Top
18/03/2015

Çanakkale dışında vatan toprağı yoktu

Sevgili okuyucularım, biz kendi tarihini bilmeyen bir toplumuz. Yakın geçmişte neler yaşandığından çoğumuzun haberi yoktur.
Örneğin Birinci Dünya Savaşı'na niçin girdiğimizi bilenlerin sayısı çok azdır. Almanya ve Avusturya, Rusya-İngiltere-Fransa üçlüsüyle kapışmış ve 1914 sonlarında savaş başlamıştı. 1912 Balkan Savaşı'nda hezimete uğrayıp yenik çıkan ve topraklarının çoğunu (Edirne, Selanik, Makedonya, Bulgaristan ve Arnavatluk dahil) yitiren Osmanlı, bu savaşta ne yapacaktı?
Genel kanı, Osmanlı Ordusu'nu hazır tutacak ama tarafsız kalacaktı.
Fakat öyle olmadı. Harbiye Nazırı Enver Paşa, hiç kimseye haber vermeden Almanya ile anlaşma imzalayıp savaşa balıklama daldı.
İki Alman zırhlısı (sonradan Yavuz ve Midilli adını alan zırhlılar) Alman amirali komutasında Karadeniz'e açılıp sadece Enver Paşa'nın izniyle Rus limanlarını bombaladı ve kendimizi savaşın tam göbeğinde bulduk.
Müttefiklerimiz Almanya, Avusturya ve sonra Bulgaristan.
Karşı taraf Rusya, İngiltere, Fransa.

* * *

Almanya'nın tek derdi, hasta adam Osmanlı'yı sonuna kadar sömürmek ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktı.
Almanya Batı cephesinde Rusya ile savaşıyordu ve bizden üç isteği vardı:
– Kafkas cephesinde ileri harekat yapıp Rus ordularını meşgul edin.
– Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda ve Afrika ülkelerinden İngiliz ve Fransız ordularına takviye asker gelmesini önlemek için Süveyş kanalını ele geçirin.
– Düşmanın Çanakkale'yi geçmesini önleyip Rusya'ya boğazlar üzerinden yardım gönderilmesine engel olun.

* * *

Kafkas cephesinde (Doğu Anadolu'da) Rusya ile kapıştık. O korkunç kış mevsiminde cepheye yol yoktu, yiyecek ve cephane gönderilemiyordu, asker aç ve çıplaktı. Bütün cephede ve özellikle Sarıkamış önlerinde perişan olduk. On binlerce askerimiz savaşarak değil, donarak şehit düştü. Erzurum ve Erzincan Rus ordusu tarafından işgal edildi.

* * *

Çoğu insanımız “Kanal harekatını” da bilmez. Şam'da 4. Ordu Komutanı, astığı astık kestiği kestik Cemal Paşa'ya İstanbul'dan emir geldi:
“Kanala taarruz edip ele geçirecek ve düşman ordularının ikmal yollarını keseceksiniz!..”
Bunun için birliklerin Tih sahrasını, uzun çölleri aşması gerekiyordu. Hazırlıklar yapıldı. Ordumuz yürüyerek, develerle çölleri geçip kanala ulaştı. Topları öküzler çekiyordu. 550 kilometrelik çölde susuzluk en büyük sorundu. Herkese günde sadece bir matara su içme hakkı tanınmıştı. Çöl yemeği günde 600 gram peksimet, 100 gram hurma ve çaydan oluşuyordu.
Bu ordu kanala ulaştı ama aynı gün hezimete uğrayıp geri dönmek zorunda kaldı. Birkaç gün içerisinde 52 subay ve 1.358 erimiz Almanya'nın hatırına şehit oldu!
Dikkat ediniz, Kafkas cephesinde Mehmetçik soğuktan kırılırken, aynı dönemde Tih sahrasında sıcaktan ve susuzluktan kırılıyordu.
Kanal seferi de böylece hezimetle sonuçlanmış oldu.

* * *

Kafkas cephesi ve Kanal harekatıyla birlikte üçüncü önemli cephemiz Çanakkale idi.
Burası tek vatan toprağımız idi.
Kafkas, Kanal ve Çanakkale dışında, o savaşta kan döktüğümüz diğer cephelere bakınız:
Galiçya, Suriye, Irak, İran, Yemen, Filistin, Hicaz.
Ne işimiz vardı bizim oralarda?.. Mehmetçiğin kanını niçin oralarda akıtmıştık?..
Hiçbiri vatan toprağı değildi.
Zamanında kılıç zoruyla ele geçirdiğimiz, ancak hiçbir zaman “Vatan” yapamadığımız yerlerdi.

* * *

Tek vatan toprağımız olan Çanakkale'yi Almanya'nın baskısıyla değil, kendi özgür irademizle canla başla savunduk, kahramanlık destanları yazdık…
Aksi takdirde, eğer Çanakkale geçilseydi başkent İstanbul düşecekti.
Bugün Çanakkale Deniz Zaferi'nin 100. Yıldönümü. Düşman donanması aylarca zorladığı, bombalayarak mahvettiği hedeflere veda edip geri çekilmek zorunda kaldı.
Ama Çanakkale bilançosu iki taraf açısından da çok ağır oldu.
En az 300 bin asker can verdi.
Yarbay Mustafa Kemal işte o savaşlarda parladı.

* * *

Sevgili okuyucularım, yazımın başında özellikle vurgulamıştım…
Biz yakın tarihimizi bilmiyoruz, ne olup bittiğinden haberimiz yok, öğrenmeye de niyetimiz yok!
Çanakkale için çok kitap bulabilirsiniz. Ancak iki ayrı olay var ki, gerçekten bilinmesi gerekir.
Kanal seferi macerası için iki kitap öneriyorum. 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın kurmay başkanı olan Orgeneral Ali Fuat Erden'in kitapları:
Birinci Dünya Savaşında Suriye Hatıraları.” (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.) Olayın içinde yaşamış olan komutan, tanık olduğu inanılmaz olayları anlatıyor.
İkinci kitabı yine o yazmış ama bendeki baskısı 1949 yılına ait. Piyasada yeni baskısı olup olmadığını bilemiyorum:
“Paris'ten Tih Sahrasına.”

* * *

Kafkas cephesini merak ediyorsanız, işte mutlaka okumanız gereken bir kitap:
“Hafız Hakkı Paşa'nın Sarıkamış Günlüğü.” (Derleyen Murat Bardakçı. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.)
Hafız Hakkı Paşa Rus Ordusu'yla savaşan 3. Ordu'nun Komutanı.
Kendi günlüğünde her şeyi anlatıyor… İyi niyetli ama ayakları yere basmıyor, rüya ve hayal aleminde yaşıyor. Asker aç ve çıplak, soğukta donuyor. Yol yok, yiyecek ve cephane gelmiyor. Paşa o hezimet sonrasında tifüs olup can veriyor.
Bu kitapları okuyunca, bugün birilerinin övmeye kalkıştığı Osmanlı döneminde ülkenin sefil ve acınası durumunu çok iyi göreceksiniz.

* * *

Evet, Birinci Dünya Savaşı'nda tek zaferimizi Çanakkale'de, vatan toprağında kazandık. Diğerleri vatan toprağı değildi ve hepsi de savaş sonunda elimizden uçup gitti.
O dönemde Osmanlı'yı Enver Paşa gibi gözü yüksekte olan, ayakları yere basmayan maceracılar yönetiyordu. Yenilgi kaçınılmazdı.
Nitekim kendisi de Orta Asya'da Rusya'ya karşı ihtilal örgütlemeye çalışırken, 1922 yılında öldürüldü. Ne işi vardı oralarda!
Bir onlara bakın, bir de ihtiyatlı, her attığı adımın sonrasını önceden düşünen, maceracı olmayan ve vatan savunması gerektirmedikçe savaştan kaçınan Mustafa Kemal Paşa'ya…
Çanakkale Zaferi'nin 100. Yılı kutlu olsun.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp