Top
15/01/2014

Kürtçüler yanlış ata oynamış!

Sevgili okuyucularım, Türkiye'nin nasıl soyulduğunu, sömürüldüğünü, rüşvet çarkının nasıl döndüğünü, bu rezilliklerin milyonda biri ortaya çıkınca hükümetin nasıl paniklediğini hep birlikte izlemeyi sürdürüyoruz.
Ayakkabı kutularından fışkıran paralar, evlerdeki kasalar, soygunu ortaya çıkaran savcıların ve polislerin sürgün edilmesi…
Yargının tümünü Tayyip iktidarının emrine sokmak için hazırlanan yasa tasarıları…
Babasının paltosunun altına sığınıp savcılığa ifade vermeyi reddeden Bilal oğlan vesaire…
Bunlar çok önemli olaylar. Türkiye'nin ana gündem konusu.
Ama başka önemli olaylar da var.
Hırsızlığın, vurgunların, rüşvetin peşine takıldık ve onları unuttuk.

* * *

Güneydoğu'da neler oluyor?
Kürtçülük vaziyetleri nasıl gidiyor?
Bu son olaylara sayın büyüğümüz Apo acaba ne diyor?
Biliyorsunuz, Tayyip sürekli ağlaşıyor, göreve elleriyle getirdiği Fethullah tayfasından yakınıyor:
“Bunlar paralel devlet kurdu. Bir ülkede bir devlet olur. İkincisine, yani paralel devlete izin vermeyiz!”
Oysa paralel devleti sadece Fethullah tayfası kurmadı.
İkinci bir paralel devlet daha var:
Güneydoğu'da Kürtçülerin kurduğu, giderek büyüyen ve önem kazanan ikinci paralel devlet.
Güneydoğu'da artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti sadece ismen var. Devlet piyasadan çekildi.
Asker kışlasında, polis karakolda.
Barış sürecine (!) zarar vermesin diye sessizce oturuyorlar.
Trafik kazası, uyuşturucu baskını gibi durumlarda ise yerlerinden dışarı çıkıyorlar!
İktidar “Aman barış süreci bozulmasın” diyerek Güneydoğu'yu Kürtçülere, özellikle de onların belediyelerine teslim etti.
Güneydoğu'da Kürtçülük yapmak, bu uğurda yırtınmak, yerleşim birimlerine Kürtçe isimler vermek, Kürtçe afişler asmak, PKK propagandası yapmak, Apo posterleri açmak artık serbest.
Her yer inim inim inliyor:
“Kürdistan'ı kuruyoruz. Burası Kürdistan. Bu topraklar bizim.”
Terör örgütü tarafından kurulan silahlı asayiş birimleri kentleri ve kırsal kesimi denetimi altına almış durumda.
Adına Barzani denilen o iki paralık aşiret reisi bile Tayyip'in davetlisi olarak Diyarbakır'da boy gösteriyor, ikisi de “Kürdistan'a selam” gönderiyor.
Bizim Necdet Bey'in Genelkurmayı, askerimize saldırı olunca açıklama yapıyor:
“Meşru müdafaa hakkı kullanılarak teröristlere silahla karşılık verilmiştir!”
Demek ki devlet meşru müdafaa durumuna geçmeyi içine sindirmiştir!

* * *

Şimdi belki “Güneydoğu'da bunlar olurken acaba İmralı'da durum nedir” diye soracaksınız.
Onu da size hemen anlatmaya çalışayım.
Apo kalıbının adamı çıkmadı.
İmralı'da krallar gibi ağırlanıyor ama bedeniyle birlikte ruhunu da AKP iktidarına sattı.
İmralı'dan Tayyip'e sürekli yağ çekiyor.
Başka çaresi yok çünkü günün birinde bir hukuk tezgahıyla serbest bırakılmayı bekliyor. (Daha da çoook bekler!)
Zaten olmayan kişiliğini işte bu uğurda sattı, sıfırladı.
Orada uysal bir kedi yavrusuna dönüştü. Enselenmeden önce aslanlar gibi kükreyen, Türkiye'yi mahveden o eski Apo şimdi nerede, ah nerede vah nerede!
Birkaç gün önce Kürtçü milletvekillerinden oluşan bir heyet daha kendisini İmralı'da ziyaret etti.
Her ziyaret sonrasında “Önderlerinin (!)” kendilerine neler söylediğini basına açıklıyorlar.

* * *

Apo'nun son ayetleri, yani son söyledikleri çok ilginç.
Şimdi kendisine kulak verelim:
“Savaş bir cehennem, barış ise cennettir. Eğer tam demokratik bir ülke kurulamazsa, içeride ve dışarıda savaş isteyen demokrasi dışı güçler, komploya hız verecektir.”
Cami avlusundan bulunup getirilen bu masum arkadaş (!) bu sözleriyle bizimle alay etmiyor, ciddi söylüyor.
Bunun gibi cıvık ve iktidarı yağlayan sözleriyle kendisini kurtarmayı amaçlıyor.

* * *

Fakat bu adamda yağcılığın, kişiliksizliğin haddi hesabı yok, sınırı yok. Adamın ayrıca utanması da yok.
Son vurgun, hortum, rüşvet, yolsuzluk operasyonları için bakınız Kürtçü milletvekillerine neler söylemiş:
“17 Aralık operasyonu paralel devlet tarafından hükümeti düşürmek için yapıldı.”
Aynen Tayyip ağzıyla konuşuyor, sonra şöyle diyor:
“Şu veya bu biçimde Başbakan'ı seçim öncesinde götürecekler. Onu bir gecede (Mısır'da ordu tarafından devrilen ve şimdi yargılanan) Mursi'ye çevirirler. Bunun nedeni de, (Tayyip'in) Kürt sorununu diyalogla sürdürmek istemesidir. Paralel devlet ABD ve İngiliz sermayesi ile Yahudi lobisinin bir parçasıdır, cemaat buna dahildir. Cemaat bu lobinin bir unsurudur. Devletin önemli kademelerini ele geçirmiştir.
Ben bir süreç yürütüyorum. Başbakan kendisini korumak istiyorsa önerilerimizi ciddiye almalıdır.”

* * *

Bunları söyleyen şahıs İmralı'da krallar gibi ağırlanıyor. İstediği yemekler pişirilip önüne getiriliyor, sevmediği yemekler yapılmıyor.
Örneğin Adana kebabı çok sever, haftada birkaç gün kendisi için özel kebap yapılır, sıcacık servis edilir.
Odası rahat ve konforlu.
İsteyince dışarı çıkar, masa tenisi oynar, spor yapar, tur atıp döner, kitap ve gazete okur, istediği kişilerle muhabbete koyulur. Her istediğinde doktorlar gelip muayene eder, maşallah turp gibi sağlamdır.
İmralı'da sürekli kalan MİT'çiler var. Onların görevi Apo ile konuşup söylediklerini Ankara'ya bildirmektir. Onu “Sen şunları söyle, bunları söyleme” diye yönlendirirler, o da kendisine verilen emirleri papağan gibi ezberleyip ziyaretçi gelen milletvekillerine aktarır.
Apo ziyaretçilere her seferinde iktidarı över, akıl hocalığı yapıp Tayyip'e yol gösterir. Ağzından hükümetin hoşuna gitmeyecek bir tek sözcük bile çıkmaz…
Çünkü korkaktır, kişiliğini yitirmiştir, af beklemektedir.
Düşünün ki, dünyaya gelmiş geçmiş katillerin en önde gelenlerinden biri olmasına karşın şimdi “Ben hep barıştan yana oldum” diyebilmektedir.
Kürtçüler yıllarca işte bu kişiliksiz ve korkak adamın, yalakanın peşine takılmışlar, yanlış ata oynamışlar.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp