştı.
Filistin cephesinden dönen Mustafa Kemal Paşa İstanbul'da yaşıyordu. O sırada Anadolu'da Rumlar ayaklanmış durumda.
Padişah Vahdettin çaresiz. Denize düşen yılana sarılır deyip Paşa'ya bir unvan verdi:
“Anadolu'da yeni kurulacak olan 9. Ordu Komutanı.”
Bu ordunun askeri yoktu, örgütlenmesi yoktu.

* * *

Anadolu'ya çıkan Mustafa Kemal Paşa elbette boş duracak değildi. Örgütlenme hemen başladı. Padişah ürkmüştü.
Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal, Anadolu'daki bütün valilere ve komutanlara 23 Haziran 1919 günü, komutanın Samsun'a çıkışının henüz birinci ayında emir gönderdi:
“Mustafa Kemal Paşa azledildiğinden, kendisiyle hiçbir resmi işleme girişilmemesi ve hükümet işlerine ilişkin hiçbir isteğinin yerine getirilmemesi kesinlikle talep olunur.”
Bunlar olurken padişah iradesinin henüz mürekkebi bile kurumamıştı…
Aradan sadece bir ay geçmiş, İstanbul hükümeti başına gelecekleri görmüştü!
Adı Ali Kemal olan bu hain aslında gazetecidir. Bütün milli mücadele aşamasında Anadolu'da savaşanlara sövmüştür.
Zaferi kazandığımız 1922 yılında İzmit'te halk tarafından linç edilmiştir.

* * *

Sivas Kongresi başlamak üzereydi. Yukarıdaki emirden hemen sonra Anadolu'ya ikinci bir emir daha gönderildi:
“Sivas Valisine.
Hükümetçe azledilen ve asi (isyancı) tanınan Mustafa Kemal Paşa'nın derhal tutuklanması ile, sıkı koruma altında İstanbul'a sevk edilmesi.”
Başkent İstanbul'u işgal eden yabancı güçler de Paşa'nın derhal tutuklanıp İstanbul'a
getirilmesini istiyorlardı.
Paşa'ya bir telgraf daha çekildi:
“Olaylar gereği yüksek memuriyetinize son verildiğinden, hemen ve hiç gecikmeden
Dersaadet'e (İstanbul'a) dönmeniz padişahımız emridir.”
Bu telgrafa yanıt hemen verildi:
“Milletin naçiz bir ferdi gibi çalışmak üzere, her şeyden kutsal bildiğim askerlik mesleğinden istifa ediyorum. Mustafa Kemal.”

* * *

İstanbul'da “İsyancıları” yargılamak üzere Harp Divanları kurulmuştu. Biri vardı ki, verdiği idam kararlarıyla ün yapmıştı. O Harp Divanı Başkanının adı Kürt Mustafa Paşa idi.
Mustafa Kemal Paşa da orada gıyabında yargılanıyordu.
Karar 20 Nisan 1920 günü açıklandı:
“Askerlik mesleğinden çıkarılan Selanikli Mustafa Kemal efendinin idama mahkum edilmesi
hakkında alınan karar padişahımızın onayına sunulmuştur.”
Vahdettin bu kararı onayladı.
Dikkat ediniz, Paşa'yı aşağılamak için kararda adı Selanikli Mustafa Kemal efendi diye geçiriliyor!

* * *

İşte bu idam mahkumu kahraman adam Anadolu'yu adım adım gezdi, Sivas ve Erzurum kongrelerini topladı, ordular kurdu, silah buldu, orduların başına geçti.
Bir gün olsun diktatörlüğe sapmadı.
Meclis, attığı her adımı özgürce denetliyordu.
Meclis'te özellikle sarıklı hocalardan kaynaklanan inanılmaz bir muhalefet vardı.
Düzce, Gerede, Konya, Yozgat'ta “Şeriat isterük” çığlıklarıyla gerici isyanlar çıktı.
Yunan Ordusu'na karşı savaşan Mehmetçik, şeriat isteyen bu topluluklar tarafından arkadan vuruldu.
Hepsi binbir güçlükle bastırıldı.
Adı Vahdettin olan o hain padişah, Anadolu'da birbiri ardına kazanılan zaferleri görünce, başına gelecekleri anladı.
1922 yılında bir gün İstanbul'daki işgal kuvvetleri komutanlığına resmen ve yazılı olarak başvurup “Beni buradan kaçırın, canımı kurtarın” dedi.
İngilizler tarafından emrine verilen Malaya isimli zırhlıya bindirilip Malta'ya, oradan da İtalya'ya götürüldü. San Remo'da öldü, Şam'da gömüldü.
19 Mayıs 1919 günü Samsun'da başlayan süreç 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet'in ilan
edilmesiyle sonuçlandı.
Padişahlık ve halifelik kaldırıldı.
Birbiri ardına devrimler yapıldı.

* * *

Sevgili okuyucularım, şimdi bir de günümüzde yaşanan utanç verici, yüz kızartıcı olaylara bakalım!..
Bazı çapsızlar piyasaya çıktı, bu vatanı düşman çizmelerinden kurtaran Atatürk'ün adını yok etmeye kalkıştı…
Ulusal bayramlarımızın kutlanması yasaklandı.
Şimdi bir Atatürk'e, yaşadığı olaylara bakın, bir de günümüzde bizi yöneten kafalara!..
Bir yanda boynunda asılı idam kararlarıyla vatan kuran bir kahraman…
Öbür yanda ise o vatanı yerli ve yabancı işbirlikçilere peşkeş çeken bugünküler!..
Farkı fark edin!
19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor bayramımız işte bu iç karartıcı koşullarda kutlu olsun.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp