Top
15/10/2013

Bayram mı, tatil mi!

Sevgili okuyucularım, bugün Kurban Bayramı'nın ilk günü. Eskiden olsaydı yazıma “Kurban Bayramı'nız kutlu olsun” diye başlardım.
Ama artık bayram falan kalmadı.
Tatil var tatil!
İnsanlar yılın ilk gününde takvime baktıklarında bir tek şeyi görmek istiyor:
Şeker Bayramı'nda kaç gün, Kurban Bayramı'nda kaç gün tatiliz!
Bu yıl maşallah iki bayram da öyle denk geldi ki, yeme de yanında yat.
İşte Kurban Bayramı:
Tam dokuz gün tatil!
Böylesine uzun bir avanta dünyanın neresinde vardır, gerçekten merak ediyorum. Üç değil, beş değil, tam dokuz gün.
Artık bayram falan hikaye… İnsanlar kendilerini tatil beldelerine atmak için kıyasıya bir yarışa giriyor. Yollarda trafik tam bir felaket. Bayram sonrasında bilançoya bakın, kaç kişi can vermiş olacak.

* * *

İşin bir de matrak bir boyutu var. Birkaç gün sonra onun bilançosunu da göreceğiz.
Kurban kesmeye kalkışan binlerce acemi kasap kendini yaralayacak.
Kurban yerine sağını solunu kesecek, şansı varsa ölmeyecek.
Kurban Bayramı ve beraberinde gelen inanılmaz tatiller her açıdan vahşete dönüşüyor.
Özellikle bugün, kurbanların kesildiği gün ortalık yine kan gölü olacak. Köyler, beldeler ve özellikle de büyük kentlerin bazı semtleri kurban atıklarıyla dolup çöplüğe dönüşecek.
Gövdeler ağaçlara asılacak, deriler acemi kasaplar tarafından yüzülecek, kanlar yere akacak, sonra bir sürü paylaşma kavgası çıkacak.
Bu kargaşa ortamından yararlanan dinci-şeriatçı-avantacı-vurguncu kuruluşlar derileri ve bağırsakları toplayıp satacak, büyük vurgunlar gerçekleşecek.
Hırsızlıktan-yolsuzluktan Almanya'da yargılanıp yöneticileri hapis cezası alan Deniz Feneri Derneği bile kurban kestiriyor, kurban derilerini istiyor.
Deri olayında, piyasada deri satışında çok büyük rant-avanta-kazanç var.

* * *

Şimdi yeni bir vurgun türedi: “Vatandaş, kurban bedelini bizim vakfa ver, dünyanın dört bir yanındaki fakirMüslüman kardeşlerimiz için kurban kestirip etini onlara dağıtalım!..”
Siz parayı iyi niyetle bastırırsınız, sonrasını hiç kimse bilmez.
Kaç para toplandı, o paralar kimlerincebine gitti, fakir Müslümanlara ne verildi, bilen yoktur.
Önemli olan “Fakir Müslümanlar”üzerinden malı götürüp paracıkları cebe atmaktır.
Afiyetle yesinler.

* * *

Birkaç yıl öncesine kadar yazılarımda hep çağrıda bulunurdum:
“Derilerinizi lütfen Türk Hava Kurumu'na verin. Kurban bedelini Mehmetçik Vakfı'na yatırın…”
AKP hükümetleri bütün kuruluşlarla birlikte Türk Hava Kurumu'nu da ele geçirdi. Yine yetmedi ki, bu kurumun kurban derisi toplama yetkisini kaldırdı. Böylece derilerin tümüne yakını şeriatçı-Cumhuriyet düşmanı vakıf ve derneklere pompalanacak.
Ya Mehmetçik Vakfı!..
Kağıt üzerinde bağımsız ama aslında Necdet Bey'in başında olduğu Genelkurmay'la iç içe.
Doğrusunu isterseniz artık o eski çağrıları yapmak içimden gelmiyor ve bu yüzden
yapmadım.
Kim nereye verirse versin.
Türkiye bu kafaların elinde işte böyle bir dönüşüm sürecine girdi. Aydınlık kafalı insanlar kurban bağışı veya derisi için ne yapacaklarını şaşırmış durumda.
Şimdi böyle bir tatil ortamındayız!
Adı bayram, kendi tatil!
Tatiliniz kutlu olsun!

Beyefendi hacı olurken!

Sevgili okuyucularım, Osmanlı döneminde bir tek padişah hacca gitmemişti. Üstelik onlar “Halife” idi. Cumhuriyet döneminde hiçbir cumhurbaşkanı hacı olmamıştı.
Bay Abdullah Gül bu kuralı da bozdu, hacı oldu.
Şimdi Hayrünisanım'la birlikte Mekke'de.
Hacıya hırsız Suudi Arabistan Kralının davetlisi olarak gitti. Bu hırsız herif ve sülalesi her yıl Kurban Bayramı'nda kendisine yakın gördüğü devlet adamlarını davet eder, haram servetiyle beş yıldızlı ağırlar, onların hacı olmasını sağlar.
Allah kabul etsin!
Hacı Abdullah Bey'in Suudi Arabistan gezisi için Resmi Gazete'de yayınlanan
Cumhurbaşkanlığı yazısı aynen şöyle:
“13-17 Ekim 2013 tarihlerinde Suudi Arabistan Krallığı'na ziyarette bulunacağımdan, dönüşüme kadar Cumhurbaşkanlığı'na TBMM Başkanı Cemil Çiçek vekalet edecektir. Gereğini rica ederim.
Abdullah Gül.”
Dikkat ediniz, oraya niçin gittiğini devletin Resmi Gazetesi'nde bile gizliyor, hacı olmaya gittiğinden söz edemiyor!

* * *

Hacı Abdullah inşallah sağ salim, günahlarından arınmış olarak gelir. Orada mutlaka dualar da etmiştir:
“Yarabbim Cumhurbaşkanlığı makamını bana yeniden ihsan eyle… Rakibim olacak Tayyip'i pişman eyle… Bana onun karşısında yenilgi yüzü gösterme… Yarabbim değerli eşim Hayrünnisa'ya da Emine karşısında güç kuvvet ver… Beni Tayyip'e, onu Emine'ye ezdirme, bizleri Çankaya'dan uzak düşürme, oraya yeniden duhul eyle Yarabbim…
Amiiin!..”

* * *

Şimdi esas sürpriz bizi bayram sonrasında bekliyor. AKP'li bazı kadın milletvekilleri de kafileyle birlikte hacca gittiler.
Bayramdan sonra Meclis'e geldikleri zaman “Biz hacı olduk, artık örtünmek zorundayız” deyip örtünecekleri söyleniyor.
Sıkmabaşa girdikleri takdirde onların bugüne kadar gördüğümüz o güzelim açık saçlarını artık görmek mümkün olmayacak!
Alınlarına bir de bant takacaklar ki, saç kıllarının biri bile görünmesin.
Biliyorsunuz, “Müslümanlık” demek, saç kıllarının görünmemesi demek!
Duyduk duymadık demeyin ey ahali, “Müslümanlık” bu kadar kolay ve basit oldu.
Belki uzun pardösü de giyecekler, erkek eli sıkmayacaklar, tam “Müslüman” olacaklar!
Meclis onlara, onlar Meclis'e doğrusu çok yakışır.
Çankaya'daki hacı, Tayyip hacı, bakanlar hacı, milletvekilleri hacı, kadınları örtülü…
Bu tablo altında bundan sonra bize karada ölüm yok!
Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Koramiral Atilla Kezek istifa etmiş, Donanma
Komutanı Oramiral Nusret Güner daha önce istifa edip sakal koyvermiş, Hasdal
Askeri Cezaevi'nde tutuklu olan Balyoz sanığı subaylar bildiri yayınlayıp “Necdet Bey
neredesin” diye sormuş, terörist damgası yiyen Genelkurmay eski Başkanı İlker
Başbuğ hapishaneden bayram mesajı göndermiş, kim takar!
Mühim olan, Çankaya'da isen hırsız Suudi Kralı'nın daveti ile hacı olmak, kadın milletvekili isen fırsat bu fırsattır deyip örtünmek!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp