Top
12/11/2013

Bu nasıl bir sevgidir yarabbim

Sevgili okuyucularım, geçtiğimiz 10 Kasım günü Türkiye'de olağanüstü olaylar yaşandı. Bunun benzerini başka bir ülkede duymak veya görmek mümkün değil, hiçbir zaman da
olmayacak.
Bundan tam 75 yıl önce öteki aleme göçen bir insanın böylesine bir sevgi seliyle anılması… İnanılır gibi değil.
Bir yanda onu unutturmak için çaba harcayan, adını ders kitaplarından çıkaran, “Atatürk” diyemeyenler…
Öbür yanda ise saat 9'u 5 geçe sirenler çalarken cadde ve sokaklarda, meydanlarda, Atatürk anıtlarında saygı duruşunda bulunan kitleler…
Pazar günü “O muhteşem gücü” bir kez daha gördük.
Anıtkabir'i ziyaret edenlerin sayısı o gün resmi açıklamaya göre bir milyonu aştı.
Anıtkabir'e ben de gittim… Oradaki havayı ve neler olduğunu görmek için gittim. Böyle bir şey olamaz… Genç, yaşlı, çocuk, kadın, erkek yüz binlerce insan ellerinde Atatürk'lü Türk
Bayraklarıyla sel gibi akıyordu.

* * *

Tanıdığım insanlarla, ama özellikle de hiç tanımadığım okuyucularımla bir yerlerde sık sık karşılaştığım zaman hep aynı soru soruluyor, aynı karamsar ifadeye yer veriliyor:
“Emin Bey ne olacak bu işler? Biz çok az kaldık, her şey bitti, Türkiye elden gitti.”
Hepsine aynı şeyi söylüyorum:
“Hiç ilgisi yok. Düşündüğünüzden çok daha fazlayız. Sakın karamsar olmayın. Bunların devri bir gün bitecek ve hesap sorulacak da, ne zaman biteceğini şimdi bilemiyoruz. Bu ülkeye Atatürk gibi bir adam gelmiş, sıfırdan başlayıp yeni bir vatan yaratmış. Bizim koşullarımız o günlerden daha mı kötü yani? O günlerde birilerine sorsaydık bu vatan elden gitti mi, yoksa kurtulur mu diye, kaç kişi kurtulacağını söylerdi?”

* * *

Bir şahıs düşünün ki, ülkesinin Başbakanlık makamına çökmüştür ama ülkesinin kurucusunun adını anamaz, “Atatürk” diyemez!
Gülünç bir olaydır ve sadece kendisini küçültür…
Ve bu adam 10 Kasım günü protokol zorunluluğu nedeniyle Anıtkabir'e geldi, orada kendi deyişiyle “Sap gibi” durmak zorunda kaldı.
Oh oldu, iyi oldu!
O duruşu yaparken içinden neler düşünüyordu, çok merak ediyorum.
– Yine geldik, Allah kahretsin!..
– Ulan benim ne işim var burada!..
– Vay bee Gazi Mustafa Kemal, sen gerçekten büyük adammışsın… Ne yaparsak
yapalım seni belleklerden ve yüreklerden silemedik, unutturamadık!..
– Yaaa şu saçma sapan tören bitse de gitsem!..
Tören bitince mutlaka rahatlamıştır!

* * *

10 Kasım günü Türkiye'nin en önemli spor olaylarından biri vardı.
Fenerbahçe-Galatasaray maçı.
Fenerbahçe stadı Atatürk'ü anan pankartlarla donatılmıştı.
Herkes bekliyordu…
Acaba maç öncesinde Atatürk ve şehitlerimizi anmak için saygı duruşu olacak mıydı?
Bu konuda karar vermeye yetkili olan kuruluş Futbol Federasyonu.
Bazen maçlar öncesinde görürsünüz, herhangi biri, özellikle bir spor adamı vefat ettiği zaman mutlaka saygı duruşu yapılır.
Doğrusu merak ediyorduk o maç öncesinde yapılıp yapılmayacağını…
Öyle ya, günlerden 10 Kasım, Atatürk için saygı duruşu yapılmayacak da ne zaman ve kimin için yapılacak…
Ve yapılmadı!
Niçin?
Çünkü Futbol Federasyonu da AKP'nin elinde. Bütün spor dallarını ve kurumlarını nasıl ele geçirdilerse, Futbol Federasyonu'nu da aynen öyle zaptettiler.
Başında Yıldırım Demirören var. Beşiktaş Başkanlığı yaparken takımını borç batağına sürükleyip batırmış biri.
Aynı zamanda büyük bir işadamı. Para babası… Sadece kendisinin değil, babasının bile kaderi ve geleceği Tayyip'in iki dudağı arasında.
Düşünün ki, babası Erdoğan Demirören iki yandaş gazeteyi Tayyip'in emriyle satın aldı.
Milliyet ve Vatan.
Şimdi mümkün mü, bu Tayyip federasyonu maç öncesinde karar alıp “10 Kasım günü Atatürk için maçlarda saygı duruşu yapılacak” desin haaa!
Vallaha Demirören'leri birkaç ayda batırırlar, Milangaz'larına su basıp aileyi mahvederler.

* * *

Gelelim lig maçlarını verme tekelini tepe tepe kullanan Lig tv'ye… Pazar günü olduğu gibi, neredeyse tüm maçlarda seyirciler slogan atıyor:
“Mustafa Kemal'in askerleriyiz… Her yer Taksim, her yer direniş…”
Bizim ahlakımızdan ve terbiyemizden (!) sorumlu olan Lig tv bu sloganlar başlayınca sesi kapatıyor. Peki bu Lig tv kimin?
TMSF'nin!.. Yani devletin!.. Yani Tayyip'in!..
AKP Milletvekili eski futbolcu Hakan Şükür'e ayda 100 bin Törkiş lira toslayıp bunun hesabını veremeyenler, iş tribünlerin sesini kapatmaya gelince son derece kararlı.

“Gavat”

Sevgili okuyucularım, yukarıda bazı spor olaylarından söz edip siyasetin spora nasıl sokulduğunun, kurumların nasıl ele geçirildiğinin örneklerini verdim. Ama iş sporla
kalmıyor.
Tayyip kafası bütün kurumları ele geçirmiş durumda.
Valiler bunun örneği.
Valileri özenle ve kendi adamlarının arasından seçiyorlar.
Tayyip'in Eskişehir Valisi olan Güngör Azim Tuna isimli şahıs bundan birkaç hafta önce bir gazeteci arkadaşımıza mesaj atmıştı:
“Adi, şerefsiz…”
Kendisi halen görev başında.
Tayyip'in Adana Valisi olan Hüseyin Avni Coş isimli şahıs ise 10 Kasım günü kendisini protesto eden vatandaşlara bağırdı:
“Gavat!”
Karısını veya başka kadınları para karşılığında satan adam!
Sonra iş büyüyünce kendini şöyle savundu:
“Ben gavat kelimesini kullanmam, kavaş demiş olabilirim!” (Kavas: Hizmet eden kimse.)
Allah için söyleyin, birine hakaret etmek için “Kavas” diyen birini hiç duydunuz mu?
Bu saçları ve bıyıkları boyalı vali, Tayyip'in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemdeki yolsuzluk iddialarını soruşturup onu raporlarıyla aklayan eski İçişleri Bakanlığı müfettişi. Sonra ödüllendirildi, Tayyip tarafından vali yapıldı!
İşte bu iktidarın Türk siyasetine kazandırdığı birkaç örnek:
“Şeyini şey ettiğimin şeyi… Adi şerefsiz… Gavat…”
Bunlar “Muhafazakar”, bunlar “Müslüman!..”
İyi ki öyle!.. Allah korusun, ya olmasalardı!…
Analarımızın, karılarımızın, bacılarımızın kulaklarını her gün ne biçim çınlatırlardı!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp