Top
15/05/2013

Konuş Tayyip… Niye düşman oldun?

Sevgili okuyucularım, AKP Hükümeti birdenbire Suriye'yi “Düşman” ilan etti. Gerek Tayyip, gerek onun Hariciye Nazırı Ahmet her gün kürsülere çıkıp Esad hakkında en ağır sözleri söylüyor, posta koyuyor, hakaretler yağdırıyorlar, Esad'ın gidici olduğunu iddia ediyorlar. Gidici olup olmadığını bilemeyiz. Bildiğimiz tek şey, bu anlamsız Suriye düşmanlığı nedeniyle başımıza bir sürü yeni belalar açıldığı.

Son Reyhanlı olayı bunun somut örneği. Ancak başka şeyler de var.
Esad rejiminden kaçma numarası yapan en az 300 bin kişi şu anda Suriye'ye yakın il ve ilçelerimizde yaşıyor. Bunlardan 194 bin kişiyi kamplarda barındırıyoruz. Yeme içme yatma tam pansiyon besliyoruz. Gerisi özgürce geziyor.
Bunlarla birlikte Türkiye'ye çok sayıda Suriyeli karanlık tip girdi.
Ajanlar, casuslar, hırsızlar, yankesiciler, sahte para basanlar, dolandırıcılar ve teröristler…
Suriye sınırımız yolgeçen hanı! Elini kolunu sallayan giriyor, çıkıyor, istediği zaman tekrar
geliyor.

* * *

Şimdi burada Türk kamuoyunda hiç tartışılmayan, üzerine hiç gidilmeyen bir soruyu sormak gerekiyor:
Biz Suriye ile niye düşman olduk?
Dikkat ediniz, bu sorunun yanıtını hiçbir zaman veremiyorlar.
Suriye bize herhangi bir düşmanlık mı sergiledi?
Hayır!
Türkiye'ye yan mı baktı?
Tehdit mi etti?
Hayır!
Sınırlarımızdan içeri terörist mi soktu? Türkiye'de adam öldürme, adam kaçırma, bombalama olayları mı yaptı?
Hayır!
O halde bu düşmanlık niye?
Aynı soruyu size sorayım:
Lütfen söyleyin, bunların Suriye'ye durup dururken niçin düşman olduğunu anladınız mı?

* * *

Bir de işin başka boyutlarına bakalım. Dünkü yazımda somut tarihler verip açıklamıştım.
Tayyip bir süre öncesine kadar Esad'ın en yakın dostu idi.
Birlikte aile boyu tatil yapar, sarmaş dolaş olurlardı…
Tayyip Esad'a övgü dolu sözler söyler, ona “Kardeşim Esad” diye hitap ederdi.
O halde ne oldu kardeşim, durup dururken Suriye'ye niçin düşman oldu bunlar?
Nasıl oldu da Cumhuriyet tarihimizde ilk olarak Türk Hükümeti, başka bir ülkenin rejimini devirmek için böyle utanç verici bir biçimde harekete geçti?
Tayyip bu soruların yanıtını veremiyor, o halde ben vereyim!

* * *

Türkiye ile Suriye ilişkileri çok iyi giderken, Tayyip'le Esad öpüşüp koklaşır ve aile boyu sarmaş dolaş olurken, bir gün Tayyip'e ABD'den mesajlar gelmeye başladı:
“Bak Tayyip, Ortadoğu'daki çıkarlarımız uyarınca biz bu Esad'ı devirmeye karar verdik. Şimdi sana düşen bizim yanımızda yer almak ve fedailiğimizi yapmaktır. Esad'a her fırsatta posta koyacaksın, gerekirse hakaret edeceksin ve adam devrilene kadar bu işin peşini bırakmayacaksın.”
Tayyip ABD'ye göbeğinden bağlı. Bu emri elbette uygulayacaktı…
Hem de elinin altında Davutoğlu Ahmet isimli, Osmanlı hayalleri (!) kuran bir Hariciye Nazırı vardı.
Burnunun ucunu bile görmekten aciz olan bu bıyıkları beyaz, saçları boyalı Hariciye Nazırı da devreye sokuldu ve Esad'a karşı sözlü saldırılar, tehditler, silah yardımları başlatıldı.
Fakat öbür yanda Suriye'nin yanında yer alan Rusya, İran ve Çin vardı. Onlar olmasaydı ve Tayyip korkmasaydı, Meclis'ten bir gün içerisinde karar çıkarıp “Ordular ilk hedefiniz Suriye, ileri” diyecekti.
Bir dahaki sefere inşallah!

* * *

Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikası hiçbir zaman böyle rezil duruma düşürülmedi. Karşımızda 900 kilometrelik Suriye sınırını yol geçen hanı yapmış, kevgire döndürmüş bir iktidar var.
Esad'ı devirmek için dışarıdan ithal edilen ve Suriye'de her gün kan döken profesyonel
teröristlerin beslenme kaynağı Türkiye.
Bu teröristlere Suudi Arabistan, Katar gibi Sünni-şeriatçı ülkeler ayda 1.000-1.500 dolar maaş ödüyor. Maaş onlardan, gıda ve silah yardımı Türkiye'den!
Harcamalar, rakamları adeta patlayan örtülü ödenekten gizlice yapılıyor.

* * *

Geçtiğimiz şubat ayında Cilvegözü Sınır Kapısı'nda bombalı araç patladı, 14 kişi öldü.
Hemen ardından açıklama yaptılar:
“Ekiplerimiz katilleri Suriye'de ele geçirip Türkiye'ye getirmiştir!.. Katillerin Esad rejiminin adamı olduğu ortaya çıkmıştır!..”
Hani katiller, nerede? Aylar geçti, onları hiç tanımadık!
Bu palavra, göz boyamacı açıklamalar da böylece unutuldu, güme gitti!
Şimdi Reyhanlı olayında daha bombaların dumanı tüterken aynı açıklamalar yapıldı:
“14 kişi gözaltına alındı.
Katiller Türk ama Suriye rejiminin adamları olduklarını itiraf ettiler!..”
Valla ben size açık söyleyeyim…
Bu gibi koşullarda beni de gözaltına alsalar, o maddi ve manevi baskılar sonrasında her şeyi itiraf ederim:
“Bombaları ben getirdim, ben patlattım. Özal'ı da ben öldürdüm. 12 Eylül darbesini de ben yaptım!..”

* * *

Hariciye Nazırı Ahmet Viyana gezisinde konuştu:
“Gücümüzü daha fazla test etmesinler!..”
Ey Ahmet, bundan bir süre önce bir jetimiz Suriye sınırlarından içeri girmişti, adamlar uçağımızı düşürdü.
İsrail Mavi Marmara gemisinde dokuz kişiyi öldürdü.
Cilvegözü'nde bombalar patladı, 14 kişi öldü.
Reyhanlı'da 51 kişi can verdi.
Bütün bunlar olurken sen hep o makamda nasıl oturuyordun. Sende maşallah ne sabır
varmış be!
Ama kim takar seni?

* * *

Sevgili okuyucularım, geçmiş yıllarda Apo isimli katil Şam'da barınırdı. 1998 yılı sonlarında Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Hatay'a gidip seslendi:
“Apo Suriye'den çıkarılmazsa, Türkiye Cumhuriyeti gereğini yapacaktır.”
Hemen ardından Cumhurbaşkanı Demirel Meclis kürsüsünde aynı şeyleri söyledi ve Apo Suriye'yi terk etmek zorunda kaldı.
O zaman hepimiz “Keşke ordumuz Suriye'ye girip şu pisliği temizlese” diyorduk.
Şimdi neyin kavgasını veriyor bu Tayyipgiller iktidarı?
Türk Milleti, Tayyip'in kirli mezhep kavgasının oyuncağı mı oldu?
Ya da “ABD madem Tayyip'e emir verdi, o emri yerine getirsin” mi diyeceğiz?
Eğer Suriye ve Esad'ın Türkiye'ye bizim bilmediğimiz bir saygısızlığı, kötülüğü, tehdidi, ihraç ettiği terörü vesairesi olduysa bunu açıklasınlar, hep birlikte hükümete destek verelim.
Ama ortada hiçbir şey yokken, durup dururken bir bataklığın, pisliğin, kan deryasının içine çekildik…
Tayyip'le Ahmet'in mezhepçiliği ve ABD'nin kendi çıkarları doğrultusunda verdiği emirleri uygulaması nedeniyle!
Bu saydığım olaylarda can veren herkesin sorumlusu, Ankara'da devlet olanaklarını kişisel kaprisleri doğrultusunda kullanan ve protesto edilme korkusuyla Reyhanlı'ya adım atamayan bu iki şahıstır.
Bunların hesabını bir gün mutlaka vereceklerdir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp